Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aldatanda mı? Aldatılanda mı?

29 Ekim 2015 Perşembe

Son zamanlarda “aldatılanlar”ın avazı arşı alaya ulaştı:
- Bizi kandırdılar!..
- Aldattılar bizi, fena aldattılar!..
Sürekli bir yakınma, sürekli bir suçlama, ama özeleştiri hak getire...
Yakınanların, feryat edenlerin hiçbiri çıkıp da sormuyor kendi kendine:
- Ben nasıl bu kadar kolay kandım, bu kadar kolay aldandım?
- Nasıl oluyor da rezaletler bu kadar ortadayken, her şey, her şey gözümüzün önünde olup biterken, zulme uğrayanların feryatları dört bir yanı kaplarken sağır kalabildim?
Tabii bu sorular sorulmayınca aldatılmaktan yakınanlar aldatılmadaki sorumluluklarını sorgulamayınca yakınmaların da bir kıymeti harbiyesi kalmıyor.
Hep düşünmüşümdür, aldatanın hüneri, anlattığı öykünün kurgusunda mı, yoksa kafeslenen kişinin yapısında mı diye?
Gerçekten de, örneğin bir zamanlar İstanbul’un ünlü dolandırıcıları Sülün Osman ve Fil Hamdi’nin hünerlerine bakın! Adamlar Beyazıt Kulesi’ni, Galata Köprüsü’nü, İstanbul’un tramvaylarını sattılar. Aklın alacağı iş değil. Burada hüner neredeydi, malı pazarlamak için uydurulan öykünün kurgusunda mı?
Yok canım!

***

Dolandırma fiilinin püf noktası, dolandıranda değil, dolandırılanda yatmaktadır.
Dolandırılandaki o “açıkgözlülük(!)” olmasa, dolandıran, neresinden tutup yakalayacaktır ki, avını?
Avı kandırılmaya bu kadar teşne kılacak kadar körleştiren nedir?
Salt kerizliği mi?
Hayır! Onu körleştiren bir avanta fırsatı yakaladım sanmasıdır.
Bu gerçeği ünlü dolandırıcı Selçuk Parsadan’ın o tarihte Başbakan olan Tansu Çiller’i faka bastırdığı olayda kavradım.
Tansu Çiller kaçın kurası, öyle her üçkâğıtçının iğvasına kapılacaklardan mı?
Ama Parsadan ne yapıyor? Ünlü bir generalin sesini taklit ederek, bağış istiyor, karşılığında da seçimlerde destek vaat ediyor.
Yani avın zayıf noktasını buluyor ve onu oradan kavrayıp malı götürüyor.
O politikacı zayıf noktası olmasa, Parsadan’ın hüneri zor yeterdi, işi kotarmaya. Daha doğrusu hüner avdaki o zayıf noktayı bulmaktaydı.
O zamandan beri ne zaman bir kandırılma, aldatılma öyküsü duysam sorarım:
- Aldatılanın bu olayda hiç mi kabahati yok?

***

Tayyip Bey’in eylemi ve söylemiyle, her şeyi ortadayken, onun tarafından aldatılmış olanlar, aldatılmaya bu kadar teşne (hazır, amade) olmalarının nedenini kendilerine neden sormazlar?
Her neyse, lafı aldatılma konusunda bir fıkra ile bağlayayım.
Adamın birisi karısı tarafından fena halde aldatıldığını öğrenmiş ve o gün de iş için trenle bir yolculuğa çıkması gerekiyormuş. Acı içinde yola çıkmış, trene varmış. Bir kompartımanda bir kişilik boş yer bulmuş. Girip yerleşmiş. Tren hareket etmiş, adamın kafasından çıkmıyor olay. Sonunda kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yolculardan biri adama derdini sormuş. Bizimki dolu, hemen anlatmaya koyulmuş. Derdini soran yolcu teselli etmiş:
- O kadar üzülmeyin! Benim babamın da başından geçmiş böyle bir şey!
Diğer yolcular da katılmışlar konuşmaya; her biri, ilk konuşmacıyı onaylıyormuş:
- Benimkinin de...
- Benimkinin de...
- Benimkinin de...
Bizimki biraz teselli bulmuş, rahatlamış bir halde sigarasını çıkarmış, çakmağını arayıp bulamamış. Sülaleden aldatılmışlar ordusuna dönerek sormuş:
- İçinizde ateşi olan var mı, o..... çocukları?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları