Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Halkla ‘Anadolu aydınlanması’ buluşmaları...

05 Mayıs 2018 Cumartesi

Turhan Selçuk’un aramızdan ayrıldığı gün gazetenin bahçesinde acımızı paylaşmak üzere toplanan okurlarımız arasında bir televizyon kanalının canlı yayınındayken, Selçuk kardeşlerin Hacıbektaş’ta gömülmek için vasiyetleri olduğunu “Ne diyeceksiniz” sorusuyla öğrenmiştim. Sevinçle; “Selçuk kardeşlere yaraşan, soluksuz savundukları ‘Anadolu aydınlanması’ değerlerine katkı yönünde çok ders verici, toplumu uyarıcı bir adım..” anlamında cümleler kurduğumu anımsıyorum.. Sonrasında Miyase İlknur’un önüme koyduğu fotoğraf karesine takıldım.
Şimdilerde yana yana yattıkları Âşıklar Tepesi’nin aynı noktasında, arabanın içinde Turhan Selçuk, önünde ayakta İlhan Selçuk, verdikleri anlamlı kararın huzurlu, halk deyişi ile bıyık altı gülümsemeleriyle.. Okurların yakından bildikleri üzere sözde ağır hasta İlhan Selçuk’a, Turhan Selçuk’un ölüm haberi verilmemişti. O da nasıl olabiliyorsa, evinde yatağa mahkûm Turhan Selçuk’un neden aralıksız gelen telefonlarının boşluğunu sorgulamamıştı. Ay farkı ile yan yana buluşmalarını, ortak Hacıbektaş etkinlikleri anmasıyla birleştirmenin seçilmesinden sonra, öngörülerine saygım yıl yıl katlanıyor. Gerçek bir “Anadolu aydınlanmacılığı” buluşmasına tanıklık işlevi yıllar içinde daha da anlam kazanıyor..

***

Medyanın yüzde doksan beşler üstü Saray’a bağlanmasının son büyük operasyonları öncesi, ana akım medyada açık oturumlarda vitrindeolsun görüşlerin dengelenmesine daha bir özen gösterilirdi. Gülen Cemaati ile ortaklığın sürdüğü uzun yıllar içinde, açık oturumlarda yandaşlar gazetecilerle tartışmalar içinde, insan hakları, demokrasi boyutları ile tartışılan gündemlerde, kimi geçmişimiz olan, sonradan kabuk değiştirmiş ünlü yandaş gazetecilerden Şükran içtenlikle korkuyor, kaygı duyuyor, ama yanılıyor..” türünden dostça laf atmalar olan cümleler gelirdi..
Ne çarpıcıdır ki yayın akışı içinde değil ama aralarda gerek Gülen Cemaati, gerekse Erdoğan yandaşı ağır toplar sayılan gazeteci ve bilim insanlarının benzer sözlerle hayıflanmalarını içeren sözleriyle neleri anlatmak istediklerini, çok da taşları yerli yerine koyarak, mantık süzgeci içine sokamazdım.. Savunduğum özgürlükler, demokrasi, Cumhuriyet değerlerine yönelik İktidarları icraatları eleştirilerimi, “dindar-kindar” gençlik, bir mezhep ağırlıklı siyasal İslamcı sivil otoriterleşmenin tehdit boyutlarına ilişkin kaygılarımı kastederek, “Boşuna korkuyor, zaten geç kalınmış..” benzeri cümleleri kurmalarını, biraz da bizleri oyalamak kasıtlı görürdüm..
Doğrusu kişisel tanıklıklarım, algılamalarımla da özünde hep Cumhuriyetin kurutuluş kuruluş savaşımları, Atatürk devrimciliği üzerine oturmuş toplumsal gelişme dinamiklerinin gücüne onlardan çok güvenir, hele de 1961 Anayasası, 212 sayılı basın özgürlüğü, 275-76 sendikal örgütlülükler ile tüm demokratik meslek örgütlülükleri, siyasette sol gelişmelerle bir toplumun yaşamında çok kısa süreçler içinde edinilmiş patlama içerikli gelişmelerin bu ülke topraklarına yaşayan insanların tümünü kucaklayan bilinçaltı kodlarına güvenimi hiç yitirmemiştim..

***

Sizlerle bir kez daha sevgili büyük hukukçumuz, Prof. Öztekin Tosun Hocamızın, 1980 darbesinin en kötü süreçlerinde, anayasa yargıçlarının Dörtlü Cunta’nın karşısında düğmesiz, iliksiz cüppelerini elleri ile birleştirerek, kader senfonisi eşliğinde eğilme sahnelerinden duyduğu acıyı paylaşmalıyım.. “Halkımızın çoğunluğu yeterince eğitim alamadı, demokrasi bilincini kazanamadı, ama hiç değilse köylümüz ‘yolumu yap, suyumu ver, oyumu vereyim..’ demeyi öğrendi. Kazanımlarından kolay kolay vazgeçemeyeceğine inanmak, demokrasiye geçiş umudumu kaybetmek istemiyorum..” diyordu.. Sevgili Hocamız hiç yanılmıyor, eksikli, gedikli olsa da kazanılmış bilinçaltı kodları, hak-hukuk-demokrasi arayışları bir biçimde yeniden yeniden yeşeriyordu..
Çok doğru 17. yılına girilen Erdoğan Liderliği, AKP İktidarları süreçlerinde, 17 Aralık’a kadar Cemaat ortaklığı, sonrasında 15 TemmuzFETÖ’cü darbe süreçleri kırılma noktaları.. 1.’si - 2.’si, Silivri sivil darbe hukuku süreçlerinin, 20 Temmuz OHAL düzenini, dünyada bir benzeri olmayan ucube otoriterleşmenin sözde referandumlu metni üzerinden gerçekleştirilen Saray, tek adam icraatları ile yaşatılan haksızlık, hukuksuzlukların boyutları dudak uçuklatıcı.. Sevindirici olanı, haksızlık-hukuksuzluk-şiddet-tehdidin tırmanan dozu, halkla, “Anadolu aydınlanması” buluşmalarının önünü açtı.. Geriye dönüşü olabilemez..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları