Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Katlanmış ağır koşullarda; ‘Onlar ortak biz pazar’

01 Haziran 2021 Salı

Uzun bir bekleme sürecinin ardından, Amerika, Avrupa ülkeleri arasında, ikili, kimileri NATO, kimileri AB çatısı altında, liderler ile bakanlar, ilgili uzmanlıkları kapsayan görüşmelerin tarihleri sıklaşınca beklentiler üzerinden de sorgulamalar çeşitlendi. Amerikan seçimleri, salgın bahane gerçeklerin satır aralarına saklanması kolaylaştı. Dünün Yunanistan görüşmelerinden gelen sıcak dostluk havasına şaşıranlar bile oldu.

İster istemez gerçekçilik adına söz alanlar, geçmişin çok parlak dostluk ataklarının arkasından gelinen sonuçlardan örnekler verdiler. Biri-iki hafta öncesine kadar çok sert havalardan sonraki gelen yumuşamanın aslında, Yunanistan’a kazandırılmış ayrıcalıklardan sonra, Türkiye’nin AB ile de ekonomik, sosyal, siyasal çıkarları adına olumlu gelişmelerden uzak düşmüş olması gerçeğinden kaynaklandığının vurgusunu yaptılar.

Kuşkusuz asıl merakla beklenen Amerika, AB ölçeklerinde üst üste yapılacak görüşmeler sonrasında değişen bir şeylerin olup olamayacağı üzerinden.. Dün sabahın yorumcuları arasında geçmişin liberal siyasi iktidarlarının deneyimlerinin süzgecinden geçmiş, en üst görevlerde bulunmuş, duayen bir uzmanın, çarpıcı, gerçekçi gelişmeler üzerinden öngörülerinde kullandığı net cümlelerle içim üşüdü..

1970’li yılların ikinci yarısında öne çıkan, 1980’li, sonrası yıllarda hiç eksik etmedikleri, gençlik isyanları ile, Harun Karadeniz’ler kuşağının ülkemize dayatılan koşulların anlamı üzerinden, kamuoyunu duyarlı kılma adına yürüttükleri kampanyalarındaki “Onlar ortak biz pazar” cümleleri ile yürüttükleri kampanyaların içeriklerini çağrıştırdı. O dönemlerin liberal, duayen uzmanı, bugünlere kadar uzanan deneyimlerinin birikiminde nerede ise tıpkısının aynısı verilerle, gerçeklerin sıralamasını yapan cümleler kuruyordu.

Önce acı acı gülümseyerek “Ülkemizin nitelikli liberallerinin, siyasi liderlerinin akıllarını başlarına devşirmeleri için yıllarla çıplak tokatlar yemeleri mi gerekiyor?..” türünden sayısız sorgulamanın, sayısız siyasi liderleri üzerinden sorular kafamda dolaşıp durdu. Bire bir örneklemeler, bire bir sıralamalar eşitlikçi, haklı olamayacağı için, dün sabah dinlediğim duayen liberalin bugünlere dönük kimi akılcı örneklerini paylaşmakla yetineceğim.

***

Amerika’dan bize nefes aldıracak siyasi kararlar ya da adımların beklentisi çıplak gerçekleri ile büyük yanılgı olabilirdi. Amerika’nın derin devleti üzerinden Türkiye’ye dönük siyasetlerden ilan edilmiş sayısız olumsuz dayatmaların içinden, kimi ödünler, daha doğrusu özünden vazgeçilmeden ertelemeler, zamana yaymalar beklenebilirdi. Amerika, tek kutuplu dünya yenilgisinin ardından, çok kutuplaşmış emperyal çıkarların dengelerinde, kendi öncelikleri adına Türkiye’ye dönük esnek geçişleri yeğleyebilirdi.

Türkiye’nin çok daha şanslı AB ilişkilerinde ise 2002 sonrası yürünen yollarda çok daha fazla yanlış adımlar atılmıştı. Liberal demokrasi yolunda umutlu sözler vermiş 2002 yılı sonrası Erdoğan liderliğinin kendi iç siyasal zikzaklarındaki icraatları ile ortaya çıkan tabloda, AB’nin en sağ liberal iktidarların dahi ekonomik, sosyal-siyasal çıkarları arasında doğmuş öylesine ağır çelişkiler gündemde kökleşmiş ki.. Biz inanmak istemedik, ancak Hitler faşizminin duygusal yapılanmasından kopmamış Avrupa sermaye güçlerinin dahi asla kabul etmeyecekleri liberalizm adına güvencelerden öylesine yoksun bir hak-hukuk kriterlerinden kopuş yaşandı ki..

Türkiye’nin yatırım çarklarının işleyişindeki haksızlık-hukuksuzluklar, güvencesizlikler geçerli iken, doğrudan sermaye yatırımı iştahının diplere vurmasının nedenleri bir bir sayılabiliyor. Hani IMF’den kurtulacaktık. “Yap-işlet-devret” modelinde sözde bizim özel sermaye şirketlerimiz Batılı şirketlerle gönüllü ortaklıklarda borçlanıp, dev yatırımların altına imza atıp durdular ya.. Çaktırılmadan tümünün borçlarının altına devlet garantili imzalar atıldı ya.. Şimdi biz yoksullaşa yoksullaşa, bizim vergilerimizle imza atılmış bu borçların karşılığı garanti edilmiş getiri hizmetlerinin parasını ödeyip duruyoruz. Gerçeğinde Türk-yabancı şirketlerin ortaklıklarında, sözde özel sektörün yüklendiği bu övünüp durdukları dev yatırımlar, borçlarıyla, bizim devletin adına verilmiş garantörlüklerle bizim sırtımızda..

Dini imanı olmayan para, yatırım, karşılıksız gelir mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları