Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Başkan seçilmeden AKP genel başkanı..

25 Nisan 2017 Salı

“Cumhurbaşkanlığı” rejimi referandumu; seçilmiş bugünün Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha Cumhurbaşkanı olarak seçilişinin hukuksal işlemleri kesinleştirilmeden, “alışılmışın dışında” bir üslupla yönetim, icracı olarak Cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullanacağını kamuoyuna ilan etti diye..
Fiili durum denile denile, haklar, hukuk devleti düzeni ayaklar altına alınarak..
Halen yürürlükte olan anayasal düzen, 97. kuruluş yıldönümünü kutladığımız, Meclisimize dayanan parlamenter düzenimiz, laik Cumhuriyet, kurtuluş, kuruluş destanlarının, halkın kucakladığı büyük bedeller ödenen desteği ile yazılmasına, Atatürk Devrimleri’nin, Anadolu uygarlığı, aydınlanmasının yaratılışına katkılarıyla, çok partili rejime geçiş, sivil otoriter siyasetler, askeri- sivil darbelerin kesintilerinin olumsuz sonuçlarına karşın en çok 1961 Anayasası, 63 sendikal hak, özgür demokratik örgütlenmenin toplumsal kazanımları ile oluşmuş sosyal devlet, demokratik birikimlerimiz, kazanımlarımız.. Yok sayılabilir mi?
Adı “cumhurbaşkanlığı” konulmuş, dünyada bir benzerinin olmadığı, bize özgü olarak ilan edilmiş, referandum gündemi yapılmış söz konusu anayasa değişikliği metninin, baştan neden yürürlük, seçim tarihi iki yıl sonrasına bırakılmış bir başkanlık rejimini öngörüyorken neden şimdi, acil gerekçeli, Ortadoğu bataklığına bulaşıklığımızın en riskli döneminde, çoklu terör tehdidi çıkmazında, olağanüstü hal koşullarında, üstelik KHK yetkilerinin ilan gerekçesinin hukuku taşırılarak, yaşamın her alanına dönük hak-hukuk ihlallerinin sınırsız kullanılması sürecinde yapıldığını, aceleyi pek anlayamamıştık.. Rejim değişikliği içerikli anayasa değişikliği metninin çok fazla sayıda ilişkili, yasal değişikliği zorunlu kıldığı söylenmişti..
Anladık da, söz konusu anayasal değişikliğinin referandum konusu maddeleri içinde, kuşkusuz sakıncaları çok fazla eleştiri, tartışma konusu yapılmış; seçilmiş cumhurbaşkanının eğer kendisi isterse siyasi parti üyesi olabileceği, yine isterse üye olacağı partisinde genel başkan seçilebileceği hükmü neden, hemen şimdi yürürlüğe sokulması için harekete geçiliyor?

***

Dün sabahki Cumhurbaşkanlığı basın sözcüsü açıklamasında üyelik başvurusunun yapılacağı kamuoyuna ilan edildi bile. Bir gün önceki 23 Nisan geleneği gereği Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan gencin başkanlık seçimi olmadan parti üyeliği, AKP genel başkanlığının gündeme gelip gelmeyeceğine yönelik sorusuna, Cumhurbaşkanı Erdoğan “neden olmasın?” diye tiyosunu verdi. Bayram nedeniyle Cumhurbaşkanı koltuğuna oturmuş genç Cumhurbaşkanı hemen söze atlayarak “Evet, neden olmasın?” onayını yapıştırdı..

***

Meclis Başkanı Kahraman’dan gelen, Meclis’in 97. kuruluş yıldönümündeki ATA’ya büyük ayıp tartışmalarını geçmeyelim.. Medya güdülemesinin ağır baskılı işleyişinde, naklen yayıncılar Meclis Başkanı’nın Anıtkabir’e gitmeme, özel defteri imzalamama, Meclis’in başkanlığını yaptığı özel oturumunda Büyük Önder’in, Atatürk’ün adını anmaması, saygı duruşuna izin vermemesini.. yaşadığı ağır sağlık sorunlarıyla ilişkilendirmeyi seçtiler. 23 Nisan laik Cumhuriyet’in Meclisi’nin açılışı, çocuk bayramı yapılmasının gerekçelendirmeleri, kutlamasını ağzına almadan, kandili kutlaması, ilahilerin okunduğu resepsiyonunun anlamı, değerlendirilmesi üzerinde durmadılar..
Anlamlı bir tanıklığı, “Kanlı Pazar” gününe ilişkin tanıklığımı paylaşmadan geçemeyeceğeğim.. Kanlı pazarın gerçekten kanlı, siyasal İslamcı kimlikli saldırılarda ne yazık ki bir öğrenci örgütlenmesi, Milli Türk Talebe Birliği başroldeydi. O dönemdeki başkanı bugünkü Meclis Başkanımızdı. Yetkin yönetim kadrolarında çok sayıda ünlü AKP kurucu yöneticileri, en üst görevlere gelmiş liderleri de vardı..
Kanlı pazar sabahından bir gece önce, bir gün sonra yaşanacakların duyumunu almış olarak Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki merkezinden akşamın geç saatlerinde ayrılırken, köşe başındaki MTTB’nin koca binasının, derneklere ayrılmış tüm odaları ışıklar içinde, içi tıklım tıklım insan doluydu. Binaya yanaştırılmış kamyonlardan tornadan çıkmış sopaların indirilmekte olduğunu görüyordum..
Ertesi sabah Taksim’e Amerikan emperyalizmi, 6. Filo gelişlerini protesto etmek üzere yürüyen solcu gençlerin kafalarına, sözde karşıt pankartlar yazılmış afişler sökülerek çivili sopalarla vurulacaktı.. İki ölü, yüzler değil binlerce başı kanlı, çivilerle yarılmış genç.. Aylarla tedavi görenler.. Onlardan olduklarının belgesi elinde olmayan herkes, sağcı gazetelerde çalışanlardan da ağır yaralananlar olmuştu. Beni tanıyarak, dönemin 1. Şube Müdürü, polis sarmalında ancak kurtarabilmişti..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları