Bir Etik Sorun

24 Eylül 2011 Cumartesi
\n

Siyasetçi her zaman her şeyi bütün açıklığıyla söylemek durumunda olmayabilir.

\n

Ama bu demek değildir ki devlet adına yalan söylemesi mubahtır.

\n

Kabul edilebilir olan, gerçeğin tümünü açıklamaktan imtina etmesidir.

\n

Bu durumda, PKK ile görüştüğümüzü iddia edenler şerefsizdir diyenler, bu görüşmeler açığa çıktığı zaman, kuşkusuz, bunun siyasi ve ahlaki bedelini ödemeye hazır olmalıdırlar.

\n

Tabii, bunun için toplumdan böyle bir istemin gelmesi de önkoşuldur.

\n

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, olayın bu yönüne değindi. Dikkat buyrulursa, bizatihi görüşme yapılmış olması olgusuna değil, bunun kesinlikle yalanlanmasına ve görüşmenin olduğunu söyleyenlerin haksızca ve ağır biçimde suçlanmasına karşı çıkıyordu.

\n

Bir anlaşmazlık konusunun devletçe karşı tarafla görüşülmesinin kendisine karşı çıkmak başka bir şeydir, muhatap olarak seçilen kişiye itiraz etmek veya görüşmenin zamanına ve ortamına karşı olmak başka.

\n

***

\n

Kürt olayının bugün vardığı aşamada bu olayı nasıl tanımlayacağız?

\n

Bugün içinde bulunduğumuz ortamda, müzakere ile bir sonuca varmak mümkün mü?

\n

Güç kullanarak sonuca varılamayacağını herkes anlamadan müzakere anlamlı mıdır?

\n

Bu soruların açık yanıtları konusunda emin olmadan müzakerenin anlamı yok galiba.

\n

Ondan sonra da Devlet terörist ya da isyancı ile müzakere eder misorusu geliyor.

\n

Bu sorunun yanıtı kuramsal olarak hayırdır.

\n

Ama yine de benzer durumlarda devletlerin müzakereye oturduklarını görüyoruz.

\n

Böyle bir durumda, terör veya isyan bir iç savaşa dönüşmüş ya da devlet bunun böyle olduğunu kabul etmiş demektir.

\n

Demek ki devletin müzakereye oturması, olayın vardığı aşamayı nasıl tanımladığı sorusuna da yanıt vermesi anlamını taşıyor.

\n

Tabii, devleti yöneten siyasi iktidar olduğuna göre, devlet görüşüyor demek iktidar görüşüyoranlamını taşır. Burada kimse kimseyi aldatmasın!

\n

Demek ki AKP İktidarı, bir iç savaş olduğu kanısındadır ki müzakere etmektedir.

\n

Ama karşı taraf şiddet ile bir şey elde edemeyeceğini anlamadıkça, müzakere sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.

\n

***

\n

Bütün bu noktaları böylece ele aldıktan, olayın bir savaş boyutuna vardığını, savaşların da ateşkesi ve silah bırakımını izleyen müzakerelerle barışa dönüştürülebileceğini kabul ettikten, başka bir deyişle, barışa bir zamanlar düşman olanla yapılan müzakerelerle varıldığı olgusuna çarnaçar boyun eğdikten sonra da ortada benim çözüm bulamadığım çok vahim bir etik soru kalıyor:

\n

- Devlet bir yandan cephede düşman olarak görüp gösterdiği ile müzakere masasında konuşurken yurttaşından kendi toprak bütünlüğü için şehit olmasını nasıl isteyecek?

\n

Bu soruya kendimizce çok çeşitli yanıtlar bulabiliriz.

\n

Hatta bugün pratik yaşamda olduğu gibi, hiç yanıt verme gereğini duymadan, uygulamayı sürdürmek de mümkündür. Gerçekten de devlet bir yandan müzakere masasında görüşürken, öte yandan da gençlerini şehit olmaya çağırıp, şehadet şerbetini içmeye göndermiş, o sırada bu etik sorun da gündeme gelmemiştir.

\n

Durumun bu olmasına karşın, ortaya attığım etik soruya bugüne kadar doyurucu bir yanıt gelmediğini, üzülerek söylersem, beni haksız görmezsiniz sanırım.

\n

Belki de çelişki, savaş olgusuna farklı yaklaşımdan kaynaklanıyor.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları