Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yüzsüzlüğün Son Perdesi

21 Eylül 2008 Pazar

İnsani değerlere ilişkin kriterler kirlendikçe, yüzsüzlüğün son perdesisözcüğünün kullanılacağı, uygun düşeceği durumlar, yer değişiyor...

Başbakan Erdoğan, Almanyadaki Deniz Feneri davasını izleyip, Türkiye bağlantılarını ortaya çıkaran gazeteler için, satın almayınkampanyasını başlatınca, meslek örgütlerimiz çok haklı, çok şiddetli tepkiler verdiler. TGCnin bildirisinde, çok partili dönemde, Meclis açıkken yapılmış benzeri olmayan bir basın düşmanlığıolduğu gerçeğinin altı çizildi. Demokrasi, hukuk düzeni içinde benzeri, böylesi görülmediğinin altı çizildi.

Yolda karşılaştığım, siyasi kimliği ile hiç öne çıkmamış bir gazeteci arkadaşım, hem de ramazan niyetli, öfke kusuyordu:Böylesi olabilir mi? Bu kadarı hesapsız kala-bilir mi? Sıradan insanın temiz din, yardımlaşma duyguları bu kadar kirli amaçlı kullanılabilir mi? Nasıl yer yerinden oynamıyor, aklım almıyor...

Dün çeşitli gruplardan gelmiş yüzlerce internet mektubu arasında, kamuoyuna yansımamış bir akrabalık ilişkisi, düğün anlatılıyor; Erdoğanın kızından dünürünü, Zekeriya Karamanın da dünürü yapan İslami yaşam biçimi paravanasında gösteriş, şatafat, görgüsüzlüğün uç noktalarında uçulan bir düğünün ayrıntıları veriliyor. Özeli elbette bizi hiç ilgilendirmez, ancak siyasette çok fazla kullandıkları cepheleşmenin bir yanında, sınırsız çıkar ilişkileri ile gelinen noktalarda, sonradan, haksız kazançlarla zengin olmanın yüzsüzlüğü, görgüsüzlüğünde son perdede nerelere varıldığını da çok çarpıcı sergiliyor.

Hani Cumhuriyet döneminin sanayileşmesi uğruna, yaratılan çarpık zenginleşme sürecinde oluşmuş görgüsüz zenginler dünyasındaki kimlik, değerler erozyonu.. Türk sinemasının, edebiyatının, tiyatrosunun önemli bir hiciv konusudur ya... Umarım birileri İslamcı kesimden, dinine gerçekten bağlılardan çıkabilir, dinin siyasette, çıkarlarda en kirli ölçeklerde kullanılmasının çarpıklıklarına ayna tutabilirler. Cemaat kültürü, mahalle baskısı ile bu bugüne kadar hiç denecek ölçeklerde, anlamlı yapılamadığı içindir ki, inanmış, dürüst kalabilmiş Müslümanlar bir yana, İslamı kirletenlerin yaptıkları hep yanlarına kalmakta...

***

Bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Başbakan Erdoğanın, AKPli liderlik kadrolarının dostum, kardeşim, yoldaşım sözcüklerini ekleyerek yakınlıklarını halkımıza pazarladıkları ABli siyasiler ve bürokratların bugünlerde sesleri, solukları çıkmaz oldu. Kapatma davası, Ergenekon üzerinden, yargı bağımsızlığı, hukuk düzenini pervasızca yoka saydıkları, AB özlemimiz üzerinden mahalle baskısının en ileri, uç örneklerini verdikleri küstah açıklamaları çok taze belleğimizde kazılı... Ne de olsa Alman yargısının yargılaması bu.. Sıkıysa ağızlarını açsınlar,Halkın yüzde 47 oyu ile iktidara gelmiş AKPye, başbakana karşı duramazsınız..türünden sözler söylesinler.

Hiç kuşkunuz olmasın, çok yakın günlerde AB kaynaklı açıklamalarda bundan sonra AKP ve Erdoğan sahipliği değil, eleştirileri, bu kez iktidara yönelik uyarıları öne çıkacak. Nedeni saf değiştirmeleri, çıkar ittifaklarının değişmesi olmayacak elbet. Başbakanın yakın dostu İtalyan Başbakanı ile sıkı fıkı ihale ilişkileri, dostlukları, iş takipçiliğinden hiç geri dönüş olur mu? Ama orası AB, beğensek de beğenmesek de oralarda bizden daha ciddi ölçeklerde demokrasinin kuralları, hukuk düzeni geçerli. Öyle olunca da Alman yargısının kararına kimse karşı duramaz. Yargı bağımsızlığı tartışılamaz. Üstüne üstlük AKP iktidarı, Başbakan Erdoğan içine düştükleri bataklığın kıskacında, sinirlerine hâkim olamadıklarından, demokrasinin olmazsa olmaz, kimi AB kriterlerini çiğnemekte çok fazla sınır tanımaz konumdalar...

Medyanın yargı haberlerini sansürlememesine karşı, seçmene dönük boykot kampanyasıdemokrasi kriterleri ile temelden çatıştığından, elbette ABnin, uluslararası medya örgütlerinin tümünün tepkisine yol açacak. AB siyasileri de olabildiğince ya görmezlikten gelmeye çalışacaklar ya da iç siyasi dengeleri ağır basarsa, çok işlerine gelen, çok kolay kullandıkları, çıkar ilişkileri içinde oldukları AKP ve Başbakan Erdoğana karşı duracaklar. Kendi yargı düzenlerinde ortaya saçılmış kirli çamaşırlar karşısında, karşıt pozisyona geçeceklerdir. En azından 12 Eylül sürecinde yaptıkları türden ikiyüzlü siyaset de izleyebilirler...

Hani 12 Eylül askeri darbesine şiddetle karşı çıkıp cuntadedikleri yönetime en ağır eleştirilerini yaparlarken, kapalı kapılar arkasında siyaseten işbirliğini en uç noktalarda derinleştirip, maddi, kredi desteklerini olabildiğince güçlendirebilirler... Yine de bana sorarsanız, AKP ve Başbakan Erdoğan için saltanat, ballı kaymak iktidar günleri bitti; kirli çamaşırların giderek daha fazla ortaya saçılması tek neden değil. Din sömürüsü, sadaka düzeni, aşiret-tarikat sarmalında gidilebilecek sınırlar, deniz bitti.. Bir de dünyayı kasıp kavuran emperyalizmin yeni krizinin sonuçları, daha önce bedavadan kazanç hanesine yazılmış başarıları yerine ödenecek bedeli olacak...

soner@cumhuriyet.com.tr


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları