Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu Dikta Adamı Romancı Yapar

03 Kasım 2013 Pazar
Sevgili,
1971 yazı. O sırada Akşam gazetesinde
çalışıyorum. Daha doğrusu çalıştığımı
sanıyorum ama atılmışım da, henüz
tutuklu olduğum Mamak Muhabere Okulu
Hapishanesi’ne, tebligat ulaşmadığından
hâlâ çalıştığımı sanıyorum. Muhabere
okulunun bando takımı için Muammer
Sun’un askerliği sırasında önerip yaptırtdığı
binadaki küçük koğuşa, daha doğrusu üç
kişilik odaya verildik, Doğan Avcıoğlu,
Altan Öymen ve ben...
Yakınmıyorum ama yüzümden de pek
kaygısız olmadığım anlaşılıyor olmalı ki,
Altan Öymen bana dönüp sordu:
- Kaç yaşındasın?
- 32.
- İyi yaşadın mı?
Şöyle bir düşündüm ve yanıtladım:
- Ortalama bir Türk yurttaşını düşünürsen,
çok iyi bile yaşadım.
- Eh iyi! Hiçbir şeye aldırma, dön arkanı
yat! Yapabileceklerinin en fazlası asmak.
Sonra girdi yatağa döndü arkasını ve yattı.
O günlerde henüz beş yaşında bir çocuk
olan Tuncay Özkan, 42 yaşında, Ergenekon
tertibiyle tutuklanarak, Silivri’de hapishane
ile tanıştığında aynı soruyu kendine
sorsaydı, az faninin gördüğü bir ömre sahip
olduğunu söyleyebilirdi rahatlıkla.
Daha o tarihte arkasında 25 yıl gazetecilik
ve hepsi de kritik konulara değinen 17
yayımlanmış eser bulunuyordu.
***
Tuncay’ı bu yukarıda saydıklarımdan
dolayı mı aldılar içeri, yoksa sahibi
olduğu ve çok etkin bir muhalefet aracı
haline dönüşmüş bulunan, Kanaltürk
televizyonundan ya da önderi olduğu ve bir
haftadan az uzun bir sürede 1 milyondan
fazla kişinin katıldığı “Biz Kaç Kişiyiz”
Hareketi ve katıldığı, aralarında Cumhuriyet
mitingleri de bulunan 56 miting ve yüzlerce
konferans dolayısıyla mı diye soracak
olursan, herhalde en doğru yanıt “her ikisi
de” olacaktır.
Diyeceğim o ki Tuncay 23 Eylül 2008’de
mahpusluk ile tanıştığında, yazılmış birçok
eser, öncülük edilmiş siyasal hareket ve çok
başarılı bir TV kanalını içeren 42 yıllık bir
hayat vardı arkasında...
Artık idam cezası da tarihe karıştığına
göre, olsa olsa daha ne olur, sorusunun
yanıtları arasında, “en fazla asarlar” da
bulunmuyordu.
Bilmiyorum, Tuncay o gün, eğer dişini
sıkıp yaşayabilirse ancak 99 yaşında
tamamlayabileceği bir hapis cezasını
verebileceklerini hiç düşünmüş müydü?
Tanıdığım Tuncay, bunu da düşünmüş,
kendi kendine “Olsa olsa beni buradan
ömür boyu çıkarmazlar” demiştir.
Ama hepsi bu.
Parlak bir gazeteci, televizyoncu, kanal
yöneticisi, siyasal hareket önderi ve
konuşmacıdan bir gün bir de romancı
çıkaracaklarını düşünmemiştir sanırım.
Oysa bu ülkenin dinmeyen zulmü insanı
romancı da yapar.
***
Zulmümüz yeteneğe bigâne değildir. Onu
kimde görürse, hemen mimler, takip eder,
gelişmesi için yardımcı olmak, yazarının
eserine konsantrasyonunu artırmak, halkıyla
daha yakından kaynaşmasını sağlamak
adına onu içeri tıkar.
Ve nice doğum sancılarından sonra da,
romancının eseri çıkar ortaya.
Tuncay’da da öyle oldu. Tuncay Özkan’ın
ilk romanı “Ötekiler” böyle doğdu.
Romanda geçen olaylar, yerler ve
kişilerin hepsi gerçek. Bazı adlar olaylar
ve tarihler halen hayatta olan kişilerin
acılarını büyütmemek için yazar tarafından
değiştirilmiş.
Olayların tamamı Hüseyin Yanç’ın
(Rızgar) özyaşamından alınmış.
Bu çağdaş “memleketimden
insan manzaraları” da tıpkı Nâzım’ın
“Memleketimden İnsan Manzaraları” gibi
hapishane arkadaşlarının ifadelerinden
derlenmiştir.
Önümüzdeki hafta, mutlaka okuman
gereken bu kitaptan daha uzunca söz
edeceğim. Şimdiden şu kadarını söyleyeyim
ki “Ötekiler”, ülkemde hiç bitmeyen ancak
özne ve nesne değiştiren, bir zorunluluk
haline gelmiş zulmün romanıdır.
Bugün kitap fuarında 12.00 - 13.00
arasında Tuncay Özkan’ın yerine bu kitabı
imzalamak ve yapılacak söyleşiye katılmak
üzere Interexpo’da olacağım.
Beklerim!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları