Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şimdiki çocuklar harika..

15 Mayıs 2020 Cuma

Geçen pazar Anneler Günü öncesi, 9 Mayıs’ta yayımlanan Cumhuriyet’ten tanıklıklar sayfasının içinde, 11 Mayıs 1969 günlü Cumhuriyet gazetesinin 1. sayfasında yer alan Anneler Günü söyleşimden de alıntı yapmak istemiştim.. Dönemin öncelik vermek zorunda kaldığım sıcak gündemi nedeniyle sayfaya sıkıştıramadım.. Benim için özel anısı, değeri vardı.. Gerçekten İstanbul’un merkezindeki gecekondularla çevrili birden fazla ilkokuldan öğrencilerle günler süren anketlerin sonucu ortaya çıkmış keyifli bir söyleşiydi. Daha da anlamlısı bu çalışmamı çok sevmiş Aziz NesinŞimdiki Çocuklar Harika” kitabının başına olduğu gibi taşımıştı.

İlkokul öğrencilerine isimlerini kapalı tutarak anneleri kendi çocukları olsa nasıl annelik yapmayı isteyeceklerini, içtenliklerini yakalayabileceğim birkaç soru ile sorgulamıştım. 20. asrın çocuğunun annesiyle yer değiştirmiş olsa nasıl bir annelik yapma özlemi içinde olacağını gerçekçi yakalamak istemiştim... Girişe aldığım çarpıcı örnek önce paylaşmak dileğim..

Annem benim çocuğum olsa, benim çocukluğumda annemden neler arzuladığımı aklıma getiririm. Okula gönderirken elini yüzünü yıkarım, saçını tarar, kahvaltısını yaparım. Okulda arkadaşlarına mahcup olmasın diye, bütün araç ve gereçlerini alırım. Eve gelince elbisesini değiştiririm. Kışın haftada bir yazın iki kere yıkarım. Derslerini kontrol ederim. Okula gider, öğretmeni memnun mu sorarım. Eğer iyi değilse, çalıştırırım. Derslerini yaptığı zaman gezmeye götürürüm. Çocuğumu bir öğretmen, doktor olarak yetiştirmek isterim. Ben anne olsam çocuğuma peynir, reçel, et veririm..

***

Önceki gün sıfır - 13 yaş çocukları 40 gün sonra ilk kez dört saatliğine sokağa çıkarıldılar. Sabahın ilk haberlerinden düne ait renkli fotoğraflar, haberler, röportajlarla ana haberlerde ayrıcalıkla yer aldılar. En çok, en gülümsetici haber olarak döne döne yansıtılanında üç yaşlarında olduğu söylenen küçücük kız çocuğu, Antalya sahilinde denize koşmak istemişti.

Polis amcaları sevecen, kameralardan döne döne verilen bu renkli söyleşiye katkıda bulunmuşlardı. Havuza girmek istemiyor, dirençli bir ısrarcılıkta denize girebilmek adına en sevimli haliyle polis amcalarından izin almaya çabalıyordu.. Polis amcaları izin verirlerse ne vereceğini sordular. Şöyle bir düşünmüş, kendi dünyası için çok değerli olabilecek bir şeyi, 12.5 şekerlemeyi vermeye razı olmuştu.

21. yüzyılda yetiştirdiğimiz çocuklarımızın değer yargılarında anaokul çağında bilinçaltına bilinçsiz bile olsa “rüşvet algısı” kazılıvermişti. Çocuk masumiyetinin simgesi “12.5 şekerleme”lik yüksek değer biçmesi, nasıl bir özlemle denize girmek istediğinin karşılığı, bizleri elde olmadan gülümsetiyordu.

Bir yandan da Bilim Kurulu çalışmalarına katkıda bulunun bir bilim insanımız katıldığı canlı yayında, benzer yaşlardaki çocuğunun, önce virüsün gidip gitmediğini sorguladığını, gitmediğini öğrenince de “Öyle ise ben evden çıkmayacağım, sen de gitme” diye tuturduğunu aktarmıştı. Babasının sözünü dinlemeyip gitmek zorunda olduğunu anlatması üzerine de, “Sen istersen git, ben oynamaya çıkmayacağım” ısrarcılığını sürdürdüğünü paylaşıyordu.. Televizyondan ya da camdan sokağa çıkmış çocukları görünce, dayanamayıp çıkacağı, ancak sürenin bitiminde eve dönüşün ne kadar zor olacağı sorgulanıyordu.

Dünün büyüklerine dönük medyatik gündemde ise Hemşireler Günü bağlantılı bir kez daha bütün sağlıkçıların özverileri ile elde edilmiş başarıların altı çizilirken, kaçınılmaz çok ağır sorunları da meslek örgütlerinin öncelikli sorunlar saptamalarından yansıtılıyordu. Yaşamın gerçek gündemine zaten ülkemizde çok trajik boyutlara varmış yoksulluk, yoksunluk sorunları ile, virüs katkıları ile katlanmış sorunlar yumağında meslek örgütlenmelerinden gelen çığlık sesleri, sorunlar yumağı aktarımları eşliğinde verilen haberler bir yanda..

Barolar sıcak polemik gündemi yapılmış olarak, tüm meslek örgütlenmeleri, üretici örgütlerinin çığlık seslerinin, canlı görüntülerle katlanmış sorunların, çaresizliklerin çıplak gerçeklerini yansıtan yakarışları bir yanda.. Saray odaklı hepsini birden susturmaya dönük yeni operasyon, adı yasal düzenleme, kökten kurtulma planları.. tartışılıyordu..

Saray korosu bugüne kadar tadı çıkarılmış yöntemlerinden güvenli, dünyada bir benzeri, örneği yaşanmamış mesleklerin çıkar örgütlerinin de parçalanması düşlerini, demokrasi adına savunmaktan çekinmeme noktasına gelmişlerdi.. Hani kamuda 2002’den günümüze tüm kadroları partizanca atama, ele geçirmiş olmanın sayesinde, toptancı yandaş kadroların meyvelerini çok yemişlerdi ya.. Toptancı bağımsız yargı erki, toptancı sendikal hak özgürlüklerin kulanılabilmesi, örgütlenme hakları toptancı raflara kaldırılmıştı ya.. Yersek, neden olmasındı ki..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları