Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ortadoğu’da batağa saplanıp kalmak...

11 Şubat 2017 Cumartesi

Önceki günün ana haberlerinde, Rusya’ya ait bir savaş uçağının Suriye’de El Bab operasyonunda
çatışan TSK askerlerinin olduğu bir binayı yanlışlıkla bombalaması sonucu 3 şehit, 1’i ağır 11 yaralı askerimizin vurulduğu gerçeği ile yüzleştik. Rusya’dan özür notu ile öne çıkarılan ilk haberlerde, kaçınılmaz ABD’nin yeni yönetiminin çiçeği burnunda CIA başkanının ilk yurtdışı görüşmelerini Ankara’da yapmakta olduğu saatlerle de çakıştığının altı çiziliyordu.
CIA başkanının Cumhurbaşkanı dahil en yetkin kişilerle yaptığı görüşmelerin görüntüleri, içeriği saklı tutularak verilen sonraki bilgilendirmeler, Trump-Erdoğan telefon görüşmelerinin ardından ikili Ankara görüşmeleri, Suriye IŞİD operasyonlarında, ABD-Türkiye işbirliğinin güçlendirilmesinin kapılarını aralıyordu. İktidarlarının ABD siyasetine yönelik temel yakınmaları, istekleri, FETÖ-PKK-PYD terör örgütlerine desteğin çekilmesi çıkışlarına yanıt niteliğinde hiç bilgi sızmasa da, ABD kaynaklı Türkiye’nin güneye inmesi, Rakka operasyonunda rol alması ambargosunun kalktığı, yeni askeri sorumlulukların yüklenildiği, ortak operasyonların senaryoları yazılmıştı. Türkiye saplanıp kaldığı bataklıkta daha da derinlere mi çekiliyordu?
El Bab kapısı operasyonunda yaşanan sıcak gelişmelerin ışığında Ortadoğu bataklığında saplanıp kalmanın belgesi yeni gelişmelerden birkaç ayrıntı... Rus kaynaklı Rus jeti vurgunu açıklamasında yanlışlıkla bombalama, TSK askerlerinin bulundukları yerin, konumun bilinmemesinden kaynaklanmış. Türkiye cephesinden hükümet açıklamasında da ortak operasyonlarda bundan sonra daha güçlü işbirliği gereğinin altının çizilmesi ile yetinildi. El Bab operasyonunda bugüne kadar 64 şehit vermiştik. Son iki günün 8 şehidinin cenazeleri bağlantılı gelen insan öykülerinde, Başbakan’ın yakın tarihlerde yaptığı askerleri moral ziyaretlerinde, iki şehidimizin birden kendileri ve aileleri ile yaptığı sıcak insancıl görüşmelerin görüntüleri, yaşanan insanlık dramını yeterince yansıtmıyormuş gibi...

***

Türkiye’nin, İktidarlarının 15 yıllık tek başına üretilmiş stratejileri ile ulusal mutabakat aramadan, Cumhuriyet politikalarını terk etmesi, Ortadoğu’da büyük aktörlüğe heveslenmesi, bataklığın kaosunda hem emperyal merkezler, hem de bölge aktörleri arasında bir o yana bir bu yana zikzaklar çizmesi, dünya ölçeğinde göç yükü içinde en ağır bedellerin, Türkiye’ye yüklenmesini getirdi. Dünyanın zıt odaklı gibi görülen, kimileriyle önce işbirliği sonra karşı karşıya gelinen terör örgütlerinin en kanlı eylemlerinde Türkiye’yi ağırlıklı seçmeleri, üstüne İktidar ortaklığı içinden hortlayan yarım kalmış FETÖ’cü darbesi..
Çaresizliklerin, dibe vurmanın insanlık adına zorunlu barış, yeni dengeler arayışlarını da gündeme soktuğu zamanlardayız. Rusya düşürülen uçağı gerekçeli Türkiye’ye bedel üzerine bedel ödetirken, ABD çıkarları yandaşı havasındaki FETÖ’cü darbesine karşı İktidarlarının yanında açık desteği seçti. Erdoğan liderliğinde iktidarları da izlenen bölge politikaları nedeniyle bir tür ABD politikaları karşıtı bir çizgiye geçmişti. Türkiye Fırat Kalkanı harekâtıyla Suriye’ye girerken ABD’den çok Rusya’nın desteğini aldı. Astana görüşmelerinde “ben de varım” diyebilme noktasına geldiğinde ise, ABD açık açık PKK-PYD’ye TSK’de olmayan en donanımlı zırhlı silahları verme noktasına gelmişti.
Erdoğan’ın, hükümet sözcülerinin açıklamalarından ABD’nin IŞİD’e karşı savaşta havadan desteği bile vermekten sakındığını öğreniyorduk. ABD ile Rusya, bataklığın geldiği boyutlarda, IŞİD’e karşı ortak hareket siyasetinden vazgeçmediklerini ilan etseler, Irak’ta ABD, Suriye’de Rusya önceliğini tanımış görülseler de, dipten dibe yerel çatışmaları kullanmaktan vazgeçme niyetinde değil gibiler. Son tabloda ABD’de kendi beklentilerine göre Türkiye’ye yeniden roller biçerken, bu kez Rusya ile PKK- PYD yakınlaşması işbirliği çerçevelerinde rekabet kızışıyor. Bana sorarsanız yerel çatışmaların kızıştırılmasından, topu bir arada Irak, Suriyeliler içinden, önemli bir payda Kürtler de başı çekiyor. Ne
var ki Kürt siyasal cephesi, siyasette, terör örgütlerinde var olma çıkmazında, ödenen bedelleri tartamamak noktasındalar. Sahi Kuzey Irak Kürdistanı’ndan Türkiye’ye kaçarken Kürt Ezidi kadınlar neden can havliyle toprağı öperek, koşarak sınırı geçiyorlardı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları