Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çatışmacılık odakları eski, yaraları yeni..

11 Eylül 2020 Cuma

Son günlerde en çok en güncel gündem, çatışmacılık sorunları üzerinden yapılan sıcak tartışmaların, giderek daha çok küf kokan izlenimi veren, yüzyıllar geçmişe indirgenebilecek örneklerle, tarihin dönemeç noktalarındaki büyük patlamalar, can yakan savaşlar, çatışmacılıklar üzerinden yapılabilmesine kafayı takmış bulunuyorum.. Bugünün en güncel, en sıcak, en yaşamsal çatımacılık sorunları, nasıl oluyor da bilimsel teknolojik devrimlerin yaşandığı bir çağda, en köşeli boyutları ile yüzyıllar öncesinin dünya koşullarında yaşanmış büyük acılardan ders alınmamış olarak insanlığı bu kadar çaresizlik girdabına çekebiliyor?

Bulaş patlaması nedeniyle bir yılları ellerinden alınmış eğitim çağındaki çocuklarımızın, gençlerimizin, bu eğitim yıllarının da kurtarılamaması halinde, 2. Dünya Savaşı’nın en acımasız koşullarında eğitimden koparılmış kuşaklar gibi yaşam boyu olağan kuşaktaş koşullarının çok gerisinde kalacakları, ömür boyu kayıplarını kapatamayacakları acı gerçeğini sorgulayacak noktalara geldik?

Doğu Akdeniz üzerinden haftalardır bir arpa boyu yol alamadığımız tartışmalarda, yeni kurulan masalardan da çözüm üretilemeyeceği karabasan öngörülere kulak tıkayacak kadar sıkılmış olsak da. “NATO’nun diplomatik kulvar olmaktan çıktığı”, “ABD var ama yok”, “Askeri caydırıcılık stratejisine güvenmek, bedeli en ağır olabilecek sonuçlara götürebilir”, “AB’de herkes başka telden çalmakta”.. sonuç saptamalarını duymamak olanaksız..

Diplomasiyle daha büyük ağırlık vermekten öte olumlu cümleler kurabilenler azalmışken, reel güncel gelişmelerle, “pat” diye, Irak-Suriye üzerinden geçmişte çok ağır yaşadıklarımız gündemli, BOP’un ortada görünen çıplak, gerçek sahiplerinin adları geçirilemeden, sonuçları ile yüz yüze nerelerde ise Irak İşgali, Libya’da Kaddafi’nin katledilmesi günlerinin tuzaklarına çekiliverildiğimizin örnekleriyle yüzleşiveriyoruz..

***

Ülkemizdeki en sıcak, en yalın, üçüncü sayfa haberleri boyutundakilerin çokluğu, karmaşasında bütünü görebilmekte işler çok daha fazla sarpa sarıyor..  Siyasal İslamcı, Diyanet İşleri ile sıkı sıkıya bağlantılı gelişmelerde, pıtrak gibi yaşanan birbirinden daha çarpıcı örneklerde, “Meczup, akılsız” geçişlerle gündemden düşürme nereye kadar? Dün İçişleri Bakanı, FETÖ’cü kaymakamların operasyonu üzerinden gelen suçlamalara, çok öfkeli karşıt suçlamalar getirirken ne demek istiyordu anlayabildiniz mi?

Anlayamadığım çok yakın günlerden kimi örnekleri vermek isterim.. Hani artık bardağı taşırdığı için asker uğurlamaları yasaklanmıştı? Cumartesi akşamı, evim Emniyet Müdürlüğü’nün dibinde sayılır, gece birden sonra havai fişekli, davullu zurnalı, asker uğurlama geçişleri, gerçek mi sahte mi olduklarını bilemeyeceğim silah sesleri gürültüsünde tüm komşularım gibi panik içinde camlara yaklaşmadan önlem bekledim.. Otogar çıkışlı, Emiyet Müdürlüğü kavşaklı inadına inadına yanımızdan geçişler, meydan okuma ise saatlerle sessiz kalışın anlamı ne olabilir?

Erdoğan’ın son yasak ilanından gün geçmemişken ne anlama geldiğinin yorumunu, çok az sesleri yükselebilen aklı başında eleştirmenler, Giresun’da selin yaralarının sarılması ziyaretinde, uzaktan yığılmış kitlelere çay atılarak bulaşın katlanır koşullarının yaratılması duyarsızlık örneğinden söz açabiliyorlar.. Emniyet’in suskun kaldığı asker uğurlama yasağının en vahşisinden delinmesinde, katılımcıların aidiyeti üzerinden bir haber göremedim. Fatih bölgesinin yandaş grupları olabilir miydi sorgulamasını bile yapmaya kalkışmadım..

Bir gece sonra, yine akşamın geç saatlerinde, Karagümrük’ün dar sokaklarından yine bulaşı katlayabilecek yüksek kalabalıkların oluşturduğu halaylı düğünlerin en âlâsından, en büyüklerinden örnekler yaşandı. Doğrusu bulaş yokken bölge çocuklarının bayıla bayıla katıldıkları bu sokak düğünlerinin, iç dinamiği, kültürel geçmişi üzerinden söz söyleyecek halim olamaz.. Bu kez gece yarısının geçişi beklenmedi. Daracık sokaklara sıkışmış, düğün hazırlıkları çok renkli, özenli kalabalıkların kol kola, kalabalık gruplar halinde sessiz dağılabilmeleri saatleri buldu.. 

Neden korkacaklardı ki zaten, geçmişteki Surdibi evlerinden, TOKİ inşaatları ile uzaklaştırılmış, çok daha acımasız dar sokaklar içindeki küçücük, harap evlerin göz odalarında kaç kişi yaşıyor bilinmez, sıkıştırılmışlardı.. Bulaştan korkmak gibi bir algıları olabilir miydi? Daha da bir anlamlısı, eski FETÖ evlerinde yaşayan genç kalabalıklar, şimdi de başka cemaatlerin militanı olarak bizlere hiç görünmeden yaşamaktalar. Arada kafaları estikçe, gece yarısı sonraları okudukları farklı Kuran seslenişleriyle, belki de bağlı oldukları yeni cematlerine dönük sadakatlerini ortaya koymaktalar. Gündüz toplu sokaklarda dolaştıklarında sarıkları, cüppe renkleriyle, kadınlarını çarşaflarının, peçelerinin bağlama biçimleriyle ancak ayırabilirim.. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları