Yüksel Pazarkaya

İslam Almanya Gündeminde

24 Ekim 2010 Pazar

Almanya kamuoyu, basın yayın ortamı, siyasiler, çeşitli düzeyde görev yapan yöneticiler yoğun biçimde İslamı tartışıyorlar. Özellikle Almanya’da toplam yaklaşık üç milyon Türkiye kökenli -bir milyondan fazlası bu arada Alman yurttaşı -insanların ülke düzenine uyumu bağlamında.

Bu tartışma, önce Başbakan Angela Merkel’in, “Almanya’da minare görmeye alışmalıyız”, ardından da Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un, Almanya’nın birleşmesinin 20. yıldönümünde 3 Ekim Ulusal Günü kutlama toplantısında Bremen’de dile getirdiği, “İslam da Almanya’ya aittir” görüşlerinden sonra gündemin ilk maddesi oldu. Televizyonlar, söyleşi ve eğlence izlencelerinden sanat ve felsefe izlencelerine kadar konuyu çeşitli yönleri ve boyutlarıyla ele alıyor. Ama sonuca varamıyor. Bundan sonra da bir sonuca varacağa benzemiyor. Etkinliklerde, Alman konuşmacıların yanı sıra, genelde bir türbanlı bir de başı açık Türk katılımcı ekrana çıkarılarak, sözde nesnellik sağlanıyor.

Başbakan Merkel ve Cumhurbaşkanı Wulff’un iyi niyet ifadeleri, en başta kendi partilerinin içinde bir oydaşmayı yansıtmıyor. Oydaşma, Almanya’nın kültürünün Hıristiyanlık temeli üzerinde yükseldiği görüşünde. Dolayısıyla kamuoyunda da çoğunluk bu ifadeleri paylaşmadığını yüksek sesle açıklıyor.
 

İslamcı örgütler

Alman uyum siyasetinin Türklere yönelik açmazı, dil ile dini birbirine karıştırması. Siyaset değişimi, Almanya’nın birleşmesini izleyen doksanlı yıllarda gerçekleştirilmiştir. O zamana kadar uyumla ilgili durumların olumlu ya da olumsuz dillendirilmesinde Türklerden söz edilirken, artık Müslümanlardan ve İslamdan söz edilmekte.

Bu da, değişik ülke ve kültürden Müslüman azınlıklar olmasına karşın, Türklerle genellenmektedir. Almanya’nın en büyük azınlığını oluşturan Türkçe konuşan insanları, dillerinden ve köken kültürlerinden uzaklaştırma siyaseti, Türk kökenli olsun olmasın, İslamcı örgütlerin eylem alanlarını genişletmiştir.

Bu örgütlerin bazıları, parasal çıkarların peşinde, bazıları, en başta Türkiye’ye yönelik siyasi iktidar talepleri ve hevesleri peşinde. Bu yöndeki eylemler, etkileri altındaki üyelerin ve sempati duyanların, Alman toplumuyla uyumları önünde aşılmaz bir engel oluşturuyor.

Bu engeller, yalnızca çocukların okullarda cinsellik konulu biyoloji derslerinden, yüzme ve beden eğitimi derslerinden, sınıf gezilerinden vb. uzak kalmalarıyla sınırlı değil.

Aynı zamanda şeriat üzerinden başka talepler de dile getiriliyor.

En fazla da kadın erkek eşitliğinin olamadığı, kadının yoğun bir baskı altında kaldığı, tesettürün de bunun bir simgesi olduğu görüşü yaygındır ve bu konuda dünya üzerinde 126. sıra, bir yerde bu görüşe hak vermektedir. Burada Almanya’nın açmazı başlıyor.

Müslümanların yaklaşık yüzde seksen beşi hiçbir İslami derneğe ve örgüte bağlı değilken, son yirmi yıl içinde Alman caddelerinde artan sayıda türban ve tesettür görüntüsü, kamuoyunda yabancılanıyor, genellemelere ve önyargılara yol açıyor. Alman kamuoyu bu görüntüyü kesinlikle kendinden kabul etmiyor.

Aşırı uçlar

Almanya bir yandan, bir Alman ya da Avrupa İslamı ve camilerde Almanca ibadet yaratmaya çalışırken, aynı zamanda Anayasayı Koruma Örgütü gibi gizli servisler, özellikle bazı örgütleri, anayasaya karşı aşırı uçlar olarak sürekli izlemeye alıyor.

Tartışmaların da ortaya koyduğu keyfiyet, Almanya’da sayıları yaklaşık dört milyonu bulan Müslümanların tek tip olmaması ve yüzde sekseni aşan büyük çoğunluğun örgütlü olmaması. Ama tartışmaların ve sorunların, en fazla yüzde on beşi bulan örgütlü kesimde yoğunlaştığı gerçeği.

Almanya, derebeyler ve kırsal feodal güçlerle ortaklaşa siyasi iktidar isteyen ve bunu alan kilisenin, en gecinden burjuva devrimi ve aydınlanma süreciyle iktidar savından salt vazgeçmesi üzerine, bugün kiliseyle olumlu bir tarafsızlık içinde, seküler düzende kiliseye de rol tanımakta.

Aynı yaklaşımı Musevi cemaatine de gösteriyor. Bu haklardan yararlanmak isteyen ve bütün Müslümanları temsil ettikleri savıyla ortaya çıkan bazı İslam örgütleri, şeriat düzeni isteklerini de açık ya da kapalı dillendirdikleri için, Almanya Müslümanlar konusunda muhatap bulamamaktadır.

Diyanetin örgütü DİTİB karşısında da, devletin resmi örgütü gerekçesiyle hep mesafeli kalmıştır.
 

Uyum sorunu

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Alman yargıcı Renate Jaeger’in bu yakınlarda, mahkemenin insan haklarını, dinden ayrı ve farklı bir keyfiyet olarak değerledindirdiği biçimindeki açıklaması da dikkate alınınca, uyum konusunu din üzerinden yürütmeye çalışan Alman siyasetinin açmazı daha bir ortaya çıkmaktadır.

Oysa, son günlerin diğer bir gündem maddesi olan, Almanya’daki nitelikli, iyi yetişmiş eleman açığı ve bunun yurtdışından seçilerek getirilecek elemanlarla karşılanması konusu da, uyum sorununun özellikle genç kuşakların iyi ve nitelikli bir okul ve meslek eğitimiyle çözülebileceğini açıkça göstermektedir.

Almanya’da İslam tartışması daha uzunca süreceğe benziyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaygan Mantık 7 Şubat 2014
Yargı ve Demokrasi 30 Ocak 2014

Günün Köşe Yazıları