Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yönetemeyen Demokrasi Arızalı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli
Cumhuriyet’te “Yönetemeyen Demokrasi” başlığını taşıyan bir yazım yayımlanmıştı (22.07.2009) Konuyu günümüz gerçekleri açısından yeniden ele almayı uygun gördüm.
“Yöneten-Yönetmeyen Demokrasi” kavramı ünlü siyaset bilimci Prof. George Bordeau tarafından ele alınıp incelenmiştir.
Prof. G. Bordeau, Yöneten Demokrasi adlı 3 ciltlik yapıtında, kimi siyasal partilerin demagoji ve halk dalkavukluğu yaparak seçimlerde tepkisel oyları ele geçirebildiklerini, ancak böylesi durumların demokratik yaşamda daha büyük yeni sorunlara yataklık ettiğini ele alır ve irdeler. Yazar, yetersiz ve donanımsız siyasal iktidarların oluşması sonunda, kaybedenin aslında “yönetilen”lerin yani halkın kendisinin olduğunu savunur ve bu gibi ülkelerin sonunda “yönetemeyen demokratik sistemlere” dönüştüğünü vurgular.
Aşırı Yük Teorisi
ABD’de ünlü Colombia Üniversitesi’nin siyaset bilimi öğretim üyesi Prof. Dr. Giovanni Sartori ise, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş adlı yapıtında, “Yönetemeyen Demokrasi” bağlamında “Aşırı Yük ve Sorun Çözemeyenler” kavramlarını irdelemiştir.
Prof. Sartori, bir ülkede siyasal iktidarın çözmekle yükümlü olduğu sorunların ağırlığını belirtmek amacıyla “overload” (aşırı yük) olgusunu ortaya atmıştır.
Örneğin toplumsal sorunlar, dış politika ve ekonomi alanlarındaki birçok sorunla (aşırı yük), karşı karşıya olan bir ülke, bu konuda “sorun üreten” değil, “sorun çözen” siyasal iktidarlara gereksinim duyar.
Popülist Yaklaşım
Ancak, iktidara gelen siyasal parti eğer sorunları görmezden gelerek popülist davranışlarla zaman geçirirse, siyasal ve toplumsal sorunlar birikir. Bu noktada “sorun çözücü” olmak yerine, “sorun yaratıcılık” ve “sorun üreticilik” ortaya çıkar ki bu da “yönetilmezlik” (ungovernability) olgusunu yaratır ve sonunda durum, “yönetemeyen demokrasi”ye dönüşür.
Prof. Sartori’ye göre, bir ülkede hem “aşırı yük” (ağır sorunlar), hem de sorun çözememek ve “gerginlik” öne çıkıyorsa, “yönetilmezlik” yani “yönetilemeyen demokrasi” olgusu ortaya çıkmaktadır.
Sartori bu noktada şu yargıya varıyor: Toplumsal sorunları çözemeyen siyasal iktidarların sürdürülmesi imkânsızlaşıyor ve kaçınılmaz olarak, uzun dönemde erimesine, ufalmasına yol açıyor.
Şimdi Türkiye’ye bakalım ve sınırlı da olsa sorunları sıralayalım:
¦ İşsizliğin en üst düzeyde olduğu, her üç gençten birinin iş bulamadığı, ekonomik daralmanın son 79 yılın en üst düzeyine, yüzde 30’lara ulaştığı bir ekonomik durum. İşçilerin tedirginliği, tarım kesiminin giderek yoksullaşması.
¦ Enflasyonun çift rakama yükselmesi, TL’nin değer kaybetmesi.
¦ Hukuk devleti ilkelerinden sürekli uzaklaşma.
¦ 40 yıldır süren terör konusu.
¦ Dış politikada güney sınırımızda, milli çıkarlara ters düşen koridor yaratılması ve bunun başta ABD olmak üzere uluslararası camiada desteklenmesi.
¦ Suriye sorunu ve bunlara ilave olarak S-400 ve Kıbrıs’ta petrol arama konuları.
Bunlar ortada dururken, bir de demokratik yaşamımıza bakalım.
Çoğunluk - Çoğulculuk
Çağdaş Demokrasi kuramının önde gelen düşünürlerinden Robert A. Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri adlı eserinde “sayısal çoğunluk” ve “çoğulculuk” kavramları üzerinde durur. Gerçek demokrasinin çoğulculuktan geçtiğini vurgular. Amaç bütün kesimlerin demokrasi sürecine katılımının sağlanmasıdır.
Demokrasi, Meclis’te sayısal çoğunluğu elde etmiş siyasal partilerin her istediklerini yapmasını kabul eden bir sistem değildir. Tersine çağımızın demokrasi anlayışı katılımcılık ve çoğulculuk ilkelerine dayanır; yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsızlığı ve birbirlerini denetlemeleri gerektiği ilkesini temel olarak kabul eder.
Ne yazık ki, AKP iktidarında bu çağdaş düşünceleri göremiyoruz. AKP siyasal iktidarı ve lideri uzlaşma yerine çatışmayı; erklerin birbirlerini denetlemesi yerine gücün bir elde toplanmasını; kuvvetler ayrılığı ilkesi yerine kuvvetler birliğini kabul etmesi, uzlaşma yerine Meclis’teki sayısal çoğunluğuna dayanarak istediği yasayı kabul ettirme yöntemine dayanıyor.
KutuplaşmayıKörüklüyor
Türk siyasal yaşamının hiçbir döneminde kurumlar arasında bu derece çatışma ve güvensizlik oluşmadı. Bu durum halk katmanları arasında da kutuplaşmayı körüklüyor.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Nisan 2017 tarihinde yapılan referandumla anayasada bir değişim yapıldı. Dünya anayasa hukuku ve siyaset bilimi literatüründe yer almayan ve adına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı verilen “acayip” ve “tutarsız” bir sistem yaratıldı. Açıkça “Tek Adam” sistemi yaratıldı
Bu sistemin çağdaş anayasa hukukunda yeri olmadığını o günlerde yazdık. Hatta “Anayasa ile Sivil Darbe” adını alan bir kitap yayımladık.
Bu sistem evrensel ve çağdaş demokrasi ilkelerine aykırıdır. Çünkü demokrasinin temeli olan “kuvvetler ayrılığı ilkesi” ile “denge ve denetim sistemi”ni ortadan kaldırmıştır.
Bu günlerde, sistemin “hataları” ve “aksaklıkları” üzerinde duruluyor. Sistemin aksaklıkları olduğu artık AKP sözcüleri tarafından da kabul ediliyor.
Ancak, bu konudaki açıkçası, yarımyamalak bilgisine rağmen, bu acayip sistemin Türkiye siyasal yaşamına monte edilmesinde ön sıralarda yer alan Burhan Kuzu hâlâ direniyor.
Burhan Kuzu bakınız ne demiş:
“Bir modelin oturması bir yılla ölçülecek bir şey değil. Ben Amerika başkanlık modelinin tarihini biliyorum ve 40 yılımı bu konuya vermişim. Başkanlık modeli, bir ülke için yararlı olduğuna mutlak inandığım bir model. Bir sene geçti aradan; ama “aksaklık ve eksiklik oldu, eski modele dönelim” gibi son günlerdeki laflar, özellikle İstanbul seçiminden sonra ediliyor. Bu eleştirileri doğru bulmuyorum.”
Sayın Kuzu, Amerika başkanlık modelini ezbere bildiğini iddia ediyor.
Kuzu’nun ABD sistemini hiç bilmediğini, akademik yaşamım sırasında, ABD üniversitelerinde “American Presidential System” adlı dersi vermiş bir siyaset bilimcisi olarak çok iyi biliyorum. Bunu kanıtlamak da çok kolay.
Sert kuvvetler ayrılığı ve denge denetim mekanizmalarına dayanan ve 200 yılı aşkın bir süredir uygulanan ABD sistemi için “zavallı Obama’nın sistemi” diye niteleme yapan, İngilizce bilmeyen, ABD’ye gidip uygulamayı görmemiş, yaşamamış, İngilizcede bu konuda yazılmış yüzlerce inceleme ve makaleden herhangi birisini, orijinalinden okuyup inceleyememiş bir kişi bu sistemi Türkiye’ye getirmekte birinci derecede rol oynadı.
Özdemir İnce, çok doğru bir yargıya varıyor. Şöyle ki: “Kuzu, ABD modeli yerine Osmanlı Sultanlık rejimini Türkiye’ye kakaladı: Bu sistemle bugünkü Cumhurbaşkanı, Osmanlı Ppadişahından daha da güçlü hale getirildi.”
Neo - Patrimonyal Sistem
ABD Başkanlık sistemini ülkemizde en iyi bilenlerden birisi olan siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’dur. Çünkü siyaset bilimi doktorasını ABD’de verdi. ABD’de yaşadı, başkanlık sisteminin işleyişini gördü. 25 yıldır bu konuda incelemelerini sürdürüyor. Tüm akademik yayınları izliyor. İlginçtir, Prof. Kalaycıoğlu bugünleri görmüş ve yanlışlıkları “Demokrasi- Neo - Patrimonyal ve İstikrar”adlı makalesinde daha 1992’de ele alıp ortaya koymuştu.
Kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması, yasama organının elinden yetki ve etkinliğinin alınması, siyasal iktidarın hükümet yani icraya ve devlete egemen olmasıyla, sistemin bir parti devletine dönüşmesi karşısındayız. Bu durum Kalaycıoğlu’nun inceleme ve makalelerinde irdeleniyor.
Prof. Kalaycıoğlu, bugünkü yönetim biçimi için “Neo-Patrimonyal Sultanizm” tanımlamasını uygun görmektedir.
Bu durumda Sayın Kalaycıoğlu’nun konuyu bilimsel çerçevede yeniden ele alıp değerlendirmesinde yarar vardır. Böylesi bir inceleme yazısı için gazetemizin sayfaları açık olacaktır.
YenidenParlamenter Sistem
Çağdaş ve evrensel demokrasi rejimi anlayışına aykırı olan bu sistem er ya da geç değiştirilecek ve Türkiye yeniden demokratik parlamenter sisteme dönecektir.
Ülkemizin gerek ekonomik, gerek toplumsal yüzlerce sorunu çözüm beklerken, siyasal iktidarın bunları çözmek yerine kavga ve çatışmaya dayalı politikalarla enerji tüketmesi, demokrasiye uymayan, hataları görülmüş ve tamir olanağı da olmayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ısrar etmesi, kaçınılmaz olarak, siyasal iktidarı bir süre sonra “yönetemeyen demokrasi” konumuna getirecektir.
Kaynakça:
1- Giovanni Sartori, Demokrasi Teorisine Geri Dönüş (Çev.: Tuncer Karamustafaoğlu ve Mehmet Turan) Ankara, Yetkin,1993.
2- Karl Mannheim, Man and Society in New and Old Reconstruction, London, Routledge&Kegan, 1940.
3- A.D. Lindsay, The Modern Democratic State, London, Oxford Press, 1943.
4- Robert A. Dahl, Demokrasi ve Eleştirileri (Çev.: Levent Köker), Ankara, Yetkin, 1996.
5- Ersin Kalaycıoğlu. “1960 Sonrası Türk Siyasal Hayatına Bir Bakış: Demokrasi, Neo-patrimonyalizm ve İstikrar” Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği (der.), Tarih ve Demokrasi: Tarık Zafer Tunaya’ya Armağan, (İstanbul: Cem Yayınevi,1992):82-87
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin en ünlü tekstil devi kapandı
- SMA'lı bebeğin babası intihar etti!
- Muğla'da helikopter kazası: 4 kişi öldü!
- Soğuk havada TIR kuyruğu 30 kilometreyi geçti
- CHP'den Erdoğan'a sert yanıt!
- Öğrencisinin Suriye'de Bakan olduğunu öğrendi
- Evini kiraya verecekler için geri sayım
- 'Su sorununu çözmek, DSİ'nin görevi değil'
- İstanbul Barosu hakkında soruşturma!
- 'Ev hapsi' kararının ardından ilk kez konuştu