Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Müjdat Gezen- Yaman Tüzcet- Savaş Dinçel...

20 Ekim 2018 Cumartesi

1960’lı yolların Türkiye’sinde, yaşamın her alanında aydınlanmacı toplumsal birikimlerin, örgütlülük, sola, insana açılım patlamasının yaşandığı süreç içinde, tiyatro dünyasının içinden fışkıran, üç birbirinden yetenekli, bir o kadar delidolu, sanatın pek çok alanına, en anlamlısı da toplumsal sorumlulukla yüklenen üçlüsü...
Yolları yaşamlarının çeşitli dönemlerinde, başta Muhsin Ertuğrul ekolü, Türk tiyatrosunu dünya ölçeğinde en yükseklere çıkartan sayısız usta, ekollerin en büyükleriyle ortak çalışmaların içinde oluyorlar... Odakta tiyatro, sinema, çizgi, şiir, kitap, gösteri sanatları, müzik, sirk, siyasal, sendikal, sol toplumsal örgütlenmelere katkı içerikli çalışmaların akla gelebilecek hepsine birden soluksuz katkı çalışmaları var...
Üçü ile bazen bir arada, bazen başka arkadaşları ile tanışmam lise yıllarından. Sadece edebiyatım iyi olduğu için, sıfır tiyatro yeteneğimle, günümüzde de tiyatro ile yandaş sanatlara, toplumsal yaşama katkıda önde sanatçılar dünyasına girmek, günümüz dünyasına birbirinden değerli tiyatrocuları yetiştiren kardeş okullar ortak gösterileri, provalarının içinde olmak yaşamımda anıları katkılarıyla çok değerli bir şans. Sanatın yeteneğin çok üstünde, tutku, emek, toplumsal sorumluluk, soluksuz emek, bedel isteyen dünyasından dersler çıkarmak...
Yenikapı grubunun dünyasından anılar tek başına kitaplara sığmaz. Yaman’la ayrıca Gazetecilik Enstitüsü öğrencilik yollarını paylaştık. Müjdat’la birlikte Cumhuriyet gazetesinin zorlu 90’lı yıllarında arka sayfada mizah, çizgi ağırlıklı yazılarıyla gönüllü katkı yaptılar. İlhan Ağabey’e “En yeteneksizimizi size gazeteci olarak yetiştirdik” diye takılmışlardı..

***

Dün Yaman için düzenlenen etkinlikte, söz alan sanatçılar dünyasının gönüllülerinden, sevenlerinden, kendisinin “anılmam neşeli olsun” vasiyetine uyma çabası içinde, paylaşılmaların güzellikleri de köşe yazısına aktarılamaz. Olsa olsa bir ömür, özünde çok zorlu, çok özverili koşullarda hep vermeyi, hep gülümsemeyi başarmış, insanı çok sevmiş, ülkemiz insanının çok zorlu, olumsuz yaşam koşullarındaki çoğunluğunun gülemeyen yüzlerini biraz olsun güldürebilmeyi kafasına takmış bir sanat ustasının ne çok şeyleri başarabilmiş olmasına tanıklık ediyorsunuz...
İster istemez bu üç sevgili dost, sanatçının yaşamları, dönemin okul olmuş büyük sanatçılarını yetiştirmiş olması üzerinden, sanatın toplumsal yaşamla ilişkisi, anlamlı kılınarak üzerinden sonuç çıkarımlara ulaşıyorsunuz...
Ülkenin gerçekten toplumsal örgütlülüklerde, elbette kazanımlarda da patlamalar yaşanan süreçlerinde, koşullar insana dönük sanatçıların sanatın gücü ile ön almalarıyla da çakışıyor. Saatlerce anlatılarak gerçeklere ulaşmada verilen çaba, bazen bir usta sanatçının, sesi, şiiri, beden diliyle yaratacağı etki gücüne ulaşamıyor.
İşçilerin hakları için toplandıkları bir meydanda Genco Erkal’ın okuduğu Nâzım Hikmet’in dizelerinin etkisiyle, Timur Selçuk’un sesi, bestesi, piyanosu ile, Fazıl Say konseriyle yarışabilir misiniz?
Dünya çapında pandomim ustası Yaman Tüzcet’in gülerken ağlayan palyaço gösterisinde çocuklar üzerindeki etki gücünün üzerine çıkabilir misiniz? Tarık Akan, Rutkay Aziz, Işık Yenersu’nun seslendirmesini yapmadıkları bir Cumhuriyet belgeseli düşünebilir misiniz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları