Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İslamın çaresiz çocukları, iç savaş, göç kıskacında

03 Nisan 2018 Salı

Bu yılın Türkiye üzerinden, öncelikle en ağır yükü, bedelleri ülkemize, halkımıza ödetilen göç dalgasında patlama, doğu, güneydoğu topraklarımızdan yığılmalarla yaşanınca, yaşanan dramların görüntüleri, röportajlar eşliğinde medya gündemimize de taşındı. Savaş-Taliban’dan kaçan Afganlar, açık işgali yaşamadan mezhepler iç savaşlarının en ağır bedellerini ödeyen Pakistanlılar, kaçakçıların çizdikleri birkaç bin liralık kara yolculuklarında ülkelerinin topraklarını, İran’ı aştıktan sonra haftalar, aylar süren yolculuklarının üzerine, karayolundan dağların arasından Türkiye’ye sokuluyorlar. Dağ yollarında soğuktan kırılmadan, yığılmalar, bu kez çoluk-çocukkadın, artmış olarak katlanan dramları, ölümleriyle görmezlikten gelinemeyecek boyutlar kazanıyor..
İlk, 50 kişinin sıkıştırıldığı minibüs kazasında 17 göçmenin ölümüyle çarpıldık. Sonra kandırılmış, yollarda bırakılanların saklandıkları tarlalar, ormanlıklardan yollara taşmalarıyla, yerleşim merkezlerindeki çaresiz başıboş yığılmalarıyla tanıştık. Dünün röportajlarına yansıyan verileriyle, bölgede kayıtlı yığılmış göçmen sayısının on bini aştığına, bir tek Aşkale’de 1500 kapasiteli toplama merkezi çevresinde kayıt için yığılmış kaçak göçmenlerin ülkelerine iadeleri işlemlerinin bile aylar alacağını öğrendik. Kaçınılmaz kaçak iş, barınma çarelerinin peşinde, çaresizliklerine dayanamayanların giyim, yiyecek yardımlarıyla bekleşenler, ne yapıp edip öncelikle tanıdıklarının olduğu, geçici iş, barınma çözümü bulabilecekleri İstanbul başta, batıya doğru merkezlere geçiş için yol aradıklarını anlatıyorlardı.
Çat pat televizyonlardan Türkçe öğrendiğini söyleyen bir gencin, yollarda çok fazla insanın öldüğü, başlarına kaçakçılık oyunlarıyla da acılı işler geldiğini, açlık, yorgunluk, soğukta, haftalar süren yürüyüşler de içinde, Türkiye’de ortalıkta kaldıkları yerlere varana kadar ellerinde bir şeyler kalmadığını anlatırken.. Umuda yolculuklarını “Müslüman toprakların çocukları savaşlar, terör, açlığın, işsizliğin, yaşam çaresizliklerinde, umuda yolculukta, kurtuluşu Hıristiyan dünyasının topraklarına sığınmada arıyorlar..” anlamında kesik kesik, yarım yarım cümlelerle özetliyor. İlk en güvenli toprak olarak Türkiye’yi gördükleri ise ortak dillendirme oluyor. Besbelli uzaktan, bizim Irak-Suriye, sonra Afrika, Afganistan, Pakistan’dan çaresiz göç eden Müslümanların, çok çok milyonlarla sayılır olan göçmenlerinin bizim ülkemiz yoksullarına en ağır yansıyan işsizlik, yoksulluk, çaresizlik sorunlarıyla birlikte yaşadıklarımız onlar için göreceli hafif kalıyor..

***

Ülkemizde göç, terör sorunlarının çok ötesinde, demokrasi, hak-hukuk, sosyal devlet, laik Cumhuriyet, Atatürk devrimleri üzerinden yaşanan, İktidarlarının çok zikzaklı siyasal İslamcı ittifaklar, ırkçı soslu cepheleştirmeler üzerinden otoriterleşme, hak-hukuk ihlalerinde en çok yoksulların sırtına yüklenen ekonomiksosyal- siyasal yükler, cepheleştirmelerin insan hakları ihlalleri travması, dertleri bizim özel kapalı gündemimize kalıyor.. İşler sarpa sardıkça, ülkemizdeki kazanılmış haklar, yaşam düzeyi, koşullar, kültürel erozyon, yoksullaşma, yoksunlaşma, haksız vurgunlar, yolsuzluklar da, çevre yağmalamaları da içinde, çaresizlikler katlandıkça, otoriterleşmenin dili, tehditlerinde bozulan üslup, artan avam tehdit dili, öfke, kitlelere şiddet olarak yansıyor.
Kuşkusuz balık baştan kokuyor, en etkili başı çekenlerin diliyle, oluşturdukları haksızlık, hukuksuzlukların katlanmasıyla, halk yığınlarında yaşama, çaresizliğin, kötülüklerin kollanması önekleriyle günlük yaşama kaba güç, acımasızlık, vahşet kuralsızlıklarıyla ulaşıyor. “Çatlasanız da, patlasanız da..” söylemde en argosundan meydan okumaya dönüşmüşse, hak arayanlara, hak aramaya kalkışanlara en acımasız baskı, şiddet yaşatılıyorsa.. “İçi bizi yakıyor” yaşam tablomuz, giderek diktatörlüklerin ezdiği, İslam dünyası içindeki acımasız iç savaşlar bataklığına doğru gidişe, sorunlara çekilmiş oluyor.
Kuşkusuz hâlâ laik Cumhuriyet, Atatürk devrimleri, sosyal devlet, demokratik haklar, örgütlenmeler kazanımlarımızla, çağdaş uygarlığa doğru yol alışımızdan gelen toplumsal birikimimizin gücü, dinamikleri çok değerli. Hâlâ emperyal çıkarlar savaşlarında İslam dünyasının çekildiği acılar bataklığındaki ülkelerden çok umutlu direngenliklerimizle, siyasal İslamcı sivil diktatoryal gidişi durdurabilme gücümüz var..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları