Yakup Kepenek
Yakup Kepenek yakupkepenek06@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yorumsuz!

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Türkiye’nin siyasal gelişmeleri giderek anlamsızlaştı; yorum kaldıracak noktayı çoktan geçti. Bu alanda kavram karmaşası bile değil, kavram bataklığı yaşanıyor.
Devletin ürettiği ekonomi istatistiklerinin pek çoğu hiç güven vermiyor; bu nedenle döviz, borsa ve faiz gibi piyasa göstergeleri dışındaki konularda ekonomi yorumu yapılamıyor.
Tam da bu sırada AKP iktidarının Osmanlıcılığı yardıma koşuyor. Ben de AKP’yi bir kez olsun üzmeyeyim dedim; yazıyı iki büyük özgürlükçü ozanın Osmanlı yorumlarına ayırdım.

***

Osmanlı’nın sonundan başlayalım.
Topluma, özgürlük, adalet, eşitlik sözü vererek işbaşına gelen İttihat Terakki 1911’de Meclisi Mebusan’ı kapatarak ülkedeki yolsuzlukları örtmeye kalkarken, 19 Ağustos’ta ölümünün 100. yılında andığımız Tevfik Fikret 95’e Doğru şiirinde (Hıfzı Topuz, Elbet Sabah Olacaktır, Remzi Kitabevi, s.199’da) şöyle diyor:
Bir uğursuz dönem, yine çiğnendi yeminler,
Çiğnendi, yazık milletin yüce umudu
Kanun diye topraklara sürtüldü alınlar
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi…
Son nağmesi yalnız. “Yaşasın sevgili millet!”
Millet yaşamaz adalete özlemle solurken
sussun diye vicdanına yumruklar inerse;
Millet yaşamaz Meclis’i hakaret görürken,
iğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse;
İlginç, İttihatçılar bile millete “sevgili” diyebiliyormuş!

Ya Nâzım Hikmet’in Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı’nın (1936) giriş bölümünde betimlediği kuruluş yıllarının Osmanlısı:
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri tımar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, tımar idi, rüzgâr idi,
ah ü zar idi.
İster sonunu alın ister başını; hele de şarap yerine ayran, sipahi yerine de inşaatçı derseniz,
Osmanlı’ya dönüşüm ancak bu kadar kusursuz anlatılır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları