Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Kanlı mı, Kansız mı?’

11 Mart 2014 Salı

Dünyanın her yerinde iktidarlar değişir... Hukuk devleti düzeni, demokrasinin işletilebildiği ülkelerde İktidarların değişimi kansız gerçekleştirilebildiği içindir ki, toplumsal barış yaşatılabilir.Toplumsal dinamiklerin, hukuk devleti düzeni, demokrasi işleyişinin geçerli olamadığı diktatörlüklerin kalıcı olacaklarına diktatörleşmiş lider, iktidar yapısı hep umut etseler de, kalıcı olabildiklerinin tarihte örnekleri yoktur... İktidara ne kadar kanlı, halk ezilerek gelinmişse, öylesine kanlı genellikle de kısa süreç içinde gidiş kaçınılmaz gibidir. İnsanlık tarihinde elbette demokrasi dışı, uzun soluklu diktatoryal rejimler, padişahlıklar, krallıklar da vardır. En uzun ömürlü örnekler arasında sayılan Osmanlı İmparatorluğunun uzun soluklu ayakta kalışının sorgulanması bu yazının konusu değil... Sadece padişah değişimlerinde hanedanın ayakta kalabilmesinin yolunun da çok kanlı olduğunu yok sayamayız.
Muhteşem Süleyman’ın gücüne tapınan, ılımlı İslam projesi ile, İslam dünyası içinde rol modelliğe özenen kafaların “son dem”de dökülen evlat kanının dizi konusu olmasından büyük öfke duymalarını nasıl okumuştunuz? Eksiği gediği ile 90 yıllık Cumhuriyet’in kazandırdığı hukuk devleti düzeni, demokrasi işleyişinde ne de olsa iktidarların değişiminde kan dökülmesi gerçeği bilinçlerden silinmişti. Yine eksikli gedikli anayasal-yasal, huku devleti düzeninde, sandığı kullanarak kökten bir rejim, rol model değişikliğine geçişte kan dökülmesi zorunlu değildi... İç-dış demokrasiye duyarlı olmayan odakların, emperyal çıkarlar projelerinin yürütülebilmesinde yoksul güney dünyasında evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi kriterlerine duyarsızlıklarının katlandığı da gözetilirse, İktidarlarının iktidarda büyüyerek, sandıkla bugünlere gelebilmeleri şaşırtıcı değildi..
Bugün yaşanan İktidarları krizi olarak tanımlanan sorun, hiç te vitrinde görülen boyutu ile AKP’nin Erdoğan kimliğinde simgelenen tek lider yapılanmasının, cemaat çatışması ile açıklanabilecek kadar basit değil... İktidar paylaşım kavgasının ilk turunda yönetim erkini elinde tutan Erdoğan liderliği, cemaati olabilecek en hızlı yöntemlerle tasviye ediyor gibi de olabilir. Ancak Erdoğan liderliğinin günlük ayakta kalabilmesi uğruna İktidar erkinin kullanılmasında ortaya çıkan kirlihukuksuzluğa, hak gasplarına ilişkin gerçekler, sivil diktatoryal uygulamalara katlanarak duyulan gereksinim, icraatlarda öylesine bir tırmanış yaşandı ki.. Kaosun çıkışında sandığın işe yaramasını olanaksız kılıyor gibi...

***

Seçim kampanyasında ağızlardan düşmeyen sandığa saygı, özgüven sözlerinin öylesine inandırıcılığı kalmadı ki... Birkaç gündür torba yasalardaki hukuksal değişikliklerle gelen sözde hukuk devleti düzenine uyum yasa değişiklikleri çerçevesi içindeki tahliyelerde katliam katilleri ile genel kurmay başkanının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmaları aynı çuvala girmiş oluyor. Sivil darbe hukuku ile, askeri darbelerde yapıldığı üzere düşman bilinen düşünce, örgütlenmelerin ezilmesi amaç edildikten sonra, yaşanmış çok ağır hakhukuk ihlalerinden geri dönüş kolay kolay olamıyor. Üstelik Erdoğan iktidarlarının böylesi bir iyi niyetlerinin olduğu da inandırıcı olamıyor... Çünkü cemaatle girdikleri büyük savaşta ortaya çıkan yasa dışı yollardan edinilmiş olsa da kasetler, siyaseten İktidarlarının, liderliğin ayakta kalabilmesi koşullarını ortadan kaldırmış bulunuyor..
Yeni kuşaklar bilemiyor, bulenler belleklerine kazımamış olabilirler.. İktidarlarının özel yargı eliyle yürüttüğü sivil darbe hukuku icraatları, 12 Mart, 12 Eylül darbe hukuk düzenlerinin tüm huksuzluklarının üstüne çok şeyler katmış bulunuyorlardı.. Askeri darbe hukuku uygulamalarının, evrensel insan hakları, hukuk devleti düzeni, deomrasiye aykırı, kişinin suçu ile ilişkilendirlmemiş toptancı yargılamalarından çok daha insafsız ölçüler söz konusu oldu. Askeri darbelerin Türkiye’deki ekonomik-sosyal-siyasal örgütlülük, sendikal haklar, sol, demokrasi birikimlerini yıkmaya yönelik toptancı ağır yargılamalarının vicdansız infazlar sonraları, sonlandırılamamıştı.. 12 Mart’ın Madaoğlu davası, 12 Eylül’ün DİSK, Barış davaları tipik örnekler, sonuçlanmadan düşürüldüler.
Şimdi İktidarlarının izin verdiği özel yargı eliyle, askeri darbe hukuk modellerine ekleme, yargılamada doğruluğu kanıtlanmamış teknik belgeler, muhbir tanıklar, tanımı bile yapılmamış suçlarla.. ortaya çıkmış çok vahşi bir sivil darbe hukuku, hukuksuzlukla gelen yıllar sürmüş tutuklulukların bir bölümünün sonlandırılması ile ortaya çıkan kaos daha da büyük. Çünkü Erdoğan İktidarları özal yargının ellerinde teslim edildiği özel yargıyı, tüm yargı kadroları, infaz polis kadroları ile birlikte binler olarak, kendisi paralel devlet, suç örgütü ilan etmekle kalmadı, ağır suçlarla yargılamayı seçim vaadi olarak ilan ediyor. Bunu yapmak zorunda kalış gerekçeleri çok daha vahim; Ortada yargılama süreci ortadan kaldırılmaya çalışılan büyük yolsuzluk, rüşvet, vurgun dosyaları var... Sanıkları iktidar liderleri, bakan çocukları.. Ve bu gerçekler ortada iken en yamuk demokraside geçerli istifa akla gelmiyor. İktidar seve seve gitmiyor...“Kanlı mı gidecek, kansız mı?” kaygısı yüreklere düşüyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları