Devrim! Biz de böyle yaptık

24 Mart 2024 Pazar

Haftaya pazar sandık...

Bu seçim aslında dua edenlerle, beddua edenlerin seçimi olacak.

Ali Sirmen sonsuz âleme göçeli bir hafta oldu.

Sohbetleri, esprileri anılarda, ülkemizle ilgili özlemleri, kaygıları, yazıları arşivlerde yaşayacak.

Yıllar önce bir yazısında “Zaman geçmiyor. O yerinde duruyor. Asıl geçen biziz!” demişti. Sahiden de o sözü “ekşi sözlük”te duruyor. Ama Ali Sirmen geçti gitti.

Kim bilir Cumhuriyet’te son elli yılda kaç seçim yazısı yazmış, kaç sevinç, kaç hayal kırıklığı yaşamıştı?

Bu seçimin sonucunu onun kaleminden okuyamayacağız.

Ne diyelim, okuduklarımıza sayacağız.

Geçen yerel seçimleri beka sorunu gibi görenlerin zekâ sorunu olduğunu söyleyenler olmuştu. Onları hem kınıyor hem de hak veriyordu:

“Demokrasilerde, yerel bir seçimin beka sorununa dönüşmesi görülmüş bir şey değildir” diyor ve ekliyordu:

Otoriter-totaliter tek adam rejimlerinde her seçim, egemenin onaylanması amacına yönelik bir plebisittir. Bu durumda yerel seçim-genel seçim ayrımının önemi kalmamaktadır. Aday ister milletvekili, ister belediye başkanı veya muhtar olsun, aslında oylanan ‘muktedir’dir!

***

Tayyip Bey’in gecesini gündüzüne katarak, gözünü karartarak yurdun dört bir yanında koşuşturup durmasını doğal sayıyordu.

Nedenini, AKP’li Afşin Belediye Başkanı Fatih Güven (tövbe tövbe) şöyle açıklamıştı:
“Türkiye genelinde Cumhur İttifakı olarak yüzde 52’nin altına düşersek tahmin ediyorum ki bizi darağacına çekip kazığa oturtacaklar.” (01.02.2019)

Çok şükür hâlâ uygar bir hukuk devleti sayılırız. Darağacı ve kazığa oturtma uygulamamız yok. Ama yine de korkusu yürekleri sarmış ki daha sandıklar açılmadan geçen yerel seçimde feryat figan dağlarda yankılanmıştı.

Bu seçim ramazan ayına denk geldiği için müstesna bir seçim. Ramazanın kutsallığı Kuranıkerim’in tebliğ edilmeye başlandığı ay olmasından. Kuran aslında bir dua ve dilek kitabı, ikiyüze yakın ayet dua içeriyor. (Kuranıkerim’e gönderme yapan yazıları kimi sayın okurlarımız yadırgıyor. İktisadın temel ilkelerinin bile yok sayıldığı bir devirde, anayasa maddelerinin lafı mı edilir? AYM kararlarına, temel hukuk ilkelerine gönderme yaparak bakanları geçtik, danışmanları, yanaşmanları kendimize güldürmenin hiç âlemi yok!)

Anayasa Mahkemesi yeni başkanının bu ay içinde seçilmesinin de bir hikmeti olacaktır. Dileyelim, yüce mahkemenin vereceği kararlara kulak asmayanlar çarpılacaktır inşallah...

En başta dedik ya, “Bu seçim, dua edenlerle beddua edenlerin seçimi” olacaktır diye...

Madem yüce Yargıtay beddua etmeyi hakaret saymıyor ama yine de ihtiyatlı olmak ve Diyanet’e kulak vermek şart: Dua İslamın emridir. Beddua da zulmedene ediliyorsa meşrudur. (Nisa, 4/148)

***

Bir Eski Cumhuriyet İçin” adlı, Ümit Aslanbay’la yaptığı nehir söyleşide Ali Sirmen dua ve bedduadan söz etmiyor. Bunu arşivdeki yazılarına bırakmış belli ki:

“O zamanlar ilah kadar güçlüydü. Hışmının hedefi olanlar kaçacak delik ararlardı.

Kimileri beddua eder dururlardı, başka ne yapabilirlerdi ki?...

İçlerinden biri, koğuşu arşınlarken hep onun sağlığına dua ederdi:

- Allah ona çok uzun ömürler verir inşallah!

O sırada sağlığına duacı olan, sokaklara, caddelere, okullara adını veren çoktu da hapishanede bu temennilerde bulunan pek yoktu. Bu yüzden arkadaşları, sağlığına dua eden arkadaşlarını pek yadırgarlardı.

O arkadaş dualarının hikmetinin anlaşılması için çok beklemedi. (...)

Önceki gün Evrenin sağlığına duacı arkadaş keyifle söyleniyordu:

- Ben işte bunun için Allah ona uzun ömür versin diyordum. Eh (yargılandığı) bugünü de gördü ya! (Cumhuriyet, 6 Ocak 2012)”

Eski Cumhuriyetçi Aslanbay, kitabında Sirmen’e sormuş: “Cezaevinde yeni arkadaşlıklar kurdunuz mu?

Yanıt mı?

“Mesela Altan Öymen. Bizle birlikte Madanoğlu davasından içeri girmişti. Sonra tahliye oldu. Çıkınca onu çok aradık, çok keyifli bir adamdı. Mamak Muhabere Okulu’nun bando takımı için yaptırılmış bir yatakhane vardı. Doğan Avcıoğlu da orada yatıyordu. Ayrı bir hücrede kalıyor ve durmadan okuyor, yazıyor. Altan Öymen bir gün bana, ‘Nasıl iyi yaşadın mı’ diye sordu. ‘İyi yaşadım’ dedim ‘Aldırma o zaman en fazla idam ederler’ dedi.

Dışarı çıktıktan sonra bu kez de ‘uçak kaçırmaktan’ tekrar içeri aldılar. Altan Öymen ‘uçak kaçırmış’ deyince herkes gülmekten yerlere yatıyordu. Çünkü, çok seyahat ettiği için arada geç kalır uçağı kaçırırdı. Bu kez de işkenceye götürülürken cemsede (GMC, askeri kamyon) uyumuş.”

Yani bu defa GMC’yi kaçırmamış!

Cenaze töreninde taziyeleri kabul eden oğlu Devrim Sirmen ile ilgili bir anıyı da kitapta Mine Sirmen anlatıyor:

“Oğlumuz altı yaşındaydı. Ona ‘Baba hapiste’ demiyor, ‘askerde’ diyorduk. Ben Ankara’ya cezaevine gidince onu babasına bırakırdım, askerlerle oynardı. Yataklı trenle gider, uçakla dönerdik. Ona oyun gibi gelirdi. (...) 12 Mart döneminde Ali hapsedildiğinde, beni ilk o zaman Ankara’ya yakın dostluğumuz olan Mehmet Barlas götürdü. Ali’yi kışla kışla aradık. Mamak Muhabere Okulu’na gelince de ben bir kâğıt yazdım, ‘Ali Sirmen’in eşiyim. İyiyiz, Devrim de iyi, İdealtepe’deyiz’ diye.

Asker bir süre sonra koşarak geri geldi. ‘Komutanım soruyor, bu ne demek’ dedi. 

‘Devrim bizim oğlumuz, İdealtepe ise Küçükyalı’nın yanında bir semt. Evimiz orada’ diye yanıt verdim. Şifreli haberleşiyoruz sanmışlar.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

10 Kasım ve Kehf Suresi 10 Kasım 2024
Ey ruhumun ruhu... 3 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları