Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aklına eseni yapma yönetimi

27 Mart 2021 Cumartesi

Saray’ın, yasa çıkarmayı rafa kaldırmış olarak, kararnamelerle, torba yasalar paketleri içinde, ülkeyi yönetme yönteminde gelinen pervasız, kuralsız, hak-hukukun işlerliğini yoka sayan noktayı, “yazboz tahtası”, “deneme yanılma” olarak da düşünebiliriz.

Kararlar zincirini, peşpeşe sayısız konuda, yaşamsal değerde konular üzerinden geçerli kılınan icraatlar düzeninde, bazen bir gün içinde gelen yenilerini anlamaya çalışmak, yaratılan sorunların vahim sonuçlarını görebilmek, hele de algılayabilmek hak götüre.. Yandaşlar korosu zorunlu savunma, lehte kamuoyu oluşturabilme görevlerini yerine getirebilmek için giderek daha çok zorlanmanın potu üstüne potunu kırabiliyorlar.

Yeni işin içinden çıkabilme yolu, yöntemini bulmuş olmalılar ki öncelikle karanın ak olduğu üzerinde konuşma, savunmalarında kararname hükmü ile gelmiş çok çıplak net sonuçları, olacakları onaylayabilmekte zorlandıklarında, öncelikle muhalefetin sesi olarak çıkan eleştiriler, karşıt görüş sahiplerini sevgi ve saygı, dostluk, beğenilerini, dahası görüşlerinin içindeki en damardan eleştirileri reddetmemekte özen gösteriyorlar. Tersini savunurken, kaygıları paylaşmak nasıl bir çıkış yolu, yöntem olabiliyorsa, kimi zaman çaktırmadan, yasa gücünde gelen icraatlara ilişkin sonuçları özünden reddetme gibi bir söylem geliştiriyorlar..

Örneğin hukukçu Meclis Başkanları Şentop, çok net cümlelerle, Başkan Erdoğan’ın imzalanmış uluslararası tüm sözleşmeleri kaldırabilme yetkisinin anayasanın ihlali olmayacağını söyleyebiliyor. Bakan Akar’a gelince, sorumluluk alanındaki gündem üzerinden, harp okullarına giriş koşulları içinden “irtica”nın kaldırılmasının sorun yaratmayacağını savunabiliyor.

Virüse ilişkin sayılardaki ürkütücü patlama, mutasyonlar da bağlantılı yeni risklerin verileri, yakalanma, ölüm oranlarındaki yüksek patlama tablosuna göre, ülkenin her tarafı koyu kırmızıya doğru kızarırken, önlemsiz AKP kongrelerindeki lebaleb kalabalıkların fotoğrafları hâlâ siyasal propoganda aracı, övgülü, alkışlı gösterinin aracı yapılabiliyor.. Hastanelerde yılı bulan yaşamsal hastalıkların tedavilerinin birikimleri çarpıcı sayılarla gerçeklik olarak ortada dururken, virüse yakalananlara yatak bulunabilmesi için yeniden tedavi bölümleri kapatılıp virüsten gelen yeni hastalar için ayrılmak zorunda kalınıyor..

***

Hani akıl almaz ölçeklerde işsizlik patlaması, yoksulluk, yoksunluk, iflaslar.. ekonomik çöküşe ilişkin akıl almaz geriye gidişi gündem dışına atabilmek adına gündem değiştirme çabaları “güvenlik” üzerinden gündem, çatışmacılık yaratma siyaseti, çabalarından yakınılıyordu ya.. Bu haftanın bu amaç odaklı kararnameler icraatlarının bombardımanı öylesine şiddetli geldi ki.. Hatanın, muhalefet çıkışlarında bile ekonomik verilerdeki haftanın çarpıcı sonuçları yeterince işlenememenin ötesinde, doğru dürüst gündeme bile taşınamadı. 

Dün Hrant Dink davasında karar çıktı. Cinayetin tetikçilerinin ortada olmasına karşın, Hrant Dink’in, öldürülmesinden önceki yakın tarihlerde, çok açık ifadelerle öldürülmesinin derin devlet gücü katlarında kararının verildiğini, aldığı tehditler ile bağlantılı olarak açık açık kamuoyuna ilan etmiş olması gerçeğini yok saymamız, unutmamız olası değil. Gelin görün ki katledilmesinin ardından tetikçileri bile ortada, suçüstü yakalanmışlarken azmettiren derin devlet katillerinin odağında “Ergenekoncuların” olduğu tezi, iddianame içerikleriyle kanıtlanmaya çalışılmıştı..

İktidarlarının Gülen Cemaati ile ortaklıkları bozulup FETÖ’cü 15 Temmuz darbesi ortaya çıktıktan sonra.. dönemin cemaatçi savcısı Zekeriya Öz’ün, nasıl oluyorsa derin devlet iktidar erki adına kollanıp yurtdışına kaçmasının sağlanmasından sonra, dava iddianamesinin içindeki değişiklikler, yeni suçlamalarla aynı tetikçiler üzerinden azmettiren derin devlet suçlularının “FETÖ’cüler” oldukları noktasına gelindi.

Dink ailesinin karar sonrası dünkü ilk açıklamalarında, azmettiren gerçek suçlulara ulaşılabildiği yolundaki karara inanmadıklarını söylemeleri haksız mı? Ülkemizdeki bire bir siyasi katliamlar sayamadığımız kadar çokken; kişisel gazetecilik ömrümün içindeki 1966’dan günümüze, iki çok çıplak askeri darbe ile iki sivil darbenin yanlarında, irili ufaklı birçok askeri, sivil darbecikleri de katarsak sayısız katilamın içinden birkaçı için bile vicdanımız rahat olarak “failleri, derin iç-dış devlet odakları da biliniyor” diye söyleyebiliyor muyuz? Yok değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları