Selim Somçağ
Selim Somçağ selim@selimsomcag.org Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fed faizi Yen’i çökertti

28 Ekim 2022 Cuma

2. Dünya Savaşı sonrasında ABD tek başına küresel milli gelirin yarısını üretiyordu, bugün ise bu oran sadece yüzde 24. Fakat emtiaların dolarla fiyatlanması, uluslararası ticaretin yüzde 70’inin dolarla yürütülmesi, küresel dış borçlanmanın yüzde 60’ının dolar bazında olması, ABD finans piyasalarının derinliği, ABD’nin siyasi, askeri ve teknolojik olarak dünyanın en büyük gücü olmaya devam etmesi gibi sebeplerden ötürü Amerikan Doları hâlâ dünyanın bir numaralı rezerv parası. Bu yüzden küresel faiz artışı furyasında dünyayı en çok etkileyen Fed’in yaptığı faiz artışları. Dolar faizlerinin yukarıya doğru attığı her adımda dünyanın bir yerlerinde bir şeyler sallanmaya başlıyor.

Dolar faizleri yükseldiği zaman makroekonomik dengelerini korumak isteyen bir ülkenin merkez bankası da politika faizini yükseltmeye başlamak zorunda. Bu yapılmazsa dolar faizleri ile o ülkenin finansal araçlarının faizleri arasındaki makas açıldıkça finans sermayesi o ülkeden çıkmaya başlar, bu da o ülkenin para biriminin değer kaybetmesine, yani devalüasyona yol açar. Bunun ekonomik dengeleri kırılgan gelişmekte olan ülkelere özgü bir risk olduğu sanılmasın, bu kural her ülke için geçerlidir. 

Fed’in martta ilk faiz artışını yapmasının ardından Japonya’nın para birimi Yen’in başına gelenler bunun bir örneği. Yıllardır 100-120 bandında dalgalanan dolar-Yen paritesi Fed’in ilk faiz artışıyla beraber serbest düşüşe girdi ve yedi ayda 115’ten 151’e yükseldi (Paritenin yükselmesi Yen’in dolara karşı değer kaybetmesi anlamına geliyor). Çünkü marttan ekime Fed politika faizi 0.25’ten 3.25’e, 10 yıllık ABD devlet tahvili faizi de 1.80’den 4.20’ye yükselirken Japon Merkez Bankası 2016’dan beri sıfırın altında olan politika faizini (-0.1) sabit tuttu. Japonya’da geçen yılın ağustosuna kadar negatif olan enflasyonun küresel enflasyondan, özellikle de emtia fiyatlarındaki artıştan dolayı son sekiz yılın rekoru olan yüzde 3’e yükselmesi bile Japon Merkez Bankası’nı faiz yükseltmeye ikna edemedi. Sonuçta başta dolar olmak üzere diğer sağlam para birimleri cinsinden finansal varlıklarla Yen cinsi yatırım araçları arasındaki faiz (getiri) makası açıldıkça Japonya’nın borsasında ve tahvil piyasasındaki finans sermayesi yavaş yavaş tası tarağı toplayıp başka limanlara göç etmeye başladı. Bunların at değiştirmek için Yen satıp dolar almaları da “dolar-Yen”i 115’ten 151’e taşıdı. Dolar-Yen en son bu seviyeyi gördüğünde ben üniversite öğrencisiydim.

Yen’in bu büyük değer kaybı Japonya’nın ithalat faturasını yükselterek küresel enflasyonun etkisini katmerlendirecek, Japon halkının reel geliri düşecek, yoksullaşacak. Peki o zaman Japon Merkez Bankası neden faiz yükseltmekten kaçınıyor? Bunu anlamak için epeyce geriye, 1990’ların başına gitmemiz gerekiyor.

1970’lerin sonunda büyüme hızı yavaşlayınca Japonya ekonomiyi canlandırmak için gayrimenkul balonu üretmeye yöneldi. Ne var ki konut kredilerinin önüne gelene dağıtılmasıyla üretilen gayrimenkul balonları kortizonlu ilaçlara benzer: İlk etkisi harikadır ama doz aşılırsa vücutta kalıcı hasara yol açar.

Japonya’nın gayrimenkul balonu da 1980’lerde hızla şişerek Japon ekonomisini yeniden yüksek büyüme hızlarına taşıdı ancak 1990’da birden çöktü, çökerken Japon bankalarını da peşinden sürükledi. Enkazı kaldırmak için Japon Hazinesi muazzam miktarda borçlanmak zorunda kaldı. Bir yandan konut fiyatlarının çökmesiyle mal varlığının değeri düştüğü için, ayrıca yaşlandığı için gittikçe daha az harcayan Japon halkı (Japonya’da nüfusun yüzde 30’u 65 yaş üstü), bir yandan sermayesi eridiği için kredi vermekte zorlanan bankalar yüzünden Japonya deflasyonla yüz yüze geldi. Bundan ötürü Japonya’da 1995’ten beri politika faizi sıfır civarında. Sıfır faizle Japon ekonomisi pek canlanmadıysa da refah kaybı da olmamıştı ama küresel enflasyon küresel faiz artışına yol açınca Japonya artık devalüasyonla yoksullaşmaya başladı ve şu anda bu işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyor. 

İçinde bulunduğumuz süreç son 30, hatta son 40 yılın alışılmış ekonomik ve finansal dengelerini değiştirmeye devam edecek. Süreç daha yeni başladı ve bundan geri dönüş yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları