Mehmet Şakir Örs

Deprem gerçeği ile yaşamak!

01 Kasım 2024 Cuma

İzmir ve Ege Bölgesi, deprem açısından oldukça riskli bir coğrafyada yer alıyor. Elbette yalnızca bizim yöremizle de sınırlı değil deprem tehlikesi. Başta İstanbul olmak olmak üzere ülkemizin birçok önemli kenti, deprem fayları üzerinde bulunuyor. Hatay ve çevresinde yaşanan son büyük depremin acıları ise halen belleklerde tazeliğini koruyor. 

İçinde bulunduğumuz günlerde, İzmir depreminin 4. yıl dönümünü yaşıyoruz. 2020 yılının 30 Ekim’inde, İzmir’de meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki depremde; 117 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, bini aşkın yurttaşımız yaralanmış, çok sayıda aile de zarar görmüştü. Depremin yaraları henüz tam anlamıyla sarılamadı. İzmirli depremzedeler, sıkıntılarını ve taleplerini her fırsatta merkezi yönetime duyurmaya çalışıyorlar. Ancak seslerine maalesef yeterince kulak verilmiyor.

DEPREM KORKUSU

4 yıl önce yaşadığımız deprem, İzmir ve çevresinde önemli sıkıntılar yaratmıştı. Bu depremin en büyük tahribatı da Bayraklı’da olmuştu. Depremin yarattığı yıkımın yanı sıra, bir başka büyük etkisi de, İzmir ve çevresinde meydana getirdiği korku iklimi oldu. Sonrasında yaşanan artçı sarsıntılar da, doğrusu bu korkuyu daha da pekiştirmişti.

Önemli can kaybına ve yıkıma yol açan depreme, eşimle birlikte Karşıyaka’daki evimizde yakalanmıştık. Gerçekten korkutucu bir depremdi. Aslında deprem korkusunu ve depremin yol açtığı yıkımı, acıları hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Deprem gerçeği, her daim belleklerimizin bir kenarında yazılı olmalı ve hep canlılığını korumalı

DEPREM GERÇEĞİ İLE YÜZLEŞMEK

Ülkemizin ve halkımızın esenliği için, deprem tehlikesinin her daim gündemde tutulması gerekiyor. Bu durum, yönetimlerin sorumluluğunu ağırlaştırıyor. İlgililer ve yetkililer, acaba depremle ilgili sorumluluklarının ne denli ayırdındalar? Ya da sorumluluklarının gereğini yeterince yerine getirebiliyorlar mı? Bu soruların ve yanıtlarının da, elbette derinlemesine düşünülmesi, irdelenmesi ve tartışılması gerekiyor.

Öncelikle de depremle ilgili konularda bugüne kadar yeterince duyarlılık göstermeyen merkezi yönetimin tutumunun sorgulanması gerektiğini düşünüyoruz. Depremin çok önemli temel mesele ve tehlike olduğu bir ülkede, sıkça ‘imar affı’ çıkarılarak, güvensiz yapıların meşrulaştırılması kabul edilemez. 1999 büyük Marmara depreminden bu yana toplanan deprem vergilerinin nerelere harcandığı konusunda da, toplum bilgilendirilmeli ve aydınlatılmalıdır.

TOPLUMSAL SEFERBERLİK

Deprem, ülkemiz ve halkımız için her daim büyük bir tehlikedir. Üstelik ne zaman ve nerede bu gerçekle karşılaşılacağı da bilinmemektedir. Yaşananlardan gerekli dersler çıkarılmalıdır. İşte bu nedenle, olası tehlikenin göğüslenebilmesi ve bu doğal afetle baş edilebilmesi için, toplumsal bir seferberlik gerekiyor.

Bu seferberlikte temel dayanağın, merkezi idare ile yerel yönetimlerin iş ve güç birliği yapması olacağını düşünüyoruz. Böylesi ortak bir yaklaşım başarılabildiği ölçüde, diğer sorunların çözülmesi de kolaylaşacaktır. Ülke ve halk olarak, deprem gerçekliği ile yaşamayı ve onun üstesinden gelmeyi bilmeliyiz. Kentlerin yapılanmasından imar sorunlarına kadar birçok alanda, bu gerçekliğe uygun planlamalar, uygulamalar ve hazırlıklar yapılmalıdır. Deprem riski taşıyan kentlerimiz, olası depremlere karşı hızla hazırlıklı hale getirilmelidir.

***

Küçük Menderes’te kooperatifçilik

Küçük Menderes havzası, verimli topraklarıyla ve özverili üreticileriyle, tarımsal üretim açısından çok önemli bir yöre. Bu bölgede son dönemlerde yoğun hayvancılık uğraşısı ile süt ve süt ürünleri üretimi var.

Bu yörenin bir başka önemli üretim alanı süs bitkileri ile meyve fidancılığı. Ödemiş’in Bademli beldesi, ülke fidancılığında önemli bir üretim merkezi haline geldi. Artık bu beldenin fidanları, ürünleri yurt ölçeğini de aşıp yurt dışına ihraç ediliyor.

ÖDEMİŞTE FİDANCILIK

İşte fidancılıkta bu denli öne çıkan Ödemiş’te geçtiğimiz günlerde ‘Süs Bitkileri ve Fidancılık Fuarı’ düzenlendi. Fuarın açılışını İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ile Ödemiş Belediye Başkanı Mustafa Turan birlikte yaptılar. Fuarda Bademli Kooperatifi ilgi odağıydı. Biz fuardan kısa bir süre önce Başkan Turan’ı ziyaret ettik. Kendisiyle Küçük Menderes yöresinin tarımını ve kooperatifçiliğini konuştuk. Çünkü kendisi de kooperatif kökenli; eski adı Adagüme olan Konaklı’da süt kooperatifçiliği yapmış.

Ödemiş ziyaretimizde Bademli Kooperatifi’nin kurucularından bizim de eski dostumuz olan Mustafa Başer’i yakınlarda kaybettiğimizi öğrendik. Mustafa Başer ve Selçuk Bilgi başkanlar, Bademli fidancılığına, kooperatifçiliğine önemli hizmetlerde bulundular. Emekleri unutulmaz. Şimdi de bayrağı Hurşit Nallı başkan taşıyor Bu yörede geçmişte önemli Tariş kooperatifçileri de vardı. Eski belediye başkanlarından Tahir Çaylı, Birgi’den incir üreticisi Emin Umur ve  Ali Soyuer gibi daha nice isim, kooperatifçiliğe gönül vermiş dostlarımızdı. Başkan Turan’la onları rahmetle andık. Ödemiş’in yeni belediye başkanında, rahmetli başkan Tahir Çaylı’yı anımsatan bir ‘halkçılık’ ve ‘kooperatifçilik’ damarı gördük.

TİRE VE BAYINDIR

Küçük Menderes havzasının önemli üretim yöreleri olan Tire ve Bayındır’da, geçmişten günümüze uzanan süreçte önemli kooperatifçilik çabaları var. Geçmişte buralarda pamuk üretimi ve pamuk kooperatifleri başı çekiyordu. Son dönemde pamuk ekim alanlarında önemli daralma görüldü. Tariş de bölgedeki eski gücünü kaybetti. Biz Tire’ye her gidişimizde rahmetli dostlarımız Nedret Timur’u, Yücel Özen’i ve Munis Armağan’ı özlemle anıyoruz.

Son dönemde Tire Süt Kooperatifi başta olmak üzere, bu yörede süt kooperatifçiliği öne çıktı. Burada da Tariş yıllarından dostumuz olan, kooperatif önderi Mahmut Eskiyörük’ün emekleri ve çabaları unutulmaz. Bayındır’da ise son dönemde süs bitkileri ve fidancılığı revaçta. Burada da emekli eğitimci ve kooperatifçi Ersoy Sümerkan’ın emekleri var. Ayrıca eski Tarişçi Mehmet Otuzbir’i, Ali ve Bekir Gülcü kardeşleri hiç unutmuyoruz. Bu üretim yörelerinde, gündemde olan tarım alanlarını koruma mücadelesine destek vermek, öncelikli görevimiz olmalı.

***

Cahit Çetin’in ardından

Tariş ve tarımsal kooperatifçilik camiası önemli bir değerini yitirdi. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği’ne 33 yıl başkanlık yapmış Cahit Çetin, hayata veda etti. Cahit başkanla çok eski yıllara uzanan bir tanışıklığımız ve dostluğumuz vardı. Tariş ve kooperatifçilik, ortak alanımız ve sevdamızdı.

Edremitli olan Cahit Çetin, zeytin diyarı olarak kabul edilen Kuzey Ege’nin, bir başka tanımla Körfez yöresinin kooperatif önderiydi. Yaşamını zeytin ve zeytinyağının tanıtımına, zeytin üreticilerinin sorunlarının çözümüne adadı. Adı hep Tariş’le birlikte anıldı. Bilinçli ve önder bir kooperatifçiydi.

Tariş’e yönelik olumsuz girişimlerde de elinden geldiğince üreticinin birliğine ve kooperatifçiliğe sahip çıkmaya çalıştı. O’nun asıl önemli çabaları ise Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Birliği’nin yenilenerek yoluna devam etmesi ve uluslararası ticarete açılması süreçlerinde oldu. Her zeminde zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin çıkarlarını savundu.

Kısacası, iyi bir kooperatifçi ve mücadele insanıydı. Biz örnek bir Tarişçi ve iyi bir dost olan Cahit Çetin başkanın vefatından büyük üzüntü duyuyoruz. Ailesine, dostlarına, hemşehrilerine ve Tariş camiasına başsağlığı diliyoruz. İnanıyoruz ki Tariş ve kooperatifçilik var oldukça, onların emekleri ve mücadeleleri unutulmayacaktır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları