Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Korktukça Sıra Sana Gelecek...’

04 Şubat 2014 Salı

Sokakların bu en uzun soluklu, uyarıcı, güncel, geçerli sloganından, hakları gasp edilenlerden çok hakları gasp edenlerin, vicdansızların ders aldıkları kuşkusuz... “Baskı, şiddet, tehdit, şantaj..” iktidar gücünün her yol, her türden haksızlık, hukuksuzluk, şeytana pabucunu ters giydiren yöntemler bulunarak, elbette evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi ilkeleri ayaklar altına alınarak denenen yeni yollar, yöntemlerde dur durak yok... Siyasal İslam söylemleri ile karşılıklı suçlamaların aynı seçmen tabanına propaganda boyutu yanında, evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, laiklikten kaçış, şeriat hukukuna özen, alıştırma kastının da olduğundan kuşkunuz olmasın...
Bu arada bir diğerlerini suçlamak üzere, eskiden beri ortak düşman bildiklerine yaptıkları haksızlık-hukuksuzlukların açığa çıkanları üzerinden, “Ben yapmadım, onun suçu” yoluyla bir taşla iki kuş vurma siyasal çıkış yolu olmakla kalmadı, ötekini yenme, hukuksuzluğu önleme adına yeni haksızlık, hukuksuzlukların önünün açılmasının en işe yarar silahı oldu... Bu öylesine bir hokus pokus ki, iktidara sızmış paralel devleti temizleme adına yargının işleyişinde gündeme getirilen yeni demokratikleşme paketinde, kamuoyu kampanyalarında bugüne kadar yaşanmış özel yargının hukuksuzlukları kullanılırken, Bakan Bozdağ’ın dünkü açıklamasıyla devam eden davalarda yeniden yargılamanın söz konusu olamayacağını öğreniyoruz... Türkçesi özel yargının kaldırılması sadece iktidarlarına dönmüş tetiğin atışını önlemeye yönelik gündemde, ortak düşman bildiklerini ezmeye yönelik haksızlık, hukuksuzluklar için vicdan, izan yok...
Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nu, kırk yıllık hukukun, iş ve dostluğun gereği Silivri’de ziyaret etmeye çabalıyordum. 75 yaşında 40 dereceye yaklaşmış ateşin yaşamsal tehdidinin bilincinde özel görüş izni almayı başarabildiğimde, ateşi düştüğü gerekçesi ile yeniden Silivri Cezaevi’ndeydi... Ünlü bir tıp profesörü, durumunu bilebilecek konumda olarak, ateşinin düştüğü ancak çok halsiz olduğunun, toparlanamadığının bilgisini veriyordu. Elbette özel izinle görebildiğim için gazetecilik güdülerimi bastırarak kapalı görüşü yazmaya niyetli değilim. Ancak kalın dumanlı camın arkasından, özenle giyinmiş dik duruşunun ortadan kaldıramadığı ağır hasta görüntüsünden nasıl moralimin bozulduğunu artık saklamamın bir anlamı yok...

***

Telefonu tuttuğu eli yoruldukça, sık aralıklarla diğerine alıyor, arada başının düşmesini engelleyemiyordu. Zor, durağan konuşmasının arasında zorla gülümseme de bir işe yaramıyordu. İkinci tutuklanışından bu yana yakalayabildiğim ilk görüş izninin süresinin dolmasını beklemeye vicdanım elvermedi. Bir an önce bu işkenceyi bitirmem gerektiğini düşünüyor, nasıl söyleyebileceğimi bilemiyordum... Sonunda dayanamadım, “Ağır bir ateşli gripten yeni çıktınız, sizi daha fazla yormamalıyım, yine gelmeye çalışırım..” deyip ayrıldım. Durumunu ancak gazetedeki arkadaşlarla paylaştım. Görüş günü eşinin karşısında ancak 15 dakika kalabildiğini, hastaneye kaldırıldığını, virüsün idrar yolu ile kana karıştığı haberlerini sonradan öğrendim...
Oysa doktor olmadığım halde ben bile çevremden, yaşadıklarımdan çok iyi biliyordum ki, o yaşta o derecelere çıkabilmiş bir ateş çok dirençli mikrop-virüs, “salgın, örnekleri çok fazla, çoklu organ yetmezliklerine yol açabilen yaşamsal tehdit” her ne ise, bedenden çok zor temizlenebilecek hastalıkların kanıtı... Çok uzun soluklu ciddi bir tedavi zorunluluğu söz konusu. Bu durumdaki bir hasta, ateşi düşürülür düşürülmez nasıl cezaevine, denetimin yapılamayacağı, çok olumsuz beslenme-barınma koşullarına geri gönderilir
“Bunlar nasıl doktor, nasıl tıp yemini etmişler, vicdanlarına ne olmuş?” diye sızlanmak, durumu düzeltmeye yetmiyor. “Silivri Zulümhanesi” uygulamalarının ilk yıllarından tanıklıklarımızla çok iyi biliyoruz ki, tutuklulara hastane sevk işlemini kolaylıkla yaptıkları öne sürülen çok sayıda doktor buralardaki görevlerinden alınmakla kalmadılar, bu eylemleri nedeniyle cezalandırıldılar, başlarına diğerleri için çok caydırıcı olacak işler geldi... Silivri’de hastalananlar için tedavi olabilmek bu kadar zor olmasaydı, bu kadar çok tutuklu, bu kadar ağır hastalık çeker, bu kadar çok sayıda ölüm yaşanır '6Dıydı?
Yine uzmanlık, bilimsel kariyeri kendi hastalığına da dönük zirvede, bir diğer eski rektör, Fatih Hilmioğlu üzerinden yaşananlar insanlık dışı değil mi? Kulağımıza Cumhurbaşkanı’nın dahi Hilmioğlu için cezaevinden çıkış kararı veremeyeceği fısıldanırken, hiç utanıp sıkılmadan; “Karaciğer değerleri çok bozuk, kistler de var, diğer sayılan tüm hastalıkları da doğru ama bildiğimiz kanser değil..” denebiliyor. Adli Tıp korkudan, eski başvuruları, aylar yıllar bekletmişken, yeniden raporla başvuru koşulu gündeme sokuluyor... Türk Tabipleri Birliği’nin uzmanlık raporu kulak arkası oluyor.
İnsanlık hallerinde, insanlık dışı her yolun, hem de sivil İktidarları, demokratik düzen adına geçerli kılındığı hallerde, korkunun ecele faydası olmadığı gerçeği ile korkmamaktan başka çıkış yolu olabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘5N1K’ 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları