Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İmam bildiğini okuyor..

29 Mayıs 2021 Cumartesi

27 Mayıs günü bir yıl öncesinin Yassıada törenlerindeki partizanca yaklaşımları mumla aratır içerikte bir programın canlı yayını ile birlikte, Meclis görüşmeleri gündemi çakıştığından, bir o yana bir bu yana altı çizilmesi gerekli bilgilerin satırbaşlarından notlar tutuyordum.. Çok çirkin bir yazı ile 20’li yaşlarımdan bugünlere okuyamayacağım yazılardan vazgeçmemem aslında mesleki bir deformasyon. Ama eğlenceli sonuçları da olmuyor değil. Çoğunlukla zorunlu olmadıkça bir daha okumaya kalkışmıyor olsam da zorunlu hallerde ancak cümle, satırbaşlarından bir şeyler çıkarabiliyorum. İsim, tarihler hak götüre, algılamaların kalıcı olmasında katkısı yadsınamaz.

Günümüz güncel tartışmalarında, Karadeniz’in kadınları, erkekleri üzerinden, Çayeli’nde yaşananların “linç” girişimi boyutuna vardırılmasa da tehdit, gözdağı boyutlarının ağırlığı ortada dururken çok farklı alanlarda paralel tartışmaların ortaya çıkardığı, bilince kazınan algılar hafife alınamaz. Sonuç olarak Menderes’lerin idamı üzerinden elbette odaklanan haklı Cumhur ve Millet cephesi tartışmalarının ortak girişlerinden sonra, çatışmacılık, siyaset adına haklılıktan kopuşların boyutları gerçekten çok ürkütücü..

Emperyal çıkarlar projelerinde, hele Amerikanın provokasyon gücünün üç kuşak tanıklıklarından sonra, döndürülen kör döngüde askeri-sivil darbeler geçişkenliği, iç içeliğinde, en güçlü emperyal dokunuşların, istenen sonucun tam alınamadığı darbe operasyonlarının ardından, çok titiz bir özenin, çatışmacılığın taraflarının en azından birbirlerine düşmanlıklarının pekiştirilmesi odaklı olduğuna inancım, yargım eksiksiz.. Yani özgürlüklerin tümüne çağdaş ölçeklerle açılmış bir anayasa ve yasalar ile Yassıada idamlarının aynı 27 Mayıs darbecileri elleriyle üretilmiş olmasının olanağı, mantığı yok. Amerikan parmağının gücüne inancım, notum tam. 

***

Çarpıcı bir kanıtla tezimi anlatmaya çalışırsam.. Amerika Türkiye’de 27 Mayıs Anayasası ile kazanılmış düşünce özgürlüklerinden sendikal haklara, örgütlülüklerin sola açılması, patlaması gerçekliğinin yaşanması sonrasında, çıplak hamleleri içinde, önce Türk-İş’i güçlü sendikacılık adına tek kalma gerekliliğine inandırmış, sonra sol siyaset, sendikal, meslek örgütleri patlamasına karşı açık operasyonlar için, iç içe örgütlerin aracılığında önderlik üstlenmişti.

12 Mart Anayasası ile kamu sendikaları yasaklanmış, sol siyaset örgütlenmeler, gençlik ezilmiş, Deniz’lerin idamları Yassıada idamlarının bir rövanşı olarak pazarlanmış, provokasyonlu infaz operasyonlarında gençliğin üzerinden silindir gibi çok sayıda ölümlü infazlarla geçilmişti. İşçi sendikalarına yasak getirilemediği için provokasyon ve operasyonlar, kanlı 1 Mayıs, sayısız kanlı faili meçhul soldan infazlar içinde 12 Eylül’e uzanmıştı.

Hiç unutmuyorum her şey olup bitirildikten, Türkiye’nin çağdaş uygarlık yolunda, hele de sosyal devlet üzerinden, sendikal haklarla gelen büyük kazanımlarının geri püskürtülmesi istatistiklerden saklanamayacak boyutlarda çok çarpıcıdır. Türkiye dönem içinde Amerika’daki sendikalaşma, kayıtlı ekonomi üzerinden çalışma haklarından çok ileriye yürümüştür. Türk-İş’in uyutulması boyutu 12 Eylül darbe hükümetini genel sekreterini bakan verecek kadar yükseltilince Dünya Sendikacılık -ICFTU- üyeliği bile askıya alınmıştır. Avrupa sendikaları DİSK’i işkencelerden, kapatmadan kurtarmak üzere çırpınışlı güçlü dayanışmanın içinde başı çekmişlerdir.

1983 yılında Amerika’da Türkiye ilişkilerinin başındaki kişinin açıklaması ile gazeteye haber bile yapmıştım. Sendikal haklar kazanımlarımız toptancı dibe vurduktan sonrasında, Özal’a 12 Eylül’deki darbede paraşütle, MESS’ten darbe yönetimine geçip katkılarıyla, görevlerinde başarısından sonra, sivil iktidarın başına geçtiğinde ihtiyacı olan tekstil kotalarını bile vermek gereğini duymamışlardı. Haklı gerekçeleri, Avrupalı sendikacı dostları müttefiklerini üzmek istememek olmuştu.

***

Sözün özü Menderes’lerin idamları ortak paydada kınandıktan sonra, bir küçücük ülkemizin geleceği, demokrasisi, 80 milyonun haklarının önceliğinde en asgari ölçeklerde buluşma çabası olsa, 12 Mart’ın akıldışı acımasız gençliği idamlar, provokasyon infazlarında katletmelerin ötesinde, çok ağır kanıtlanmış işkenceleri üzerinden de insan hakları, demokrasi doğrultusunda kimi yaklaşımlar olsun ortak acılarımız, derslerimiz olarak gündeme getirilemez mi?

Yetmedi son günlerin en sıcak gündemleri, çatışmaları, mafya bulaşıklıkları üzerinden bile sözde kendilerini aklama adına araya sıkıştırılan yeni yeni ağır şantaj, tehdit, suçlamaları nereye oturtabilir? İmam bildiğini okumaktan vazgeçmiyor.. Keşke, İslamın gerçek değerlerinin sınırları içinde olsun, kimi, hak-hukuk, adalet, demokrasi, özgürlükler üzerinden, ilk kırıntıların umudu, adımlar atılmaya çalışılsa..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları