‘Yazmasam deli olacaktım’ ya da Sait Faik’i anarken...

14 Mayıs 2020 Perşembe

“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. (...) Yazmasam deli olacaktım.”

Yukarıdaki satırlar, 66 yıl önce 11 Mayıs’ta yitirdiğimiz öykü ustası, ustaların ustası Sait Faik Abasıyanık’ın çok sevdiğim “Haritada Bir Nokta” adlı öyküsünden... Çağdaşımız Sait Faik bugün yazıyor olsaydı diyorum...

Bugün yazsaydı

Eğer Sait Faik bugün yazıyor olsaydı, evlere kapatılan 65 yaş üstündekilerin, 20 yaş altındakilerin yalnızlığını yazardı belki de...

“Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” (Alemdağ’da Var Bir Yılan)

En çok ayrımcılığı, kışkırtmacaları, asarım keserim, yok ederim tehditlerini ve bunun temelindeki sevgisizliği yazardı yine de... İnsana karşı sevgisizliği... Doğaya karşı sevgisizliği...

“Birbirine yabancı insanlarla dolu koca şehirlerden” söz ederdi... “Sevişmeyecek olduktan sonra neden insanlar böyle birbiri içine giren şehirler yapmışlar” diye sorardı...

İnsanları havlayan, köpekleri konuşan kentlerden dem vurur, evleri güneşe sırtını çevirmiş, sokakları dar, esnafı gaddar, zengini lakayt, yaldızlı karyolalarda çift yatanların bile yalnız olduğu o şehirleri anlatırdı bize...

Bir ‘hişt’ sesi

Oysa bir “hişt” sesi, insanı da, doğayı da kucaklamaya yeterdi...

“Nereden gelirse gelsin; dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları. Hişt hişt! Hişt hişt! Hişt hişt!”

Eğer Sait Faik bugün yazıyor olsaydı, içinde yaşadığımız hukuksuzluğu, adaletsizliği yazardı hiç kuşkusuz... Bir de vicdansızlığı...

Baştaki o alıntıdaki gibi: O öykünün hem anlatıcısı hem de kahramanlarından biridir Sait Faik. Öyküde, daha önce yazmama kararı almıştır.

“Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, dostluğu, alın terini, sessizliği yeniden bulacak; (...) kalemsiz kâğıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım.”

Balıkçılar arasında tanık olduğu bir “kötülük” (öyküde, birine yapılan haksızlık) onu bu karardan geri döndürecektir... Kötülük her yerde olabilir (haritanın her noktasında). Yazmak belki kötülüğü önlemez ama yine de... Yine de...

İşte, kötülük, ahlaksızlık ve vicdansızlık, “yazmasam deli olacaktım” dedirtir yazara!

‘Kriz’

Ahlak sorunlarıyla, vicdan sorularıyla ne zaman karşılaşsam Sait Faik’in çok sevdiğim “Kriz” öyküsü gelir, yerleşir içime.

Öykü özetle şöyle:

Paris’te, Louvre Müzesi yanmaktadır. Bir adam kendini alevlerin arasına atar, La Jakond tablosunun bulunduğu odaya koşar. Tam tabloyu kurtaracak, karşısında küçük bir zenci çocuk görür. Ya tabloyu kurtaracaktır ya da çocuğu...

Meyhane sofrasında Necmi sorar: “Sizce hangisini kurtarmalı?

Masadakilerin çoğu “La Jacond’u” der. Ve akla gelecek her nedeni sıralarlar...

İçlerinden biri, “Çocuğu” der... Çünkü o gelecektir, belki nice La Jacond’lar yaratacaktır...

Bir başkası, “Çocuğu” der ve ekler “Sadece insan olduğu için...

Kamu vicdanını, sadece ve sadece insan olduğumuz için kollamamız gerekir. Çocuklarımızı da, gençlerimizi de...

Onlar geleceğimiz olduğu için...

Bari onların adalet duygusunu yok etmeyelim.

Bir insanı sevmekle yazmaya başlayan Sait Faik’in yüreği, toplumu kucaklamaktan, toplumuyla soluk alıp vermekten hiç yorulmadı. Ne dün ne de bugün...

Şimdi yeniden ve yeniden Sait Faik öykülerini okuma zamanıdır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları