Yüz yıllık yalnızlığın ilk günü

03 Mart 2024 Pazar

Bugün 3 Mart 2024.

Kimilerine kutlu, kimilerine göre kara bir gün: Halifeliğin kaldırılmasının 100. yılı.

İktidar ve ortakları için kutlu bir gün mü?

Olsa iki satır açıklama ile duyardık.

Ya da kimler için kara bir gün?

Demeçlere, tepkilere bakarak bunu anlamak da kolay değil.

Demek 100 yıldır, düşünceler duygular yeterince berraklaşmış değil.

Demek laik Cumhuriyetimiz, yüz yıllık bir yalnızlıktan mustarip!

***

Çok can sıkıcı…

Beyoğlu’nda büyükçe bir kitapçıya dalıyorsunuz.

Hilafet veya laik Cumhuriyet kitabı bakacak iştahınız yok.

“Hayat”la ilgili kitapları soruyorsunuz.

Başlığında “hayat” ya da “yaşam” geçen kitapların listesi birkaç saniye içinde danışmadaki delikanlının ekranına dökülüyor. Tam 705 ayrı kitaplık bir liste.

“Hayat kitaptır” diyenlerle “Kitap hayattır” diyenlerin işi vardırdıkları nokta bu demek ki.

“Yaşamın Anlamı” diye doğrudan reçete yazanlar da var, “Yaşam Denen Muamma” gibi ne niyetle yersen, o olsun, türünden döktürenler de.

Kitapçının bilgisayarına “aşk”ı sorsaydık bu sayı, belki 12 bin 705’e fırlayacaktı. Ama iyi bir hayat, bodoslamasından aşkı da kucakladığına göre, buna gerek yok.

SAHİ HAYAT NEYDİ?

Elbette bu, yazana ve okuyana göre değişiyor. Öyle tarifler var ki insan sadece birini uygulasa, hayat kendiliğinden kararır.

Özetle söylenen şu: Hayatın saniye saniye akıp tükendiğini hep unutuyoruz.

Başkalarının (iktidar da muhalefet de olabilir) etkisinden yakamızı kurtaramıyoruz. Bu durum iç dünyamızı karartıyor, ufkumuzu daraltıyor.

Çok az sözcükle konuşuyor, çok az hayal kuruyoruz. Basmakalıp yargıları fırlatıp atamıyor, hiç mi hiç isyan edemiyoruz.

Etsek de ancak içimizden ediyoruz.

Elimizdekini kaybetmekten ödümüz kopuyor. Bu korkuyla ruhumuz güdükleşiyor.

Oysa hayata nasıl bir anlam yüklüyorsak hayatımız öyle biçimleniyor. Zira hayat ancak “anlam” vererek yaşanabiliyor.

***

Elbette hayat ya göründüğü gibi ya da göründüğünün tersidir. Bütün mesele ikisi arasındaki farkı görerek yaşamayı becermektir. Saldım çayıra Mevlam kayıra usulü yaşamak da bir yoldur elbet.

İyi yaşam bilgisini okulda edinmek pek kolay değil. Çoğu kez aile veya çevre mirasıyla geçiyor.

Raflardaki kitapların birinde “Anneannenin Kavanozu” öyküsüne rastlıyorsunuz.

Anneanne bu kez bir torba pirinç çıkardı. Pirinç taneleri patateslerle fasulye tanelerinin arasını iyice doldurana kadar kavanoza döktü.

Yine sordu: “Doldu mu?”

Torunlar hep bir ağızdan “Hayır!” diye bağırdılar.

“Güzel” dedi, anneanne.

Masadaki su sürahisini kavanoza boşaltmaya başladı.

Taşmak üzereyken durdu. Torunlarına döndü: “Sizce bu deneyin amacı ne?”

En büyük torun atladı: “Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayıracak zamanımız mutlaka vardır!”

Anneanne “Hayır, bilemedin!” dedi.

***

Torunlar şaşkın, birbirlerine bakarken anneanne devam etti:

“Bu deneyin anlatmak istediği şu: Eğer en başta, elinizdeki büyük şeyleri yerli yerine oturtmazsanız, küçükler girdikten sonra büyükleri hiçbir zaman yerine koyamazsınız.”

Ardından ekledi:

“Hayatınızdaki büyük taşlar hangileridir? Okulunuz, arkadaşlarınız, sağlığınız, bir çalgı çalmak, yabancı dil öğrenmek, çok para kazanmak, Paraguay’ı görmek, âşık olmak, evlenmek ya da her ikisi, bir mesleğe sahip olmak. Bunlardan hiçbirisi veya bir kısmı ya da belki sırayla hepsi? Gece yatmadan önce hedefleriniz üzerine düşünmelisiniz. Sonra da onları hayatınıza yerleştirmeye yönelmelisiniz...”

Yoksa?

Yoksa, her seçimi geçtik, sabah akşam yaşamda anlam aramakla geçer.

Kitapçıdaki 705 kitabın buna yardımcı olması da çok zorlaşır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları