Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kişiye, Öfkesine Uyarlı Demokrasi..

13 Mayıs 2014 Salı

Aslında bugünün İktidarları çarklarının işleyişinde geçerli yeni bir durum değil... Demokrasi kültürünün gelişmediği ya da yasaklı hukuk düzenleri içinde kullanılamadığı örgütlenmelerde, merkez yönetimde diktatoryal eğilimlerin güçlenmesi kaçınılmazdır. Hele de karizmatik liderlik, güç, otoritenin “ödüllendirmecezalandırmayı” etkin silah olarak kullanabilmesi bağlantılı, dizginler elde sıkı tutulabilmişse; sandıktan çıkmış sivil iktidar içinden, insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi kriterlerinin ayaklar altına alındığı bir yönetim ilişkileri ağının oluşması, diktatoryal eğilimleri kamçılanan karizmatik lider yaratılması işten bile değildir. Günümüzde, dünyamızda sivil siyasi iktidarların erklerini kullanmasında da demokratik sivil toplum örgütlenmeleri yapılanmalarında da çokça örneği görüldüğü üzere..
Başbakan Erdoğan’ın kişisel çıkışlarına, kararlarına, öfkesine uyarlı İktidarları gücünün çarklarının işleyişinde, her tartışmalı, sarsıcı gelişmede yeni boyut, vitrinde olsun demokratiklik, hukuk devleti düzeni işleyişine uyum çabalarına daha az gereksinim duyulması... Daha doğrusu insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi kriterlerine uyum koşulları için, biçimde olsun direnen kadrolar, yapıların İktidarları cephesi öncelikli dibe vurması... Demokrasinin yaşatılmasından, yeniden tüm kurulları ile işletilmesinden yana olan cephede ise, İktidar cephesindeki bu sivil diktatoryal yapılanmanın olgu olarak algılanması ile ortaya çıkan kaygılar... İletişimsizlik, insanca yaşam için ortak değerlerde buluşamama korkusu...
Başbakan’ın Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde Barolar Birliği Başkanı’na “Edepsizlik ediyorsun..” çıkışıyla ortaya çıkan krizde, demokratik düzen işleyişine en aykırı gelişmeleri bir anımsamaya çalışsak... Yandaşlar korosu bile Barolar Birliği Başkanı’nın konuşmasının, demokratik düzen içindeki eleştiri sınırlarını aşan içerikte olduğunu öne süremedi... Hukukun, yargı düzeninin işleyişine ilişkin Barolar Birliği Başkanı’nın değindiği konular üzerinden anlamlı tartışmaya, eleştiriye kalkışan İktidarları yandaşı görüş sahibini dinleyemedik... Ortak koro, eleştirilerinde, kendilerine tanınan 20 dakikalık konuşma süresini 60 dakikaya çıkarması, konuşma üslubundaki eleştiri dozu üzerinde durmayı yeğledi. Başbakan’ın da öfke patlamasına yol açan Van depremi sonrası kiralık evlerde oturanların mağduriyetlerini aktarmasından başlayarak, kişisel siyasal amaçları üzerinden değerlendirmeler yaptılar. Gönlünde Cumhurbaşkanlığı, CHP başkanlığı olduğunu öne sürerek siyaset yapmakla suçladılar. Başbakan başta, bir adım ileri giderek siyaset üzerinden eleştiri yapma hakkının olmadığı yargısını işlediler...

***

Oysa demokratik düzen algılamasının kökeninde her vatandaş dahil, tüm sivil toplum örgütlenmelerinin yaşamın her alanına dönük siyaset yapma hakları yok mudur? İktidarlarına, icraatlarına yönelik eleştiri hakları suç olarak algılatılabilir, dayatılabilir mi? Hele de Başbakan’ın “Cüppelerine sığınarak beni hizaya çekme cüretlerine asla pabuç bırakmam...” söylemini demokratik düzen işleyişinin neresine oturtabiliriz. Kişisel, içinden bu türden törenlere katılmama iradesini elbet sorgulama hakkımız olamaz. Ancak demokrasi ile yönetilen bir ülkede, bu türden etkinliklerde söz hakları olan ve bu haklarını özgürce kullanabilecek meslek örgütleri sözcülerine yasak koymak İktidarlarının, siyasi erkin iradesinde değildir.
Doğrusu Danıştay Başkanı’nın olaylara ilişkin ilk değerlendirmesinde Başbakan’ı haklı gösteren, Barolar Birliği Başkanı’nı suçlayan açıklaması da, temsil ettiği yargı kurumunun sorumluluğu ile uyumlu değildi. Ev sahibi kurum olarak tarafsız duruşunu korumamış olması izlenimini, seçilmesi sürecine bağlamak haksızlık olmaz mı? Kamuoyuna çok yansımadı ancak seçilme sürecinde uzayan turlar, iki adayın çekişmesinin perde arkasında ilk Cemaat- Erdoğan cephesi çatışmalarının izlerinin olduğu ses kayıtlarıyla sonradan ortaya çıkmıştı. Başbakan’ın ses kaydında diğer adayın çekilmesini istediği öne sürülmüştü.
Hani en çok üzerinde durulması gerektiğinin altı çizilen devlet geleneği, protokol, demokrasi kriterleri var ya... Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğunda bir etkinlikte Başbakan’ın bağıra çağıra söz kesen, hakaret içeren çıkışlarını unutun. Cumhurbaşkanı’nın sakinleştirme çabalarının ekranlara yansımasından sonra, Başbakan’ın öfkeyle yerinden kalkıp toplantıyı terk etmesi, Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın arkasından yürümek zorunda kalmaları?..
Üstüne yandaşlar korusunun savunmaları ile yaptıkları çok sakıncalı, tehdit içeren yaklaşımlarına bir bakın hele, “Öfkeli olmak, Başbakan’ın bilinen kimlik özelliği, bile bile üstüne gitmek, siyasi, stratejik tuzaktır...” değerlendirmeleri ne anlama geliyor? “Ey siyaset yapanlar, Başbakan’ı eleştirenler; onun iradesine, dayatmalarına, öfkesine karşı durursanız, bedelini ödersiniz..” anlamında bir tehdit, dayatma değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘5N1K’ 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları