Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Çözüm Süreci’ Fiyaskosu

28 Ekim 2014 Salı

Önce belirteyim: Başlık bir özlemin değil, gözlemin ifadesidir.
Türkiye’nin en önemli sorunu demokrasi sorunu çerçevesi içinde yer alan, Kürt sorununun barışçıl çözümünü kökeni ne olursa olsun aklı başında herkes ister.
Kimse çözümsüzlüğü temenni etmez, çünkü bedeli herkes için çok yüksektir.
Ama önce Bingöl, sonra Yüksekova’da meydana gelenler, Kobani’deki IŞİD saldırıları bahane edilerek Türkiye’nin dört bir yanında patlak veren olaylar, büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Kürt sorununun çözümü konusunda adım atmak siyasal iktidarın işidir.
Siyasal iktidar, Kürt sorununa barışçıl çözüm bulacağım diye, “çözüm süreci” denen ama içeriğinin ne olduğu kamuoyuna açıklanmayan, herkesin ayrı telden çalıp, kendine göre yorumladığı bir süreci başlatmış, orada da “dostlar alış verişte görsün” kabilinden temaslarla bir çatışmasızlık süreci yaşanmıştır.
Aslında görüşmelerden bir sonuç çıkmamış olması, hiçbir şey olmadığı anlamını taşımıyor.
Çözüm süreci denen süreç zarfında büyük zaman kaybına koşut olarak üç de büyük ve önemli gelişme yaşandı.

***

Yaşanan gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz.
1- Hiçbir şeyin olmadığı izleniminin engemen olduğu sırada, ülkenin bir kısmında devletin otoritesi sıfırlandı, büyük bir transformasyon süreci içinde bazı bölgelerde iktidar el değiştirdi.
Söz konusu otorite transferi o hale geldi, PKK’ye öyle bir güç kazandırdı ki, örgüt yol kesip kimlik denetimi yapmanın da ötesine geçerek, silah zoruyla devletin makinelerini kullanarak kendi şehitliklerini yaptırma eylemlerine bile girişti.
Çatışma olmamasını bu olguya, yani örgütün istediği hedeflere çatışmaya gerek duymadan ulaşmasına borçluyuz.
Ama kaosun egemen olması, barışçı bir ortamın bölgede oluşması anlamını taşımıyor.
Geçenlerde Mardin’den gelen haberler, bölgede Kürtler dışındaki azınlıkların devlet otoritesinden umudu kesip kendi başlarının çaresine bakmak üzere (böyle bir çözümü denemek de bir felakete yol açacaktır) hızla silahlanmakta oldukları yolundaydı.
2- Ülkenin bir bölümünde iktidarın el değiştirmiş olması olgusu, kimilerine bir ayaklanmayı deneme cesaretini vermiş ve şimdiye kadar yaşanmış ülke yüzeyindeki en yaygın Kürt ayaklanması deneyine tanık olunmuştur.
3- Başlangıcından bugüne hiçbir zaman Türk-Kürt çatışmasına dönüşmemiş öyle algılanabilecek olay yaşanmamış olmasına karşın, artık o aşamaya da gelinmiştir.
Olayın Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesinin sorumluluğu iktidara aittir.

***

4- Bölgedeki gelişmelere paralel olarak, Kürt sorunu bir iç sorun iken bölgesel ve uluslararası bir soruna dönüşmüştür, bölgedeki yeni gelişmelerle birlikte, her geçen gün Kürt sorununa müdahil olanların sayısı artmaktadır.
Bütün bunların üstüne gidilmesi siyasi iradeye bağlıdır.
Siyasi irade ise herkese pahalıya oturan bir hareketsizlik içinde görülmektedir.
Düz Başbakan Ahmet Davutoğlu herkesin bildiği bu gerçeği görmezden gelmektedir.
Nitekim, Düz Başbakan AKP’nin bölge milletvekilleriyle yaptığı toplantılarda, Kobani olayları sonrasında patlak veren kaostan yakınanlara karşı sorumluluğu bürokrasinin sırtına yüklemeye çalışmış ve milletvekillerini şu sözlerle vali ve emniyet müdürlerini ihbara çağırmıştır: “Eylemlerde zaaf gösteren, atıl kaldığını düşündüğünüz vali ve emniyet müdürü varsa bana haber verin. Daha yeni atanmış olsa bile vali, emniyet müdürü ve jandarma komutanının gözünün yaşına bakmam, görevden alırım.”
Ahmet Davutoğlu kendi iktidarlarının siyasi irade yoksunluğunun sorumluluğunu bürokratların sırtına yüklediğine göre, hareketsizlik, iradesizlik ve kaos daha sürecek demektir.
Bunun sorumluluğu da ne bürokrasiye ne muhalefete, olsa olsa yalnızca iktidara aittir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları