Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bardağı Taşıran Damlalar...

27 Şubat 2014 Perşembe

Doğadan çok, sosyal, toplumsal olaylardaki tartışılamaz gerçekliği açıklayan bu özdeyişi kulağımıza küpe yapalım... Musluğun başını tutanlar, ister paranın isterse siyasal tutkularının hırsıyla, doymazlığı, aymazlığıyla hep yanılgıya düşerler... Damlalar bardağı taşırdıktan sonra boşa akan suyu kurtarmanın çaresi yoktur... Söz konusu iktidar gücünün kullanılması, kendi çıkarlarını, geleceğini kurtarma adına, halkın, çoğunluğun hakları üzerinden bir tür kumar oynanması boyutlarına vardırılmışsa, insanlık, ülkeler tarihlerinde çok sıkça yazılan, ağır bedellerin ödendiği çatışmalar, kaos kaçınılmazdır... Yüreğimiz ağzımızda, ülkemizde yaşanan bu büyük insan hakları, hukuk devleti, demokratik düzenden sapmalarla yaşanan iç çatışmalar, cepheleşme, kaosun içinden çıkışta... Anadolu aydınlanması, uygarlığı, birikimleriyle ortak akıl, sağduyularımızla... Demokratik çözümler üretebilmeyi, demokratik düzene geçiş yolları bulmayı diliyoruz... İktidarları, bardağı taşırdığından da, artık hiçbir şeyin eskisi gibi yürümeyeceğini görüyor, biliyoruz...
Dün yine ana akım medyamız kaybeden, bedel ödeyen tarafa düşmemek için antenlerini açmış, haber ve değerlendirmelerinde alabildiğine zorlamaktan olacak, habercilik ölçüleri içinde canlı yayın verilmesi gereken etkinliklerin saatlerini şişirme spor yayınları ile doldurmuşlardı... Bildiğiniz üzere aynı haberlerin canlı yerine sonradan aktarımlarında riskler; bağlantılı görüntü ve bilgi özetlemelerinde, algılama saptırmaları kolaylaşıyor...
Biliyorum kendim kadar siz de, bardağı taşıran damlalar sonrası olacakları, olabilecekleri sağlıklı öngörebilmeyi, yanlış yollara sapmamak, bardağı taşıracak yeni damlalarda istem dışı olsa da olumsuz katkı yapmamak, sorumluluk almamak üzere de; neler yapılması, nelerin hiç yapılmaması gerektiğinin işaret fişeklerine gereksinim duyuyorsunuz... İçinden tanıklıklarımızla, yakın plan gözlemleyebildiğimiz gelişmeler için, sonradan, nedenlerle sonuçlar arasında sağlıklı ilişkilendirme için aklın yolu birse de, henüz denklemlerini göremediğimiz gelişmeler için reçete üretmek, olacakları öngörebilmek o kadar zor...

***

12 Mart öncesi süreçte emperyal onaylı Türk-İslam sentezine oturtulmuş bir gidişte kitleleri yola çıkarmanın olanaksızlığı karşısında “kanlı pazar” türünden provokatif eylemlerin, tuzak oyunların çok etkili ve önemli olduğunu söylersem çoğunluğun ortak aklıyla bana hak vereceğinizden kuşkum yok... Ya da 12 Eylül’e giden yolların açılmasında kanlı 1 Mayıs 1977 provokasyonu, iç dış odakların büyük oyununu yadsımak ortak akla, gerçeğe uymaz... Bugün geldiğimiz noktada 11 yıllık iktidar ortaklığında Erdoğan cephesi ile Cemaatin büyük çatışması, yol ayrımını görmemek söz konusu olabilir mi? Gerçek kırılma noktalarını doğru gördüğümüzü söyleyebiliyor muyuz? Birbirimize sorup durduğumuza göre henüz “hayır”. Ancak iki odak liderlikle gelinen çatışma noktasında yeniden ittifak yapmalarının, siyasal İslamcı mezhepleri uyuşuyor olsa da kolay olamayacağını biliyoruz. En azından keskin çatışmış çıkarların dayatması gereği de artık birlikte olamayacak liderlik kadroları tasfiye edilmeden tabanda birliktelik söz konusu değil gibi...
Azıcık gerilere, benzer dünya dengeleri içinde Türkiye’ye biçilmiş rollerde oluşturulmuş benzer iktidar ittifakı gücüne, Özalizme dönersek yaşanmışlıklar, neden sonuç ilişkileri üzerinden kimi daha neden ilişkilendirmelerden söz edebiliriz... Malum 12 Eylül askeri darbe süreci, Türkiye’ye biçilen modelde 24 Ocak kararlarının güçlü bir sağ liberal iktidar eliyle, Demirel hükümetleriyle yürütülememesinden kaynaklanmıştı... Türkiye’nin öngörülen rolleri ile çelişkili, 27 Mayıs aynı yapıda bir askeri darbe süreci olsa da, güçlü sağ iktidar DP’nin karşıtı toplumsal reflekslerle anayasal, yasal, toplumsal dinamikleri üretince, Türkiye’de çağdaş sosyal devlet, demokratik örgütlenmelere dönük çok güçlü dinamikler yakalanmıştı. DP’nin sivil diktatoryal eğilimlerine tepki, özgürlükçü anayasa, toplumsal örgütlenme yasaları, sendikal haklarla da donatılınca, sivil örgütlü sol yürüyüşün önüne geçilemedi. Sandıktan çıkan güçlü sağ iktidarlar, Demirel hükümetleri ağırlıklı bu toplumsal yürüyüşün önünü kesemediler...
12 Eylül, Özalizm modeli, dünya ve ülke sağ düzeninin yaratmak istediği ters piramidi, istenen gelir uçurumlarını, lirberalleşmeyi kolayca ürettiyse de, 17 yıl gibi kısa bir süreçte özgür sendikal haklar, sol parti, meslek örgütlenmeleri dinamiğinde, Cumhuriyet kazanımlarının üzerine örülen toplumsal dinamikleri, örgütlülüğün gücü ile gelen birikimleri tümden kırmaya yetmedi... Özetle yasaklı 12 Eylül düzeni bile Özalizmin çoğunluk, emek, örgütlü, aydınların hak arama güçlerinin bilinçaltı refleksleri harekete geçer geçmez... İşçilerin bahar-yaz, büyük Zonguldak direnişleri, meslek örgütleri, aydınların dört koldan direngen duruşları ile kırılıverdi... Irak işgali sürecinde emperyal projeye büyük destek ılımlı İslam projesi böylece gündeme girdi... Şimdi sistemin kendi dinamikleri, krizleriyle kırılıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları