Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Denilene değil yapılana bakınca..

28 Kasım 2020 Cumartesi

Dünün en taze haberlerinden olumlu bir şeyler bulabilirmiyim umuduyla boşuna çabaladım durdum..

Göreceli en tarafsız sayılabilecek kanallardan birinde yeni yargıç atamalarının haberi özetleniyordu.. Bendeniz isim özürlü, haberci arkadaş sofradan taze, usta haberci. Birçoğunun isim ve bir önceki görev yerlerini vererek atamaları olumlamaya çalışıyor..

Birkaç büyük kentten başsavcının, “Başarılı, tanınmış” vurgusu ile atamalarını olumlayınca, deneyimlerime dayalı önyargılarımla tersine tepki verdim. Bildiğim savcıların, dönemin doğrudan güçlü icracı iktidarı ya da gizli devlet gücü emrinde görev yapmak için getirilmiş, kişilikler ağırlıklı işlev yaptıklarıydı.. Şaşkınlıkla habercinin olumlamasının tam da bağlantılı bir nedene dayandırılmasıydı.. Yargıtay’a atanmış büyük kent savcıları zaten, kaçmalarına önce izin verilip sonrasında bol bol ağır cezalar verilmiş FETÖ davalarındaki başarılı çalışmaları nedeniyle ödüllendiriliyorlardı. Zaten olumlamaların arkası hep FETÖ davaları yargılamaları üzerinden, görev yapmış olanlar içindi.

Herhalde Amerikan darbesi kokulu baskın FETÖ darbesinin suçlularının yargılanmaları, hak edilmiş cezaları almalarına bir itirazımızın olması söz konusu olamaz. Ancak nitelikli, hak edilmiş, bağımsız yargıçların atanmasında kriter oluşturabilir mi? Yargı bağımsızlığında bu kadar ağır sorunlarımız, yaralarımız varken, hani akılların başlara biraz devşirildiği umudu veriliyor gibi yapılan günlerde, sil baştan bu kadar önyargılı yaklaşımlarla icraat olur mu?

Dünün en taze haberleri, değerlendirmeleri içinde en yandaş sözcülerin bile savunma yapmaktan utandıkları bir durum var ki.. “Bağımsız yargı işleyişi, arayışı” sözlerinden beklentimiz kalmadı. Kastın hak-hukuk kriterleri değil, olsa olsa “ekonomik çarkların işletilebilmesi yolunda, evrenselin ötesinde, ülkemiz sermayesinin de kendi çıkarları adına işler bir hukuk düzeni için zorlayışı ölçeklerinin kastedildiğini anlamış bulunuyoruz..” anlamında cümleler kurmak zorunda kalmışlardı.

***

Türkiye-AB, Türkiye ABD ilişkileri üzerinden aralık ayının neden çok önemli olduğu ortada. Amerika’da yeni bir iktidar görev başına geliyor. AB’nin Türkiye’ye dönük almak zorunda olduğu bir dizi karar ve işlerlik kazanmış takvimi var. Her ikisi üzerinden, Erdoğan-Bahçeli ekseninde, yapılan son açıklamalar, çıkışlar çerçevesinde iyimser yorum yapabilecek fanatik yandaş bile bulunamaz halleri var.. Geldiğimiz noktada ikisinin sözcükleri ile kurulan cümlelerde muhalefet cephesinden çizilen olumsuz tabloya, kaygılara geçmeye gerek yok. Liderlerin yarış halinde karşıt çıkışları, pot üstüne pot kırmaları karşısında inandırıcı tozpembe tabloları unutun, çok daha ağır sonuçların geleceğini itiraf etmek zorunda kalmayanı bulmak zor.

Dünün her iş, her kararın, oldubitti yapıldıktan sonra sonuçlarıyla kamuoyuna duyurulması yönteminde, öne “Katar katar satışlar” gelmişti. Baktım da eleştiri yapabilen yürekli sayılabilecek uzmanlardan çok, yandaşlar, dura dura, zorlana zorlana konuşma noktalarına gelmişlerdi. Katar’ın kapalı kapılar arkasından çıkan sürpriz alımları sayılırken, piyasalar üzerinden, yatırım değeri sıfır, çok kârlı, avantajlı gelişleri için ancak; “Ekonomik sıkıntılar, çaresizlik, hiç değilse açık kapatabilir..” türünden sözcüklerle konuşabiliyorlardı.

***

Günlük depreme ilişkin, öldürmeyecek binalarda yaşayabilmeye ilişkin, virüs salgınındaki ürkütücü patlamaya, çaresizliklere ilişkin, ortak yaşam haklarımıza ilişkin, olumlu küçücük haberler için, özlemle yapılan arayışlarımızda aşı, kimi ilaçlara dönük olanların ötesinde yeni neler var sayabiliyor, bulabiliyor muyuz? Bence en umut verici olanı artık en yandaşların ağızlarından duymaya başladığımız cümleler.. “Türkiye için en iyisi ne ise olsun” dileği ile başlayan sıralamada, yanlışın ötesinde, haksız, hukuksuz, suç adımların hâlâ sahiplerine dönük korku, çaresizlik ile bağlantılı çıplak eleştiriden kaçınılsa da ortak aklın savunduğu yaşam hakkına dönük yapılabilcekler, yapılması zorunlu görülenler üzerinden sayılanlar.. Yani yaşam adına aklın “imdat” diye haykırdığı gerçekler.

Düzeltme: 24 Kasım Günü yayımlanan “Öğretmen öğretir” başlıklı yazımda, aile özelimizde, yakın göçün, ağır dil eğitimi sorunlarımıza karşın, bizi, üç kardeşi 9 ayda yetiştiren Cumhuriyetin özverili öğretmenlerimize teşekkür ederken göçün tarihini yanlışlıkla 56 yerine 66 olarak basmışım. On yaş küçülmüşüm. Düzeltir okurdan özür dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları