Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Seçimden önce seçimden sonra

05 Haziran 2018 Salı

Ana akım medyası da yüzde doksan beş üstü, tek adam rejiminin seçim başarısında hizmette kusur edilmemesi talimatlı olunca, biz profesyonel gazeteciler için dahi olup bitenleri öğrenmek, satır aralarını okuyabilmek alabildiğine güçleşti. Dil bilgisi zenginliği ile dünya medyasını yakından izleyebilen arkadaşlarımızın bile Türkiye’ye dönük yeterince bilgi edinebilme, gerçekleri öğrenebilme şanslarının çok yüksek olduğunu düşünemiyorum. Sosyal medyanın katkılarının da yeterli olamayacağını biliyorum. Tek amaca odaklanmış güdüleme, algı yönetiminde medyanın gücü sanıldığından çok daha belirleyici. Hele de olup bitenleri anlama çabası, istenci zayıf kalanlar için.
Yazının amacını dağıtmamak üzere, toplumun güdülenmesinin hedeflendiği kilit algılar üzerinden, ustalıkla oynanan oyunlara ilişkin, Amerika’da uzman şirketlerin bizlere verdikleri örnekleri paylaşamayacağım. Kestirmeden nokta hedef yapılan amaçlara dönük, en kültürlü, sorgulayan bireylerden, en yönlendirmelere açık kitlelere, kibarca kamuoyu oluşturma, gerçekte toplumu gerçeklere ters güdüleyebilme konusunda medya gücünün nasıl kullanılabildiğinin ayrıntıları üzerinde duramayacağım.
İsterseniz çok taze, çok çarpıcı bir örnek oluşturduğu için, ‘Fenerbahçe Cumhuriyeti’nde yaşanan Aziz Yıldırım - Ali Koç başkanlık yarışından, son günlerde medyadan yansıtılanlardan kimi okumalar yapabiliriz...
Seçimden önce, seçimden sonra medya okumalarını, Fenerbahçe seçmeni üzerinden güdülenmemizin boyutlarını, gün, saat farkı haberler, bilinçaltımıza işlenen gerçekmiş gibi gerçek dışı algılamaları anımsamaya çalışabiliriz...
Siyaset-spor, siyasette sporun etkili algı aracı olarak kullanılması, insanlık tarihi kadar eski. Hepimizi en çok etkileyenler arasında kuşkusuz faşizmin, Nazi Almanyası’nın sporu, olimpiyatları da çok çarpıcı, işlevsel kullanmasını anlatan sayısız önemli film izledik. Yugoslovya’nın kuruluşu, parçalanması, Balkanlar’da yaşanan kanlı çatışmalar üzerinden bende iz bırakanları da çok fazla. En son Ecevit’le 1977’de Tito görüşmesine gittiğimizde, sonradan yaşanan 9 devletçiğe bölünmedeki kanlı parçalanmanın ilk örneklerine, Belgrad meydanında Dinamo-Partizan taraftarları arasındaki kavgada tanıklık etmiştik...

***

Sıcak konumuza dönersek, Fenerbahçe’deki bu zorlu başkanlık yarışının, siyasete yönelik çok fazla kavram algılaması yaratabilmesinin gücü üzerinden, acayip bir güçlü medya güdülemesi oyunlarına girişildi. İşin içinde güçlü bir spor taraftarlığı, başkanlık yarışının sonuçlarının siyasal algılara dönük kavram üretebilme işlevi olunca, yüzde doksan beş üstü güdümlü medyada, haberlerine geniş yer ama renk vermemek, algılara yol açmamak üzere bir yarıştır gitti... Her ne kadar taraf tutulmuyor gibi yapılsa da,ustalıklı sözcüklerle Aziz Yıldırım’ın FETÖ mağduru olması vurgulamasının ağırlığında, Fenerbahçe’deki ekonomik krizle de bağlantılı yönetim değişimi gereksiniminin yoka sayılması özeni dikkat çekiciydi.
Doğrusu haberleri izleyenler olarak eşit haklılık, eşit başarı olasılığı üzerinden yayınların koşullandırmasında gerçekte bu çok boyutlu kavganın gerçek nedenlerini, sorunlarını görebilmekten çok uzakta tutulduk. Kongrenin ilk günü kavgalı, görüntüler arasında kafamız daha bir karışmıştı, kabaca en yüksek katılımlı seçimde her 4 seçmenden 3’ünün oyunu alarak kazanan Ali Koç’un, şeffaflık, tek adam yönetimi yerine kurumsallığı vaat eden başarısını görebilmekten uzakta kaldık. En çok altını çizmek istediğim olguya gelince... Fenerbahçeli oy kullananların, yaşananların içinde, sorunları bilenler olarak 20 yıl baştacı ettikleri, hele de FETÖ komplosunda mağduriyeti, direnmesi ile doğru dayanışma içinde sonuna kadar sahip çıktıkları Yıldırım’ı hangi nedenler, gerçeklikler üzerinden saygıyla da olsa uğurlamak gereğini duymalarının nedenlerini hiç göremedik.
Asıl görmemiz gerekenlere gelince, bu gerçekleri bizden saklamak üzere takla üstüne takla atanlar, Saray’ın tek adam rejiminin güdümlü yüzde doksan beş medyasının, oylar açıklanır açıklanmaz, izledikleri siyasetten nasıl çark ettikleri... Sahi “dipten gelen dalga” vurgulaması ön planda, Ali Koç’un gönlünün alınması, onore edilmesi yarışında kapışan kapışana... Fenerbahçe’nin kurtarıcısına yakın olma yarışında aynı patronajların kanallarının, ortak sahibinin sesi medyanın, gazetecilerinin yarışını izlemek aslında eğlenceli bile sayılabilir... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları