Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Silaha var ekmeğe yok

22 Ekim 2016 Cumartesi

ABD’nin Irak işgalinin en sıcak günlerinde, Cumhuriyet’in çıkardığı “Strateji” dergisinin bir dönemliğine sayfa düzenlemesi İstanbul’da, benim sorumluluğumda yapılıyordu. Haftanın sıcak gelişmelerinin fotoğraf, haber taramalarıyla yakından ilgilenmek durumundaydım. Ölülerinin arkasından ağıt yakan Iraklı kadınların fotoğraf karelerine bakıp, ölenlerin Sünni ya da Şii yanlısı olduklarını kestirebilecek kadar deneyim kazanmıştım. Analar, eşler, çocuklar çarşafları, acıları, yoksulluklarıyla birbirlerinin kopyasıydılar... Ayaklarında tokyolar, petrolün yatağında en acil ihtiyaçları için ellerinde plastik bidonlar, dövünme biçimlerinde ancak ayrışıyorlardı...
ABD’nin Irak’ı işgal günlerinden daha yüksek sayılarla Irak vatandaşlarının aralarındaki ırk, en çok da Sünni-Şii çatışmalarında öldükleri günlerde vahşette sınır yoktu.. En çok rafineri yangın fotoğrafları, işkence sonrası çöplüklerde bulunmuş cesetler, sivil bombardımanlarının parçaladığı bedenler... Görüntüler olay yeri, tarihinin anımsanmasını zorlaştırıyordu. ABD cephesinin işgal karelerinden Saddam’ın heykelinin başının indirilmesi ile Kerkük-Musul ağırlıklı “tapu-nüfus kayıtları bilgili” çuval yakmaların bugüne uzanan boyutlarını hiç unutmamak gerek.
ABD’nin kurtarıldığına inandığı Iraklı şiilerden beklediği doğal desteği bulamadığının yakınmaları çok oldu. Sonuçta bitmeyen iç savaş, kanlı petrolün önlenemez yükselişi zengin kuzey dünyasını da kasıp kavuran büyük ekonomik krizin tetikleyicisi olmuştu. ABD Bush projesi ile başını ağrıtan siyasal İslamcı terör örgütleri ile topraklarında savaşma, işgal stratejisinden, Obama projesi ile geri dönme atağını gerçekleştirmişti. Bölgenin yeniden haritalarının çizilmesinde bölgenin halklarına biçilen rol katlanırken ırklar-mezhepler her tür alt kimlikten iç-bölge savaşlarının kotarılması kaçınılmazdı.

***

Ogünlere ilişkin bugünlerde yapılan belgeseller, değerlendirmelere kulak kabarttığımda, o tarihlerde ABD’lileri şaşırtmış Irak içi Şii direniş örgütleri içinde, bugünün Sünni cephesindeki El Kaide türevleri, IŞİD’i aratmayan bir de Şii terör örgütlenmeleri vahşet katliamlarının, dozunu atladığımı öğreniyorum. Bugünküleri aratmayan kafa kesmelere kadar acımasız kan dökmüşler, karşılıklı yüz binlerce can kaybına yol açan kör çatışmaların içinde olmuşlar.
Değişimleri sorguladığımızda; Ortadoğu bataklığı sınırlarının Irak-Suriye’yi taşan büyümesinin ötesinde, birbirini öldürmeye koşullanmış çoğunluğu yoksul Müslümanların, daha vahşi, daha yoksul, açlık, yıkım koşullarında çok daha ileri teknolojili silahları kullanıyor olmalarının çelişkisi. Gerçi savaşı fiştekleyen zengin kuzey dünyası- Ortadoğu ülkelerinin kıyasıya çıkar savaşlarında, başarılı çıkma adına, silahlandırdıkları, bir gün bölgenin sahibi, güçlüsü olacakları umuduyla savaşmaya hazırladıkları silahlı güçler, ordular ya da terör örgütleri... Mezheplerimize göre hangi adları verirsek verelim... Gerçek düzenli askeri güç görüntüsü hiç veremiyorlar...
Ortadoğu’nun paramparça olması öngörüsünde küresel dünya ölçeğinde sanki bir uzlaşma var... Nasıl, hangi çıkarlar adına, hangi boyutlarda parçalamanın sınırlarını bu kirli satranç oyunlarının, evrensel insan hakları, savaş suçları sınırlarını tanımaz, nerede ise günübirlik değişen dengeleri belirleyecekse bölge halklarının, bölge uygarlıklarının vay hallerine. Taş üstünde taşın kalmadığı, yılların içine yüz binlerle can kaybının sığmadığı, dibe vurmada sonun gelemeyeceği bir kaosun, İslam dünyası odaklı vahşetin kazananı olabilir mi ki?.. Birlikte, barış içinde bölgeyi insanca yaşam koşullarında paylaşma şansı, umudu kalabilecek mi ki..
Zengin kuzey dünyası içindeki dünya savaşlarının kayıplarını, enkazlarını kaldırmak insanlığa o kadar pahalıya patlamışken.. Paramparça ülkeler içi, bölgeler içi, çok daha küçük merkezler odaklı iç savaşların kaosu, bataklığı, hele de yüz yüze acımasızlığın, düşmanlığın acıları, harabeleri, yıkımları, yoksulluğu, yoksunluğu eklemlendiğinde nasıl bir gelecek umudu, kırıntısı kalabilir ki.. Sahi siz kurtarılacak Halep’in, Musul’un hangi ırk kökeni, hangi Müslüman mezhebi ya da başka inançtan, kaçar yüz kişilik aileler olarak birbirinizi yok etmeye çalışacaksınız? Birbirimizi kırmak için bedeli bize ödetilecek silah çok. Ekmekte zırnık koklatmıyorlar. Savaştan kaçanlara yaptıklarına bir bakıp ders almayacak mıyız?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları