Şahin Aybek

Özel okul öğretmenleri neler yaşıyorlar?

17 Şubat 2022 Perşembe

“Öğretmen, bu yıpratıcı ek mesai için hiçbir ücret almaz elbette. 6 gün çalışan öğretmenlerimiz, haftalık 45-50 saatleri bulan, soluk aldırmayan bir çalışma içinde yaşıyor. Kolejler, kamu okulları mantığında 5 gün çalışması gerekirken, cumartesi günlerine yarım günlük bir mesai ekleyerek bu saatlerde etüt yapılmasını istiyor.”

“Tamamen kâra odaklanmış ve ticari bir nesneye dönüşmüş eğitim anlayışı özellikle öğretmenlerin yaşamını bir sorun yumağına dönüştürüyor. Devlet, özel gereksinimli bireylerin eğitimi ve sağlığını da maalesef özel sektöre terk etti Örneğin, bu sektörde kadın bir emekçinin doğum izni kullanması gibi durum neredeyse imkânsız. Süt izni de aynı şekilde gasp edilen haklardan birisi.”

“Bizler, haftalık 50 saatleri aşan çalışma saatleriyle aralık, ders boşluğu ya da dinlenceden mahrum bırakılan öğretmenleriz. “Belirli süreli iş sözleşmeleri” ile belirsiz bir gelecekte, boşlukta asılı kalan bireyleriz. Son dönemdeki yaşam pahalılığına karşın asgari ücretin bile çok görüldüğü, buna karşılık insanca çalışma sürelerinin çok uzağındaki insanlarız.”

Özel sektör öğretmenleri, hakları ve yaşadıkları hak gaspları konusunda son iki haftada başta sosyal medya olmak üzere büyük ses getirdi. Türkiye’nin en gözde özel okullarında yaşanan hukuksuzluklar,  açılan dayanışma hesaplarıyla kamuoyunun bilgisine sunuldu.  Bu özel okulların organize olmasında, çalışanların bir araya gelmesinde büyük emek sahibi olan bir yapı var: Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası). 

Öğretmen Sendikası Örgütlenme Sekreteri Arzu BAŞER ve Eğitim Sekreteri Umut ERKURT ile hem Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasını hem de özel sektör eğitmeni/öğretmenin yaşadıklarını konuştuk. 

- Umut hocam Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası (Öğretmen Sendikası) nasıl ve hangi nedenlerle yola çıktı?

Sendikamız, pandemi döneminde artık içinden çıkılmaz düzeye ulaşan ağır çalışma koşulları ve katlanılamayacak boyutlardaki hak gaspları nedeniyle bir dayanışma olarak ortaya çıktı. Yaklaşık on kişiyle başladığımız bu yolun başında pandemi başlangıcı dönemde düzenli çevrim içi (online) toplantılar ve zaman zaman yüz yüze toplantılar yaparak birbirimizi tanıdık; bireysel düzeyde ve grup düzeyinde potansiyelimizi keşfettik. 

Sorunlar ve çözümleri üzerine yoğun biçimde kafa yorduk. 2021 yılı başlarında, bu oluşumun artık kurumsal bir kimlik kazanması gerektiğinden hareketle dayanışmamızı bir sendika girişimine dönüştürdük. Yasal, hukuksal aşamalarda nelere dikkat etmek gerektiğini sürekli düşünerek hareket ettik, adımlarımızı yavaş yavaş ancak kararlı ve doğru biçimde atmak için çok özen gösterdik. 

2021 yılının Ağustos ayına geldiğimizde artık sendikamız için bütün yasal koşullar hazır haldeydi. Tüzüğümüzü oluşturduktan sonra 26 Ağustos 2021 tarihinde Özel Sektör Öğretmenleri Sendikasını -kısa adıyla Öğretmen Sendikası- kurulduğunu kamuoyuna duyurduk. 

- Umut hocam özel sektörde çalışan öğretmenlerin ortalama şartlarından söz edebilir misiniz?

 Aslında küçüklü büyüklü her kurum için karakteristik durumdadır koşullarımız. Kurslardaki çalışma saatleri ile kolejdekiler birbirini tutmaz örneğin. Kurslarda sabah 09.00’da başlayan iş, akşam 19.00’da biter. Öğretmenler şanlıysa 40 – 50 dakikalık öğle araları olur ve bu aradan sonra akşam mesai bitimine dek aralıksız program sürer. Kolejlerde çalışma saatleri 09.00 -17.00 aralığındadır ve kolejler bu mesai aralığının her dakikasını -öğretmen açısından- deyim yerindeyse damıtarak kullanır. Öğretmen programındaki ders boşluğunda dinlenmek, okumak, kendini geliştirmek istese de bu boşluklar piyangodan çıkan ek işlerle bir şekilde doldurulur. Bunların içinde hepsinden önemlisi kimi kurumda “danışmanlık” kimi kurumda “mentörlük” adlarıyla anılan, her ay düzenli yapılan ve öğretmenin iki haftasını rahatlıkla silip süpüren veli aramalarıdır. Bu aramaların yetiştirilmesi için zaman aralıkları belirlenir. Öğretmen bunları yetiştirmek için mesai saati dışında akşam ve hafta sonlarını kullanmak zorunda kalır. Bu aramalar kursların da neredeyse tamamı için geçerli elbette. 

Öğretmen, bu yıpratıcı ek mesai için hiçbir ücret almaz elbette. 

6 gün çalışan öğretmenlerimiz, haftalık 45-50 saatleri bulan, soluk aldırmayan bir çalışma içinde yaşıyor. Kolejler, kamu okulları mantığında 5 gün çalışması gerekirken, cumartesi günlerine yarım günlük bir mesai ekleyerek bu saatlerde etüt yapılmasını istiyor. Bunların hiçbiri özel sektör öğretmenin çalışma alanı kapsamında olan uygulamalar değildir. Kaldı ki bu uygulamalar yapılacaksa bile karşılığının bir kuruş dahi ödenmemesi, tam anlamıyla bir sömürü ve açık açık işlenen suçtur. 

Özel sektör öğretmeni, günlük çalışmayı bitirip akşam son derece yorgun, bitkin ve bu onurlu meslekten bezmiş bıkmış bir ruh haliyle, üstelik verdiği emeğin binde biri hakkını alamadan evine dönüyor.

- Umut hocam konuyu biraz daha somutlaştıralım. Özel sektörde çalışan öğretmenlerin yaşadığı en büyük sorunlar nelerdir?

Bu sorunun yanıtı, geride bıraktığımız son iki haftada yaşananlardan arta kalan ve her gün üzerine bir yenisi eklenen verilerin içinde saklı.

Geride bıraktığımız son iki hafta içinde, ülkenin en gözde özel okullarının öğretmenleri, özel sektör öğretmenlerinin tarihinde sanıyorum ilk kez yaşanan ve şimdilik sosyal medya üzerinden olan,  kitlesel diyebileceğimiz bir eylemsellik içine girdi. Sözünü ettiğim okullar, Türkiye’nin türlü kentlerine yayılmış, ve kimi kentlerde 10’a yakın yerleşkesi bulunan büyük kolejlerdir. Bu durumda, sayısını bilmediğimiz öğrenci kayıtları dolayısıyla özel sektör alanında her yıl sermayesine sermaye katan dev kurumlardır bunlar. 

Sorunuza yanıt verirken yola buradan çıkmamın nedeni; özel okullarda yaşanan bütün hak gasplarının, ağır ve son derece yıpratıcı çalışma koşullarının, mobing ve baskının her örneğinin geçtiğimiz hafta gür bir sesle bu dayanışma aracılığıyla haykırılmasıdır.

Bizler, haftalık 50 saatleri aşan çalışma saatleriyle aralık, ders boşluğu ya da dinlenceden mahrum bırakılan öğretmenleriz. “Belirli süreli iş sözleşmeleri” ile belirsiz bir gelecekte, boşlukta asılı kalan bireyleriz. Son dönemdeki yaşam pahalılığına karşın asgari ücretin bile çok görüldüğü, buna karşılık insanca çalışma sürelerinin çok uzağındaki insanlarız. 

Son dönemde yaşadığımız en büyük hak gaspı asgari ücret konusunda. Verdiğimiz emeğe karşılık bir kamu öğretmeninin aldığı en düşük maaşın her özel sektör eğitmeninin alabileceği en düşük maaş olması için 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde “Taban Maaş Kampanyası” başlattık. Gelinen aşamada patronlar, bırakın kamu öğretmeninin taban maaşını, bankaya yatırdıkları asgari ücretinin üstünü öğretmenlerden isteyecek kadar gözü dönmüş bir noktaya geldiler ve kuşkusuz her biri büyük bir anayasal suç işliyor.

Yeni asgari ücret belirleniminden sonra, devletçe iptal edilen AGİ’yi (asgari geçim indirimi) maaşlara katıp  “Zam dönemi olmamasına rağmen öğretmenlere %10 zam yaptık.” diyerek gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.

- Arzu BAŞER hocam siz de bu kısımda biraz katkı yapar mısınız lütfen?

Kamusal bir hak olan eğitim bugün ne yazık ki bir sektör olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla hem bu sektörde çalışan emekçiler hem de çocuklarının eğitimi için özel öğretim kurumlarına başvuran herkes için burada piyasa ilişkileri söz konusu. Tamamen kâra odaklanmış ve ticari bir nesneye dönüşmüş eğitim anlayışı özellikle öğretmenlerin yaşamını bir sorun yumağına dönüştürüyor. Özel öğretim kurumları sahipleri için tek amaç karı büyütmek ve bunu gerçekleştirmek için de en çok kıstıkları maliyet işgücü maliyeti. Maaşından yemeğine, kırtasiye ödeneğine kadar çalışanın hemen her bir hakkı sürekli bir tehdit altında. Bugün en çok karşımıza çıkan konular asgari ücretin bile altına düşen ücretler, uzun ve yorucu çalışma saatleri, özel öğretim kurumları patronlarının öğretmenlerden bitmek bilmeyen ve hiçbir zaman karşılığı tam olarak ödenmeyen talepleri, güvencesizlik, her an kapının önüne konulma korkusu… Bunları daha da çoğaltabiliriz. Bunlara tabi ki bir de özel öğretim kurumlarına her yıl çocuklarının eğitimi için servet döken velilerin beklentilerini eklemek gerek. Velileri suçlamıyorum burada; fakat velilerin beklentilerinin karşılanamadığı durumda, sorun,bu işten asıl parayı götüren patronun değil, öğretmenlerin başına patlıyor. Kısacası bir değil, bin bir sorunla baş başayız ve artık bunlar son dönemde gördüğünüz üzere öğretmenleri bir isyan noktasına taşımış durumda.

Ben bireysel olarak özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde fizyoterapist olarak çalıştığım için bu konuda da bir parantez açmak isterim. Devlet, özel gereksinimli bireylerin eğitimi ve sağlığını da maalesef özel sektöre terk etti. Ben kurumlara ödeneği her ay öderim gerisine karışmam diyerek her türlü kuralsızlığın önünü baştan açıyor. özel öğretim kurumlarındaki koşullar neyse hemen hemen aynıları bu alanda çalışan emekçiler için de geçerli. 

- Umut hocam sendikalı olmak öğretmenlere nasıl katkı sağlar?

Emekçiler, sarı sendikaların ve iktidarların dayanışmayı, emek mücadelesini manipüle edici ve yıpratıcı yaklaşımlarına bakarak sendika kavramından çekinmemeli, korkmamalı. Sendika, haklarımızı korumak ve geliştirmek için birliğin ve dayanışmanın kurulduğu, örgütlendiği en temel buluşma noktasıdır. Bütünüyle bağımsız ve özel sektör eğitmenlerinin tabandan gelen güçle yönettiği sendikamızda, üyelerimiz hukuksal süreçlerinde hukuk birimimizin ve sendika avukatlarımızın koşulsuz desteğini alabiliyor. Kurulduğumuz günden bu yana nice öğretmenimizin davalarına müdahil olduk ve bunların neredeyse tamamına yakınını öğretmenimiz lehine sonuçlandırdık çünkü karşı taraf gerçekten çok büyük suçlar işliyor. 

Örgütsüzlük, bu suçları neredeyse meşru hale getirmiş durumda. Sendikal mücadele, emekçiye haklarının ne olduğunu ve onları nasıl savunabileceğini öğretiyor. Etkin bir üye, bu hak arayışını deyim yerindeyse bir heykeli yonta yonta ortaya çıkarır gibi kavrıyor. 

Sendikal dayanışma içine giren herkes; birlikte hareket etmenin, sorunlara dayanışma içinde ve demokratik ortamda tartışarak çözüm bulmanın nasıl bir tutum olduğunu öğreniyor. Çok değerli yol arkadaşlıkları kazanıyoruz. Sendika, özellikle özel sektör eğitmenliği/öğretmenliği içinde var olan o büyük yalnızlık duygusunun yerine çok değerli, sağlam bir birliktelik duvarı yerleştiriyor. Her gün nice öğretmen arkadaşımızdan artık hiç yalnız hissetmediğini ileten onlarca ileti alıyoruz.

Elbette bu dayanışma ve birlikteliği büyük kazanımlara dönüştürmek ve bütün hak gasplarını yok etmek istiyoruz ve biliyoruz ki bunun tek yolu örgütlü sendikal mücadele. Sorunlarımızı kurum sahibinin odasına çıkıp yalnızca kendi adımıza konuşarak halletmeye çalışmak anlayışının artık son bulması gerekiyor. Bu, bizi umursamazlığa ve sorumsuzluğa götüren bir anlayış ve bu anlayış özel sektör öğretmenin sömürüsünü bir kısır döngüye dönüştürüyor. Sorunlarımız, yaşadığımız hak gaspları için ortak hareket ettiğimizde sermayenin nasıl çekindiğini, yol yöntem bulmakta nasıl zorluk çektiğini haftalardır gözlerimizle görüyoruz. Çocuklarımızın gelecekleri için biraz olsun kaygımız varsa o geleceği hakça ve emek dostu bir geleceğe evriltmek için el ele vermek, omuz omuza yürümek zorundayız. 

- Umut hocam hangi bölgelerde ne tür çalışmalarınız var?

Aslında sendika kurulmadan öncesine yani sendika girişimi günlerimize de gitmeliyiz bu soru için ama zamanımız yetmez sanıyorum.

Öğretmen Sendikasını 26 Ağustos 2021’de kuruldu ve dört buçuk aylık kısa süre içinde tüm ülkede 800’ü aşkın üyeye ulaştı. Bu süreçte, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda tüm ülkede perşembe yarım gün, Cuma ise tam gün tatil verilmişti. Çoğu kurum özellikle yarım gün tatili ve bazıları da tam gün tatili öğretmenin elinden almak istedi. Kurum kurum, il il örgütlenerek bu kurumları ilçe MEB’lere şikayet ettik. Kurumları doğrudan sendika olarak aradık ve uyardık ve bize ulaşan öğretmenlerimizin neredeyse tamamı tatillerini aldılar. Bu girişimin aynısını kasım ara tatilinde de uyguladık.

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde kazanımını alana dek sürdüreceğimiz “Taban Maaş Kampanyası”nı başlattık, bu kampanya dahilinde türlü toplantılar, eylemler, afiş çalışmaları yaptık; basına demeç ve röportajlar verdik. Örneğin, DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’nin çağrısıyla Ankara’da düzenlenen “Geçinemiyoruz” eyleminde taban maaş talebimizi dile getirmek için alanlardaydık.

Öğretmenlerin yakınına uğramayan, iktidar partisince düzenlenmiş Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi’nin komisyon görüşmelerine tüm kamu sendikaları ile biz de katıldık ve özel sektör öğretmenin sesini, sorunlarını henüz çok yeni olan sendikal sürecimiz içinde Meclis’ten tüm Türkiye’ye duyurduk. 

Ülke çapında  45’i aşkın kentte örgütlenmiş durumdayız ve her gün bir ilimizden kazanım haberi geliyor.  Mardin’den bir örnek, sendikalı arkadaşlarımız ortak karar aldı ve şu an için dört ayrı kurumda, belirledikleri taban maaşın altına çalışmayacaklarını söyledi. Söz konusu bu dört kurum da arkadaşlarımızın talebini kabul ederek belirlenen taban maaşa göre ücretleri düzenledi. 

- Umut hocam sendikanızın işleyişi nasıl belirleniyor?

Her şeyden önce tabandan hareketle çalışan bir sendikamız var. Bütün kararlarımızı demokrasiden asla ödün vermeden alıyoruz. 

Bunu yapmak için bir yürütme kurulu ve temsilciler meclisi kurduk. Temsilciler meclisimiz, bütün illerden ikişer temsilcinin olduğu, mecliste alınan kararları kendi illerindeki arkadaşlarla paylaşan ve bu kararlar doğrultusunda etkinlik, eylem düzenleyen bir yapı. Bunun yanı sıra her il, kendi içinde, tüzük ilkelerimiz dışına çıkmayacak biçimde etkinlikler, eylemler, toplantılar ve başka çalışmalar düzenliyor. Bir gün bir bakıyoruz, az önce Mardin’den örnek verdiğim taban maaş kazanımı gibi bir kazanım sağladığımız duyurusu yapılıyor ve hepimiz bu kazanımı sahipleniyor ve paylaşıyoruz. Bu, sendikamızın tepeden inmeci yaklaşımdan ne denli uzak durduğunun en açık göstergesidir.

- Arzu hocam eğitim alanında çalışanların büyük bölümünü kadın öğretmenler oluşturuyor. Sendika olarak bu alanda çalışma yapıyor musunuz?

Eğitim alanı ağırlıklı olarak kadın emekçilerin çalıştığı bir yer. Kadın ve erkek emekçilerin yaşadığı ortak sıkıntılar olmakla beraber biz kadınların yaşadığı özgün sıkıntılar da var. Kadın emekçiler işsizlik tehlikesini erkeklere oranla daha çok yaşıyor. Örneğin, bu sektörde kadın bir emekçinin doğum izni kullanması gibi durum neredeyse imkânsız. Süt izni de aynı şekilde gasp edilen haklardan birisi. Toplumda çocuk bakımı kadının sırtına yıkılmış durumda. Bu hemen her sektörde kadınları çalışma yaşamından koparan bir sürece dönüşüyor. Dolayısıyla büyük çoğunlukla kadın emekçiler iş veya annelik ikilemi arasında bir kıskaca itiliyor. Kreş hakkı zaten birçok yerde olduğu gibi özel öğretim kurumlarında da görmezden geliniyor.  Bu bahsettiğim nokta bazı yerlerde mobbing konusu haline bile gelebiliyor. Daha önce basına özel öğretim kurumlarında kadın öğretmenlere hamile kalmamaları konusunda mobbing uygulandığı, hatta velilerin karşısına çıkarılıp 4 yıl hamile kalmayacağım şeklinde beyan vermeye zorlandıkları dahi yansımıştı. Ben bunları dile getirirken bir kadın ve bir insan olarak utanıyorum, fakat bu suçu işleyenlerin yüzleri zerre dahi kızarmıyor. Öte yandan ücretlendirmede de kadın ve erkek arasındaki ayrımlarla sıkça karşılaşıyoruz. Eşit işe eşit ücret bu nedenle en önemli taleplerimizin başında geliyor. Özel sektörde çalışan kadın öğretmenler özellikle de evlilerse nasıl olsa evi kocası geçindiriyordur denilerek düşük ücretlere mahkum edilmeye çalışılıyor. Kadına yönelik toplumdaki genel bakışı özel öğretim kurumları patronlarında da fazlasıyla görebilirsiniz. 

Sendika olarak kadın emekçilerin yaşadığı sorunlar konusunda elbette özel çalışmalarımız var. Belirttiklerim üzerinden gidecek olursam doğum izni-süt izni gibi yasal haklarımızın eksiksiz karşılanması, sadece kadınlar için değil tüm ebeveynler için ücretsiz kreş hakkı sağlanması ve eşit işe eşit ücret bu taleplerin başında geliyor ve gelecek dönemde bunlarla ilgili somut çalışmalarımız olacak.

- Arzu hocam gelecek döneme dair planlarınız nelerdir?

Geçtiğimiz günlerde ilk genel kurulumuzu gerçekleştirdik. Yola çıkmamızın üzerinden çok geçmemesine rağmen oldukça canlı, mücadeleye açık bir eğitim emekçisi kitlesine ulaştığımızı söyleyebiliriz. Sendika olarak bu potansiyeli harekete geçirebilmek için ortaya somut projeler koymaya çalışıyoruz. Uzun süredir taban maaş üzerinden bir kampanyamız vardı. 2007 yılında kaldırılan ve özel sektörde çalışan öğretmenlerin kamudaki muadillerinden az maaş almamasını garanti altına alan yasanın geri getirilmesini talep ediyoruz. Genel kurulumuzda da yeni dönemde güvencesizliği durdurma adına yeni bir kampanyanın daha başlatılması kararını duyurmuştuk. Bu iki konunun da ne kadar acil gündemler olduğunu özel öğretim kurumlarında yükselen isyanlardan görebiliyoruz. Geçtiğimiz haftadan beri büyük kolejlerde yaşananlar ortada. Bir yandan öğretmenlerin haklarını yasal zeminde arayan ve bu konuda destek sağlayan; öte yandan sorunlarımızın çözümü adına fiili-meşru yöntemleri de kullanan bir yönelim oluşturmaya gayret ediyoruz. 

- Arzu hocam sendikal örgütlenmeye dair yaşadığınız zorluklar var mı?

Anayasal düzeyde mevcut olan sendika ve grev haklarımız ne yazık ki yasal sınırlamalar ve fiili engellemelerle kullanılamaz duruma getiriliyor. Çalışma yaşamında patronlar zaten aldıkları siyasal destekle de güçlü durumda. Bizim haklarımızı geliştirebileceğimiz tek yol sendikal mücadele ve bu haklarımızın eksiksiz kullanımını sağlamak zorundayız.

Bunun için örgütlülüğün önünde bir engele dönüşen sendikal iş kolu barajı kaldırılmalı, grev yasakları son bulmalı ve sendikal örgütlenmeyi engellemek ciddi ve ağır bir şekilde cezalandırılmalı. Bunlar da ancak mücadeleyle kazanılabilecek şeyler.

- Arzu hocam sendikanıza davet etmek istediğiniz öğretmenlere seslenmek isterseniz neler söyleyebilirsiniz?

Özel öğretim kurumlarında çalışan tüm arkadaşlarımı sendikal mücadeleye omuz vermeye çağırıyorum. Maalesef kamusal bir hak olmaktan çıkarılarak piyasanın elinde bir sektör haline getirilen eğitimden devasa kârlar elde eden patronlar oldukça örgütlü ve birlikte hareket ediyorlar. Buna karşı bizim de örgütlü hareket etmekten başka çaremiz yok. Başka türlü bahsettiğimiz hakları elde etmemiz mümkün olmayacak. Daha şimdiden sendikamızın önemli etkiler yarattığını söyleyebiliriz. Kısmi de olsa kazanımlar elde ettik. Büyüdüğümüz ve güçlendiğimiz ölçüde daha büyük kazanımları elde etmememiz için hiçbir neden yok. Yeter ki öğretmen arkadaşlarımız bu mücadeleye daha fazla omuz versin.

Sevgili hocalarım değerli bilgileriniz için sizlere teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları