Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Firavun’un Musa’sı, Aydınlanma Çınarları...

22 Haziran 2017 Perşembe

19 Haziran günlü Cumhuriyet’in manşeti, “Her Firavun’un Musa’sı vardır”, “Aydınlanmanın Çınarları anıldı” başlıklı iki haberle paylaşılmıştı.
Sizinle gazetemiz özeli, ülkemiz genelinde, manşetimizde buluşulan iki başlık arasındaki bağı da oluşturan, ortak değerler, ortak tepkiler, toplumsal birikimler içinde insan üzerinden, tabandan, gönüllülük üzerinden oluşan aydınlanmacı buluşma için de anlamlı geleneksel otobüs yolculuğumuzun izlenimlerini paylaşmalıyım... Gazetenin önünden gönüllü katılımcılar için kalkan iki uzun gece, bir günlük Hacıbektaş etkinliklerine katılma yolculuğuna bedenen katlanmak yeterince zorlu değilmiş gibi... Benim için dayanılmaz çekiciliği, ay farkı ile yitirdiğimiz iki bilge çizgi ve yazım ustası, Sevgili Selçuk kardeşlerin, aydınlanmacılar buluşması için Hacıbektaş’ta gömülmeyi düşünüp seçmelerinin, aydınlanmacılar üzerindeki etkisini gözlemleme aracı olabileceği idi...
Almanya’dan yıllık izinlerini ayarlayarak bir kısmı emekli, bir kısmı işçi ailelerin gelişlerini anma etkinliklerine göre uyarladıklarını gözlemlemek sürprizdi. Alevi, işçi kökenli gurbetçiler Selçuk kardeşlere çok şey borçlu olduklarına inanıyor, sevgiyle vefa borçlarının altını çiziyorlardı. Ağızlarından çıkan her söz, sadece Almanya’da değil, ülkemizde, dünyada yaşanan her toplumsal gelişmeyi, haber açık oturumları, zorlu yaşam, çalışma koşullarına karşın duyarlı izlediklerini, yetmez, Almanya’da inanmayacaksınız ama Türkiye’de de sorumluluk duydukları etkinliklere katılmada sıkı çaba gösterdiklerini ortaya koyuyordu.
Almanya’da zorlu çalışma koşullarında yıpranmış bedenlerinin yarattığı sağlık sorunlarını umursamaksızın, Türkiye’deki yıllık izinlerini Selçuk’lar buluşmasının ardından Sivas Madımak katliamı protestolarına denk gelen tüm etkinliklere de katılmak üzere sevinçle programlıyorlardı. Hele bir kardeşler emekçiler grubu vardı ki... Hiç aksatmadan geçen yıl da geldiklerinde ağabey birkaç çok ciddi hastalıktan ameliyatlı, kız kardeş kırık ayakla çift bastonluydular...

***

Ben de bastonlu olmanın kırık kemik acısını tatmış olarak bu uzun yolculuğa dayanıp dayanamayacağımı sorgularken en çok belki benden genç, ama beden yıpranmışlığında beni geçmiş izlenimi veren bu iki kardeş ile ailelerinin durumlarını merak ediyordum... Otobüsün kalkış saatinden 17 Haziran akşamında benden önce sağanak yağmur nedeniyle gazete binasının içine sığınmışlardı. Sürpriz benim elimdeki baston, ikisi bastonsuz ama benden zor yürüyen bedenleriyle sıkı sıkı kucaklaştık...
Kız kardeş bana dertlenmiş bir daha bir daha kucaklarken, kendi yaşamındaki vahim yeni acıları özetleyivermişti. Torunu beyin ölümü gerçekleşmiş, hastanede yatıyordu. Kızı iş izni alamadan hastaneye gidip geldiği için o, hastane nöbetlerine destek atıyormuş. Ama önceden aldığı uçak biletine bakıp dayanamamış, yola çıkmış, uçaktan iner inmez doğrudan gazeteye gelmişti... “Onları o kadar çok seviyor, bizim için yaptıkları iyilikleri unutamıyorum ki, dayanamadım geldim” demekle yetindi. Otobüs kalkar kalkmaz da yorgunluktan sızıp kaldı...
Otobüsümüzde bu kez daha çok yeni yüz vardı. İstanbul ağırlığı dikkat çekiyordu. Geçmiş yolculuklarımıza da dayanarak, nerede ise başa baş, Alevi ağırlıklıların onurlanmış olma, Selçuk kardeşlerin Hacıbektaş’ı Aydınlanmacı buluşma noktası olarak seçme kararlarını benimsemiş, Alevi olmayanlar dengesinin, İstanbul kökenliler ağırlıklı daha sol yelpazeye dağılmış Aydınlanmacılardan oluştuğu izlenimini alıyorum...
Bire bir tanışma, el sıkışmalarda, ilk sorgulanmamda, “Sizi Maçka Parkı’nda göremedim. Ben iki kez gittim...” serzenişi ile karşılaştım. İçeridekilerin durumlarına ilişkin bilgi isteyenlerin yanında, Cumhuriyet’in tirajını, ekonomik sorunlarını, nasıl yaşamını sürdürebileceğini sorgulayanlar çoğunlukta. Belli ki gazetenin tirajını yükseltmeye yönelik çok kafa patlatmışlar, çeşitli girişimler, kampanyalara dönük önerilerini sayıp duruyorlar. “Ama, nasıl?” nidalarıma öfkeli tepkiler veriyorlar.
Karşı koltuktan hiç susmadan, sabaha kadar bitmez bir enerji ile söylenip duran bir Kadıköylü kıdemli kadın eylemci vardı ki... Ülke, dünya gelişmelerini sosyal medyayı da iyi kullanıyor olarak, ama galiba gidebildiği her etkinlik, her çevreye girip çıkarak, her toplumsal, siyasal sorunu öylesine içselleştirmiş burnunu sokup duruyordu ki... Yolcularını yaşanan siyasal konjektürde, en çok da turizmde kaybetmiş THY’nin uçaklarının referandum süreci, sonrasında kaç umre seferine ayırdığını, Amerika’ya ne kadar büyük sayılarla geçici çalışma için gönderilmiş genç olduğunu resmi istatistikler, dökümleriyle saymakla başlıyor... Aydınlanmacı geçinen her birey için vazgeçilmez sorumluluk olarak gördüğü toplumsal etkinliklere, eylemlere katılımın bir tür haritasını, konudan konuya, eylemden eyleme geçişle, değerlendirme, yorumlarını da katarak sayıp duruyordu...
Bolu-Ankara yolu üzerinde gidiş-dönüş iki gece yürekler ağızda, gözler ışıklı bir topluluk görme özleminde... Bir umut Kılıçdaroğlu’nun “adalet” kampını ziyaret fırsatını yakalamak... Hacıbektaş yoluna saptığımızdan, onların Ankara’dan Düzce hattına geçişleri bir gün sonrasına denk geldiğinden, bu fırsatı kaçırdık...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları