Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

ABD, demokrasinin değil, emperyal sermayesinin bekçisi

09 Ocak 2021 Cumartesi

Amerika’da siyaseten son yaşanan insanlık ve demokrasi adına utanç verici gelişmelerin haberleri üzerinden, hâlâ slogan yapılmış “demokrasinin beşiği” sözcüğü ile girilmesini yadsıyarak izliyorum. Amerikalı siyasetçilerin, Amerikan çıkarları adına kamuoyu oluşturucularının, propagandaları adına ağızlarından düşürmedikleri bu ünlü sloganları, Amerikan tarihinin hiçbir sürecinde gerçeği yansıtmadı ki..

Kuşkusuz Kuzey-Güney savaşlarını simge dönemeç tarihi yaparsak; Amerikan topraklarında yaşanan insan haklarına aykırı, önce Kızılderilileri yok etme hedefli, sonrasında köle olarak çalıştırılmak adına Afrika’dan, dünyanın her yerinden başka başka acılarla, travmalarla yaşamak için gelmek zorunda kalan tüm ötekileri, başka inançlardan, ırklardan, renklerden göçmenleri sömürü hiç eksilmedi. Amerika’nın kendileri de göçmen olan, önceleri bereketli topraklarına, sonrasında sanayi gücüne, derken günümüze kadar en ileri bilim teknoloji gücünün silahlarına el koyabilen en güçlüleri; her daim kendi emperyal sermayelerinin bekçiliğini yaptılar. 

1. ve 2. dünya savaşlarını, iki kutuplu dünya Soğuk Savaşı’nı, 3. dünya arayışlarını, sermaye-emperyal çıkarlar odaklı liberalizm ile insanı paylaşım içine sokmayı öngören Marksizim-Leninizm gelişmelerini, her iki cepheden evrensel insan hakları, hukuk devletleri, demokrasi arayışları ile diktatörlükler üzerinden yürüyüşleri köşe yazısına taşımadan, yakın tarihler ağırlıklı, bizi hedef almış kimi satırbaşlarından bir şeyleri paylaşmakla bugünü okumaya çalışmakta yarar olmalı değil mi?

***

Mustafa Kemal’in önderliğinde kurtuluş ve kuruluş savaşları süreci, Cumhuriyetin kuruluşu ile AB ülkeleri ağırlıklı imzalanmış Lozan Antlaşması’na Amerika’nın imza atmadığını bir cümle ile anımsatmakla yetinmeli. Amerika’nın NATO üzerinden de tek kutuplu dünyaya geçiş sürecine heveslendiği yıllara geçivermişiz. Amerika’nın askeri, sivil darbelerle peş peşe Türkiye üzerinde boza pişirdiği yıllara..

Türkiye’nin 27 Mayıs Anayasası ile evrensel insan haklarını, sözleşmeleri yakalama, çağdaş uygarlığa sıçrama çabaları, Avrupa’nın savaşlar sonrası güç kaybı, Amerika’nın tek kutuplu dünyaya geçiş süreci ile çakışmakta. 12 Mart’ın ana çarkların yürüyüşünü geriye döndürme adımlarına, 12 Eylül, 24 Ocak Kararları ile nokta konulmuş. 1982 Anayasası, 73 yasaları ile sendikal haklar lokomotif, kazanılmış özgürlüklere, örgütlenmelere dönük tüm haklara ağır çomak sokulmuş.. Özal paraşütle operasyonların güçlü örgütünün, güçlü başkanı olarak 12 Eylül’ün ekonomik danışmanlığı adına 5’li cunta eliyle yasaklı düzenin getirilişinin başına oturtulmuşken, yasakların ardından sivil siyasete geçişte, ustalıklı bir operasyon daha gerçekleştirilmiş olarak Özalizmin mimarlığını üstlenmiş..

Türkiye’den Türk-İş çatısı altında, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman’dan 3 gazeteci için Amerika içinde 5 haftalık AFL-CIO adına bir özel program düzenlenmiş. 1985 Kasımı’nın ikinci yarısı. Amerikan işçi sendikalarının kongresi içinde, Amerika’nın Kuzey-Güney, Doğu-Batı illerinde çok sayıda sendika lideri, en önemli gazetelerden gazeteciler, kilit noktalardaki bakanlıklar, Türkiye ile Amerikan derin devleti adına yapılan tüm işlerden sorumlu yöneticiler içinde olmak üzere, randevular güncel takvimlere uyarlanmış..

Özal, Amerikan Meclisi’nin tekstil başta, kimi ticari özel kotalarda korumaya mazhar ülkeler listesine almayı isteyen görüşmelerin peşinde, aynı gün Türkiye’den sorumlu masanın en yetkin kişisi ile görüştürülüyoruz..

Ekim-kasım tarihlerine yayılmış, Cumhuriyet gazetesinde çıkmış birçoğu fotoğraflı 10 yazımda, “ABD’nin öteki yüzü”, “Sendika penceresinden Amerika” gibi farklı başlıklar atmışım. Sözünü ettiğim konuya ilişkin bence en anlamlı görüşmenin perde arkası özeti, başkanın fotoğrafı içinde, 14 Ekim 1985 tarihli gazetemizin 10. arka sayfasında yayımlanmış. Belleğimde taptaze “Demokrasinin beşiği Amerika” tezi  üzerinden, Meclis’ten Özal’ın istediği kararların neden çıkmayacağını kanıtlamanın peşindeydi.

Demokrasilerinin kanıtı olarak Amerikan bütçesinden, ayrı ayrı işveren örgütlenmesi ile işçi sendikaları bütçesine ayrılan, dünyanın sayısız ülkelerinde dağıtılan küçümsenmeyecek paralardan sözü açmıştı. İşçi haklarına dönük yasaklar nedeniyle, DİSK’e yapılan işkenceler de içinde, Amerikan sendikacılığının bu desteği engelleyeceğini savunmuştu. 

Adım gibi bildiğim gerçek ise yasaklar gelirken, DİSK’liler işkence görürken, AB sendikalarından gelen dayanışma çok güçlü iken, Amerikan sendikaları seyirci kalmışlardı. Döndüğümde DİSK’lilere “Gözünüz aydın dehşet içerikli suçlamalı davanız düşüyor” müjdesini bile vermiştim. Biz yıl sonu Türk-İş kongresini yaparken davanın düştüğü haberini almıştık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları