Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Depremde ölüm, yıkım, kirli siyaset, rant rekorları.. bizde

03 Kasım 2020 Salı

Depremde, özellikle son yüzyılın, kendi gazetecilik tanıklıklarımın 54 yılının, belleğime kazılı anıları ile istatistiklere dayalı verileri, yüreğimizi dağlayan, kayıtlara saat 14.51 olarak geçen, artçıları nefes aldırmayan 30 Ekim tarihli İzmir depremi sonrası yaşadıklarımızı birleştirip düşündükçe, karabasanımız büyüyor. Yaşadıklarımızdan bu kadar çok ders alınacak acıyı paylaşmışken, dünyanın geçiş merkezinde, bu kadar çok bilgi, birikim sahibi de olmuşken, olumlu düzeltmeler yerine, dünya ölçeğinde olumsuz geriye gitme rekorunu kırma noktalarına gelmişiz..

Bu işi nasıl becermişiz? Bizden çok daha olumsuz koşullarda, geri birikim koşullarına karşın depremden canı yanan Meksika gibi ülkeler bile aldıkları önlemlerle bizden çok daha iyi konumlara geçiş yapabilmişlerken? “Hoyrat kentleşme ile mucize deprem sonrası kurtarma operasyonlarında” birbirinin tam tersi, zıt gidişte yürüyüşün kaosundan çıkamayacak mıyız? Çok olumlu, moral yükseltici ve de en çok kendi kendimizi kandırmayı becermeye dönük de sonuçlar üretebilecek, İzmir depremi sonrası başarılabilenler, kaostan çıkış için umut olabilir mi? Daha dürüst bir sorgulama ile birbirinden kirli, kara siyaset, rant uğruna geçmiş büyük depremler sonrası beslenen umutların kırılması tuzakları, oyunları artık bozulacak mı? “Yetti gayri” denebilecek mi?

***

Birkaç çarpıcı somut örnekten yürümek gerek.. İlk gazeteci olarak gönderildiğim Adapazarı depremi anıları gözlerimin önünde.. Bilindiği üzere tarımda çok verimli, patates yetiştiriciliğinde ünlü topraklar üzerinde yapılmış, sonrakilere göre masum ama yine de olumsuz teknikte, yükseklikte yapılar kent merkezinde yıkım yaratmıştı. Elbette ders çıkarılmıştı, sonraki depremleri de yaşayan sanayicilerin başkanına göre, duvarlar daha kalın, sağlam örülmüştü.

Bir de uluslararası yatırımı ile patates tarlasında büyük bir otomobil fabrikası kurmakla içtenlikle övünen işadamımızla bir televizyon açıkoturumunda, “Uygarlaşmanın neresindeyiz” sorusuna yanıt aranırken, yaptığımız tartışmayı anımsıyorum.. Övünçle, patates eken köylünün aldığı düşük gelire karşın işçisine vermekte olduğu yüksek ücreti açıklıyordu? O hesabın öyle yapılamayacağını, yörede ekilen patatesin ülke halkına dağıtımı ile sağlanan beslenme gereksiniminin işin içine katılması gerektiğini anımsatmıştım. Sonuçta tek başına fabrikanın kazancı ile ülke ekonomisine kazandırılan yarar olsa da sınırlı sayıda işçiye sağlanan yüksek ücret ile yüksek sermaye kârının rantı üzerinden yapılmış bir hesap varsa, uygarlaşmanın değil, haksızlığın örneğiydi...

Elbette uzlaşamamıştık ancak yıllar sonra 17 Ağustos büyük depreminin ardından yaşanan büyük felaketler döneminde ünlü işadamımızın “Bir daha patates tarlasına fabrika dikmek mi? Tövbe” dediğini anımsıyorum. Ancak büyük bir yatırım yok sayılamayacaktı. Fabrika üretimi için gerekli inşaat donanımı ile yola devam edilecekti. Uzman mühendisliklerin TMMOB çatısı altından bilimsel itirazlarına yine kulak kabartılmayacaktı. Fabrikada çalışacak işçinin konutlarının koşullarının da hesaplanması gerekliydi.. 

Ancak o depremden sağlam çıkmış gibi görünen ama ilk sıradan depremde yıkılma riski olan yapılar, yani Adapazarı’nın bugünkü yüzde altmışları bulan yapılaşması gerçeği hâlâ yok sayılmakta..

Öte yandan büyük depremin ekonomik yıkımında kamu yatırımları feda edilmek üzereydi. Demiryolları işçilerini, sendikaları önderliğinde depremde parçalanmış trenleri tek tek yeniden yaparak demiryolları işletmeciliğinin kapatılmasına karşı dik duruşlarını olumlu bir çıkış olarak anımsıyorum.. Direnişleriyle işletmelerini kapattırmamayı başarmışlardı.

***

Sonrasında araya kirli siyasi rant hesapları, oyunları giriverdi. Köşe yazısına sığmayacağı için geçişleri çok hızlı atlayarak Amerika’nın Irak’ı işgali, kendi 12 Eylül travmasından çıkış arayışlarına geçmek gerekiyor. Hani aslında 17 Ağustos büyük depreminden doğrudan en az sorumlu sayılabilecek Ecevit koalisyon hükümetine ödetilen büyük siyasi bedeli anımsarsak, 2002 öncesinin gelişmelerine sıçrarsak.. Meclis’te iş güvencesi üzerinden yaşanan sıkı tartışmalarda Amerika’nın ünlü BOP’un sahneye sokulmasını tüm ayrıntıları ile anımsayabiliriz..

Ekonomik krizden çıkış formülü adına Derviş’in getirilişi ile yeni siyaset arayışlarını unutmuş olabilir misiniz? Milli Görüş içinden koparılan kadrolar eliyle, iş güvencesi yasası tartışmalarındaki süreç içinden AK Parti’yi doğuracak kopuşu... Irak işgalinde Türkiye topraklarının kullanılması projelerini... ön anlaşmaları, o zaman için çağdaş ittifak gerekçeli Gülen cemaati ile ortaklık dönemlerini... BOP ortaklığının ilan edildiği ittifak dönemlerini bir daha anımsayın.. Bugünlerin gelgitlerini daha sağlıklı okumaya da çok yarayabilir..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları