Çıkıntıdır Beşiktaş Koçu Ergin Ataman. Üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokar: Yazar, çizer, konuşur... Çatlaktır biraz. Değirmenlere saldırır. (Değirmen burada Turgay Demirel oluyor.) Bu nedenle de ‘uzuuuun’ ikbal dönemi süresince (20 yıl) Federasyon Başkanı ona bir kez bile ulusal takım yüzü göstermemiştir. Ne yıldız, ne genç, ne de A takımlarda tek bir kez bile başantrenörlük görevi vermemiştir... Ah! Çok eski yıllarda bir kez, Ercüment Sunter’in başantrenör olduğu A Milli Takım’da, ikinci yardımcı antrenörlük görevi lütfedilmiş bizimkine. Hepsi o! Sonrasında tık yok...

Kincidir Turgay Demirel. Yanlışlarını söylersen, keser cezanı. Ergin’i bütün Avrupa çok beğeniyormuş, Siena’yı o uçurmuş, Türkiye’deki en iyi teknik adamlardan biriymiş filan gibi şeyler hiç ilgilendirmez onu. Konuşursan yanarsın...

Neyse! Konumuz Turgay değil bugün. Taraftar!.. Bizim boşboğaz Ergin, bu kez de Beşiktaş taraftarlarını kızdıracak bir şeyler söylemiş. Takımının Avrupa kupası maçında tribünlere gelip, Başkan aleyhinde bağıran gruba “Yeri burası değil” diye çıkışmış. Vay efendim! “Sen kimmişsin de taraftara ayar vermeye kalkışıyormuşsun. Sen Başkan’a değil taraftara saygı göstermek zorundaymışsın. İşine bakmalıymışsın; beğenmiyorsan Fizan’a kadar yolun varmış...” Bunlar basketdergisi.com’da Ergin haberinin altına yapılmış sözde yorumlar. Bunları yapanlar da, bence, sözde taraftarlar...

Ergin için “Üstüne vazife olmayan işlere burnunu sokar” diye başlamıştık yazıya ama burada durum farklı. Birileri takımına zarar veriyorsa, kim olursa olsun, onlara “Dur” demek teknik direktörün görev tanımı içerisinde yer alır. Sen, en kritik maçlarından birini oynarken, çok kritik bir anda serbest atış kullanırken birileri, Başkan’ın ve/veya sponsorun aleyhinde bağırıp konsantrasyonunu bozuyorlarsa, konuşacaksın elbette. Kim olursa olsun, “Hop” diyeceksin onlara beyim! Yoksa... Durma hiç oralarda. Bu nedenle de, bu ‘çıkıntılığı’ nedeniyle ben, bütün kalbimle “Helal olsun” diyorum Ergin Ataman’a...

O tabloyu yaratanlara da bir çift sözüm var: Siz Beşiktaşlı filan olamazsınız beyler! Şimdi sakın bana ‘cart curt’ etmeye kalkışmayın çünkü ben o formayı sırtımda on yıl taşıdım. Gerçek taraftarları tanırım. Bu nedenle... Hakkım var sizi yargılamaya... İster beğenin, ister beğenmeyin, size söyleyeceğim şey şu: Taraftarlık bu değildir beyler! “Beraber yürüdük biz bu yollarda” ile başladığınız, söylemlerinizi “En büyük taraftar, başkan filan hikâye”ye getirdiniz. Merak ediyorum: Daha nereye kadar gideceksiniz? Patron sanıyorsunuz sizler kendinizi ama gerçekleri görün artık beyler: Taraftar yalnızca ‘müşteri’dir. Para öder maça gider. Forma satın alıp kulübe gelir sağlar. Gerektiğinde fonda dekor, gerektiğinde sokakta görüntü verir... Tamam! Onsuz olmaz bu işler ama... Patron değildir taraftar!

Sizin bu yaptığınız, kapısında ‘müşteri velinimetimizdir’ yazan bir dükkâna girip, patronu koltuğundan kaldırmaya çalışmaktır. Beğenmiyorsanız, çıkar gidersiniz o dükkândan. Beğenmiyorsanız eşinize dostununuza “Oraya gitmeyin” deyip gücünü gösterirsiniz. Başka yapabileceğiniz daha birçok şey olabilir ama iş saatinde dükkânın ortasında ‘patron’a posta koymaya kalkışırsanız ve bunu “Biz o dükkânı çok seviyoruz” diyerek yapıyorsanız ... Fıkradaki gibi “Ayıp ediyorsunuz” beyler! Hani... Vardı ya... Soğuktan korunmaya çalışan iki erkek dağcıdan biri diğerine der ki: “Bak dostum! Eğer ısıtıyorsan iyi ediyorsun ama yok başka bir şey yapıyorsan... Ayıp ediyorsun!”

Ayıp etmeyin Beşiktaşınıza dostlar! Kızmayın Ergin’e. Bu tablo içerisinde, dükkânını koruyan ‘müdür’ durumunda o. Yanlışı yapan sizlersiniz... Bence... Gidip ilk maçta gönlünü alın koçunuzun...