Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tatbikat vitrinli gerçek paylaşım savaşı kuşatmasında

04 Eylül 2020 Cuma

Bulaş patlaması tehdidi altında, çoğunluk nüfusu ile açlıkla, işsizlik patlamaları, çaresizliklerle ailece boğuşarak sınanan ülkemiz insanı, Türkiye’nin, pıtrak gibi ülkemizi kuşatmış, bir araya gelebilecekleri aymazlıkla öngörülememiş zıtlar cephelerinin ortak çıkarlarında mantar gibi üreyen askeri tatbikatların sıcak tehdidi altında, hangi gerçekliklerin yaşandığının ayırdına varabiliyor mudur?

Yoksa içinde savrulduğumuz korkularımızın çıkmazında, gerçekle sanalı ayırt edemez paranoya dünyamızın, sokaklarımıza da her gün sayısız örneği ile yansıyan öfke patlamalarının güncel, vahşet sahnelerine de alışmış olarak, en deneyimli kadrolarla günlerdir tartışmaları yapılan, hepsi birbirine bağlı halkalar içindeki kuşatılmışlığımızı da bir kurgu film gibi, “olabilemez” algısı ile sınırlı seyretme umudunda mıyız?

Bilindiği üzere biraz zorunlu, mesleki deformasyon içinde uyumak zorunda olanlar arasında, beynimizin uyumadığı gerçekçiliğinde saatler süren, tekrarları ile saatleri de katlayan süreçleri içinde en kritik bilgilendirmeler noktasında uyanıverdiğinizde, siz de şaşkın bir korku filminin devamında uyanmış gibi, “Ama o tatbikattaki Fransız-Yunanlı askeri güçler, altlarındaki denizaltılarımızın sayısını bilmiyor olamazlar” cümlelerini duyduğunuzda, hâlâ güvenli gülümseyebiliyor musunuz? Ne de olsa soğuk savaşın dehşet senaryolarının dengelerinde kalmış bir toplumsal algı, bütün insanlık için geçerli sayılabilir.

İşi en kötüsü de geçmişin sömürge ülkeleri için çıplak geçerli, gelişmekte olan ülkeler üzerinde, çağdaş(!) sömürgecilik planlarıyla, terör üzerinden, bölge halkları birbirlerine, en ilkel kör inançlar, alt kimlikler üzerinde ağırlaştırılmış olarak, her türden kimlik ayırımcılıkları paketleri içinde kırdırılmaktalar.. Osmanlı en uzun soluklu ayakta kalabilmişlerinden, imparatorlukların parçalanması sonrası, emperyal çıkarlar adına sürdürülen düzenin, çağdaş teknolojik araçlar donanımlı uçurumları yaratma gücü, çelişkili çarpık sonuçları ile yüz yüzeyiz..

***

Dünyanın bilime dayalı tarih yazımlarında Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarına şapka çıkarılması gerçeğinin altı ne kadar çok çizilirse çizilsin. Bir yandan da 2. Dünya Savaşı galiplerinin dünya için öngördükleri yeni dengeler içinde Sevr sevdasından vazgeçilemediği, ısıtılıp ısıtılıp BOB başta, Irak-Suriye-Libya, Yugoslavya.. dünyanın her yerinde yeni yeni ülkeleri parçalama projeleriyle, Türkiye de öncelikli hedef tahtasında, pek çok ülkenin daha parçalanması ile yürüneceği senaryoları ortalığa saçılıyor..

Türkiye üzerinden sıcak çatışmacı manevralarla yüz yüze kalmamızın stratejik açıklamalarında deneyimli komutanlar, hariciyeciler, uzmanların söylediklerini algılama kapasitemiz, mezhebimize göre farklı farklı yorumlasak da toptan yok sayabilecek noktada değiliz. Mustafa Kemal Atatürk dehasında bir lider eksikliğini yürekten paylaşanlar için de hayıflanma lüksü yok. Erdoğan Liderliği, BOP projesi, Gülen Cemaati stratejik ortaklığında kurulmuş ılımlı İslam düşleri üzerinden askerlerimizin başına cuval geçirilmesi aymazlığının üzerinde durmanın da günümüze dönük yararı yok..

Ülkemizi parçalanmaktan, iç savaş bataklığından, sarmalından, kurtaracak çözüm arayışlarında, bu ülkenin 80 milyonu olarak buluşmaktan başka çıkış yolu da olamayacağına göre.. Kirli çıkarlar senaryolarının içindeki tuzakları öngörebiliyor olarak çözüm arayışları bulmanın ötesinde bir çıkış yolu da olamayacağına göre.. Dünyayı kasıp kavuran sorunlar sarmalında, Türkiye üzerinden senaryoların çok hızlı dünya gündeminin de ağırlığına oturtulmuş olmasına, sıcaklık, savaş tamtamları şiddet dozlarına bakarak akıl sağlığımızı da yitirmeden, hızla çıkış yolları bulmak zorunda değil miyiz?

Son gecelerin sıcak sorgulamalarında, en stratejik arayışlar arasında en çarpıcı vurgulamalara bir göz atsak mı? Ülkemiz insanlarının, 80 milyonun çok büyük çoğunluğu için yaşamsal sorunlar çıkmazında önceliklerimizi belirlemede ortak akıl buluşmasından başka çıkış yolu olabilir mi? Örneğin ülkemiz için evrensel insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni arayışlarına öncelik tanımak, hak-hukuk düzeni ittifakında sözde değil özde buluşmak yaşamsal değerde değil mi? Dış borçlar sarmalında ödün üstüne ödün vermek yerine, üllkemiz kaynakları içinde zorlukları paylaşabilmek, vurgun düzeninden arınabilmek, bugünlere gelişte kurulmuş diktatoryal kirli çıkar ittifaklarından vazgeçebilmek.. öncelikli değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları