Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Suriye’de, var oluş ya da yok oluş adına, en kirli savaş oyunları

13 Şubat 2018 Salı

Cumartesi günü yayımlanan yazımda kullandığım “Suriye, en kanlı, kirli savaşların kördüğümü” başlığı ile aynı anlama geliyor. Sonuç olarak sadece üç gün içindeki, bizim için yaşamsal sonuçları, acı bedelleri ile doğrudan ilişkili olarak ulaşabildiğimiz her haber, açıklama, değerlendirmeleri kaçırmamak zorunda olan ülkemiz kamuoyu için, taraf ülkelerin her birinden gelen resmi açıklamalar, görüntülerle beslenmiş kanlı çatışmalardan bilgilendirmeler, cephe, saf, ittifak değiştirmelerde, sadece bir diğerini reddeden çelişkili sonuçlara baktığımızda kördüğümün nasıl da işin içinden çıkılmaz boyutlara vardığını gözlemlemek iç karartıyor.
Dün öğleden sonraki saatlerde çatışma alanından canlı yayın yapan kıdemli, deneyimli bir gazeteci arkadaşımın, artık gün gün, saat saat, anlık yaşanan, çelişkili olup bitenler, gerçekler üzerinden işin içinden çıkılmaz tablo için; “var oluş ya da yok oluş adına” örneklemeleri çarpıcıydı. Çatışmalar, olası yeni çatışmalar üzerinden aynı canlı yayına katılan çok profesyonel gazetecilerin verdikleri bilgiler, gelişmelerle de fazlasıyla besleniyordu.
En ortak payda “DAEŞ’in yok edilmesi” değil mi? Son gelinen denge oyunlarında DAEŞ’in nasıl, hangi güçler tarafından yok edilmesi üzerinden çıkar tartışmaları ön planda. Suriye’nin stratejik noktada oluşu, kördüğümün kaçınılmaz sonuçları bir yana.. Tüm taraflar için tarihsel geçmişe uzanan, geleceğe yönelik evrilmeleriyle çok yaşamsal sonuçlara dönüşümü söz konusu...

***

Türkiye açısından askeri boyutlarıyla, devlet adına çizilen çerçeve, gerçekten “özsavunma” kapsamında, kimselerin açıktan reddedemediği bir durum. Türkiye’nin, Sevr, sonu gelmeyen parçalanması senaryolarına karşı, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarının, laik Cumhuriyet değerleriyle korunması tezi evrensel değerlerle çakışıyor. Tamam da Amerika odaklı “tarihin sonu, tek kutuplu dünya” tezleri sonrası yakın tarihte yaşananların gelişim halkalarını nerelere oturtacağız?
Türkiye için en çıplak sonuçlarıyla, Amerika’nın 12 Eylül terör travması, kendi eliyle kurdurulmuş radikal İslamcı ağırlıklı terör örgütlerinin, Amerika’nın 11 Eylül travması sonrası gündeme giren Irak-Afganistan işgalleriyle başlayan siyasal gelişmeler, ağırlıklı Ortadoğu, İslam dünyasına yönelik yeni parçalanmalar, haritaların çizilmesi projeleri süreçleri. Irak’ta, Afganistan’da noktalanamayan, işgalde doğrudan taraf değilken, sandıktan çıkanı, diktatörü ile özünde Amerika’ya en sadık kalmış, en ağır bedelleri ödeyen Pakistan’ın iç karartan tablosu ortada. Irak, Afganistan’da halkların akıtılan kanları, iç savaşların, Ortadoğu, İslam dünyasının sonu gelmeyen bataklığında, Afrika’da tarihte kalmış vahşetleri aratan insan hakları katliamları... Suriye’de ilan edilmiş projeler, yeni haritalar üzerinden tezinden vazgeçip çekilmek kolay mı?
Rusya, İran enerji kaynaklarının yataklarında oynanmış parçalanma senaryolarındaki iç savaşlar bataklıklarının ürünü krizden, kanlı petrolün yükselişinden toparlanmış olarak bölgede elde ettikleri yeni güçler dengesinden nasıl vazgeçebilirler ki? Suriye stratejik kördüğüm sıkışıklığında, yerleşim bölgeleri, şehirler, dahası köyler ölçeklerinde ırkçılık, ağırlıklı siyasal İslamcı yorumlarla parçalanmalarda çıkarlar çarpışması öylesine derinleşmiş ki... Avrupa toprakları içinde dünyanın göreceli en gelişmiş çokkültürlülük yönetim modeli olan Tito Yugoslavyası, Balkanlar, öylesine kolay, kanlı çatışmalarla öylesine paramparça edildiler ki.. Ortadoğu’da, enerji yatakları çıkar savaşlarında, çok kanlı, gelecek yılları kapsayacak çatışmalar odaklı paramparça, sonu gelmeyecek çatışma planları isterik boyutlarda...
Hem çok kolay hem de yeniden çok kutuplu, başıbozuk emperyal dünya dengelerinin oluşmasıyla.. En yaşamsalı dünyayı yok edebilecek çevre, kaynak katliamları boyutlarıyla, ekonomik, sosyal, siyasal gelişmelerin çok hızlı deviniminde, insan odaklı yaşanamayan bilimsel teknolojik devrim süreçleri, insansız küreselleşme güç dengelerinde, gidiş çağdışı bir dünyaya doğru yok oluş olabilir mi? Emperyal güç odağı olmanın yolu, kimi cephelerde çağdışı diktatörlükler odaklı, kimilerinde terör örgütleri üzerinden parçalamalarla sürdürülebilir mi? Türkiye için aklın yolu, “Kurtuluş, kuruluş, laik Cumhuriyet, Atatürk devrimlerinde, hak-hukuk-demokrasi cephesinde buluşma” diyor... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları