Silivri'nin Kaldırımlara Yansıyan Görüntüsüdür...

19 Şubat 2013 Salı

Silivri’de “Mütalaa Günü” idi.

\n

Ama dünkü duruşmaya gelenler biber gazı ve buz gibi tazyikli su ile yetinmek zorunda kaldılar.
Salona çoğu avukat, sanık yakınları, hatta sanıklar bile alınmadı.
Tutuksuz sanık
Müyesser Yıldız geri çevrildi.
“Sen niye kaçmadın da buralarda dolanıyorsun?” diye tutuklanabilirdi.
Bereket versin savcı, meşhur mütalaası yüzünden meşguldü!
Ama jandarmanın bir mazereti yoktu.
Bastı biber gazı ile buz gibi tazyikli suyu.
Hava 5 dereceydi.
Tedbirsizler, yani, yedek don, fanila ve ceket taşımayanlar perişan oldular.
Silivri Adaleti’nden sonra...
Silivri Gribi de literatüre geçecektir.
CHP’li
Umut Oran ise “Salon yasağı gayri insanidir!” diye haykırdı durdu.
Umut Oran çalışkan ve adıyla tutarlı bir siyasetçi.
Silivri’de hâlâ adalet ve insaniyet araması ondan.
Bendenizde ise
“umut” artık mafiş.
Mahallem Oran’daki evim ile önündeki arabam bile iki kez soyulduğu için...
“Umut Oran’dan umutsuzluğa ve Oran semtindeki hırsızlığa ve kaldırımlara atlamak bir tür şizofreni!”
Diyen çıkabilir.
Şizofreni tıp dilinde
“bölünmüş akıl” demek...
Oysa bir toplumda her şey birine bağlıdır. Bileşik kaplar gibi...
Adaletten siyasete, tababetten ekonomiye, yolsuzluk ve hırsızlık tekniklerinden cinay
et ve rezalet biçimlerine tüm kamusal yaşam bir bütündür.
Yeşile, nefes almaya, gökyüzünü görmeye, adım atmaya evinden işine insanca ulaşmaya hasret bir açgözlülükle her yere bina dikilmeye yönelmişse kamu erki...
Elin yabancı şirketleri de gelip kaldırımın ortasına elbette
baz istasyonu direği diker!
Yukarıdaki kamu erkini temsil edenlere değil...
Sincan Cezaevi’nde
“kaldırımcılıktan” yatan hırsız uğursuz takımının dikkatine özür dileyerek arz ediyorum.
Mahalleli baz istasyonu eşittir kanser kaygısından geçti.
Dikilen direğe sokak lambası süsü verildi ama, iki aydır yol karanlığa gömüldü.
Hırsızlara uğrusuzlara gün doğuyor. GSM şirketleri bir tür yardım yataklık hizmeti sunuyor. (Ne olsa onlar da abonedir mutlaka.)

\n

Kaldırımcılık mı \t\tCepçilik mi?..

\n

Ankara Emniyet Müdürlüğü “kaldırımcılık” suçunu kalabalıktan, dalgınlıktan, karanlıktan istifade ederek, birisinin çantasını cüzdanını kaldırıp götürmek diye tanımlıyor. (Ekşi Sözlük)
Belli ki
“kaldırımın kendisini kaldırmak” yeni icat bir hırsızlık türü.
Ne sözlük yazarlarının aklına gelmiş, ne de Ankara polisinin...
Çağımız dijital teknoloji çağı.
Ama cep telefonu şirketleri en vahşi, en ilkel gecekondu mafyasını bile kıskandıracak bir işgal yöntemiyle çalışıyor.
Tıpkı bizim evi ve evin önündeki arabamızı iki kez soyan hırsızlar gibi.
Gece yarısından sonra geliyor.
Sokak lambalarını söküp yerine kendi devasa
“baz direklerini” dikip defoluyorlar.
Aynı kaldırıma 4 metre arayla iki ayrı şirketin iki ayrı baz direği!

\n

Ölçüsüz Cesaretin \t\tİzni Kimden?..

\n

Sayın Başbakanımız bile, bir dönem savcısıyım dediği Silivri’de ve orada asimetrik güç kullanmasından yakınıyor.
Her şey birbirine bağlı!
Kaldırım ortasına baz istasyonu diken yabancı şirketin benzer pervasızlığı, sayın bakanların konuşma kayıtlarını dost olmayan güçlere vererek sergilemeyeceğinin garantisi kimde?
Üyesi olmak için çırpındığımız Avrupa’nın Yaya Hakları Bildirgesi (1988)
“Yaya hakkı, insan hakkıdır” diyor.
Fotoğraflar, bir anlamda dün ve yıllardır Silivri’de sergilenen insan hakkının Ankara kaldırımlarına yansımış halidir!
Türk Standartlar Enstitüsü’nün belediyeler mevzuatı var:
“Kaldırımlar 1 metreden dar olamaz. Üzerinde taş, demir, çıkıntı bulunamaz!”
İki soygun yaşayınca, polisin önerisine uyup apartmanın çevresi kameralarla donatıldı.
Bu kez de cepçi şirketlerinin karanlığı yüzünden, soyguncuların gölgeleri bile zor seçiliyor...
Olayı İçişleri Bakanı
Muammer Güler yakından izliyor.
Silivri, yine de “divan”a kalmayacak diye umalım.
Son söz biraz köşeli olacak:
Ama Oran’da pek umut yok.
Kaldırımlar yerli işbirlikçi güçler sayesinde uluslararası şirketlerin işgalinde!

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Rastlantı 27 Ekim 2024
Tek şer 2 hayır 20 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları