Şahin Aybek

Eğitimde kaliteyi yakalayamadık

31 Ağustos 2022 Çarşamba

Eğitimci Şengül Kara ile eğitim kalitesini, öğretmenlerin niteliğini, eğitimdeki cinsiyet eşitsizliğini, eğitimdeki ticarileşmeyi, iyi bir gelecek ve iyi bir okul için neler yapmamız gerektiğini konuştuk.

“Türkiye’deki 20-25 yıl evvelki eğitim ile şimdiki eğitimi kıyasladığımızda bile ilerleyemediğimizi görebiliyoruz. Nicel olarak okul sayılarımız artarken nitelik olarak maalesef hızla gerilemekteyiz. Ülkemizin farklı bölgelerinde veya farklı ilçelerinde, hatta farklı mahallelerindeki öğrencilerimize eşit eğitim ve eşit nitelik sunamıyoruz.”

“Ne zaman ki biz, bildiklerimizi yapabildiklerimiz ile bağdaştıracağız, işte o zaman başarılı olacağız. Maalesef Türkiye’deki öğrenciler sorgulama ve analiz etmede çok zorlanıyorlar. Okulları birer öğrenme topluluğu şeklinde yapılandırmalıyız.”

Merhaba hocam, okurlarımıza kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Merhaba kıymetli hocam, Almanya’da 20 yıla yakın yasadım. İlkokul ve Gymnasiumu Almanya’da, okudum. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Almanca Ögˆretmenligˆi mezunuyum. Özel sektördeki tercümanlık deneyimimden sonra özel okullarda uzun yıllardır Almanca öğretmeni, Bölüm başkanı ve 2. Yabancı Diller Koordinatörlügˆü gibi aktif görevlerde bulundum. Almanca öğretmeni olarak ana okul dahil, ilkokul, ortaokul, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi ve Fen ve Teknoloji Lisesinde görev aldım. Yüksek Lisansımı Bahçeşehir Üniversitesinde Eğitim Yönetimi ve Planlaması bölümünde derece ile tamamladım.  Şu an Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Eğitim Yönetimi programında Doktora eğitimime devam ediyorum. Bir vakıf üniversitesinde Almanca Hazırlık programında öğretim görevlisi olarak görev yapıyorum. 

Kıymetli Hocam, Türkiye’nin eğitim kalitesi hakkında neler söylemek istersiniz, diğer ülkeler ile aynı kaliteyi yakalayabildik mi?

Sayın Aybek, Türkiye’deki 20-25 yıl evvelki eğitim ile şimdiki eğitimi kıyasladığımızda bile ilerleyemediğimizi görebiliyoruz. Nicel olarak okul sayılarımız artarken nitelik olarak maalesef hızla gerilemekteyiz. Ülkemizin farklı bölgelerinde veya farklı ilçelerinde, hatta farklı mahallelerindeki öğrencilerimize eşit eğitim ve eşit nitelik sunamıyoruz. Bunu sunamazken çocuklarımızı ve gençlerimizi aynı sınava tabi tutuyoruz. PISA raporlarına baktığımız zaman geçmiş yıllara göre az da olsa bir ilerleme var ancak hala OECD ülkelerinin altındayız. 2018 yılının Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programına (PISA) baktığımız zaman 15 yaşındaki pek çok öğrencinin temel yeterliliğe sahip olmadığını, burada yüksek başarı gösteren öğrencilerin dahi OECD ülkelerinden geri kaldığını görüyoruz.  En az bir alanda başarı gösteren öğrenci oranı Türkiye’de 6,6. Bu oran OECD ülkelerinde 15,7’dir. İyi eğitimi, iyi sistemi olan ülkeleri incelediğimizde 12 yıllık zorunlu eğitimin temel taşının okul öncesi eğitim olduğu ortaya çıkıyor. Bu sonuçları görmemize rağmen biz hala beş yaşı, okul öncesinde zorunlu din eğitimini tartışıyoruz.

Eğitimde kaliteyi yakalayamamış olmamızın diğer bir sebebi de ezber bir eğitimle öğreniyor ve tekrarlıyor oluşumuz. Şunu belirtmeyim ki ezberlemede çok başarılıyız. Ancak modern dünya bizi ezberlediklerimizle değerlendirmeyecek. Ne zaman ki biz, bildiklerimizi yapabildiklerimiz ile bağdaştıracağız, işte o zaman başarılı olacağız. Maalesef Türkiye’deki öğrenciler sorgulama ve analiz etmede çok zorlanıyorlar. Sadece matematik ve fen öğretmenin ötesine geçip daha fazlasını yapmalıyız. Eğitmek, bir kişinin potansiyelimi ortaya çıkarmaktır. Oysa okullarımızda çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmiyoruz, onlara sadece bilgi yüklüyoruz. Öğrencilerin yeteneklerini öldürüyoruz, hayallerini bitiriyoruz. Sınav odaklı tek tip insan yetiştiriyoruz.

Eğitim sistemimizin kısa özeti: Üzülerek söylüyorum ki ‘‘okullarımız verimsiz ve yetersiz’’.

Sayın Kara, eğitimin kalitesini konuşurken öğretmenlerin niteliği de çok önemli bir etken. Öğretmenlerin niteliği hakkında neler söylemek istersiniz. Nitelikli öğretmenler yetiştirebiliyor muyuz? Son zamanda çok eleştirilen Öğretmenlik Meslek Kanunu öğretmen niteliğini arttırmaya yardımcı olacak mıdır sizce?

Nitelikli öğretmen olmaktan uzaklaştıran bir sistemimiz var. Öğretmenlik Meslek Kanunu tam bir hezimettir. Şu an ücretli, sözleşmeli ve kadrolu olmak üzere ayrılmış, ancak aynı işi yapan, farklı ücret alan öğretmenlerimiz var. Öğretmenlik Meslek Kanununda öğretmenlerin özlük haklarını koruyan hiçbir madde yok. Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yükselme Yönetmeliği ile öğretmenleri daha da ayrıştırdılar. Bu ayrışmaya bir de uzman/başöğretmen unvanları getirdiler. Düşünülmeden, öğretmenden, akademisyenden görüş almadan, onlara danışılmadan gelişigüzel yapılmış kanun ve yönetmelikler mesleğimize, ülkemize yarardan çok zarar getirmektedir. Yurt dışındaki uygulamalara baktığımızda orada da bir kariyer basamakları var. Ancak bizdeki gibi değil. Uzman ve başöğretmenin görev tanımı belli değildir. Aynı işi yapıp farklı unvanlara sahip olmak çalışma barışını bozacaktır; öğretmenleri ayrıştıracaktır, motivasyonlarını bitirecektir. Bu durum ‘‘Eşit işe, eşit ücret’’ ilkesini de ihlal etmektedir. Aynı görevi yapacak olan öğretmenlerin unvan farklılığı anlamsızdır. Başöğretmen, uzman öğretmen, öğretmen aynı işi yapacaksa, burada kariyer basamaklarından bahsedilemez. Bunu söylemeden de geçemeyeceğim. Bu Kariyer basamaklarında özel okul öğretmenleri ise hiç yok. Bakanımız Sayın Mahmut Özer, özel okul öğretmenlerinin de uzman/başöğretmenlik için başvurabileceğini, sınava girebileceğini söyledi, ancak ücret artışının özel okul patronlarının inisiyatifinde olduğunu açıkladı. Niçin MEB’e bağlı özel okul öğretmenleri bu uygulamadan yararlanamıyor? Onlar da MEB’e bağlı öğretmenler değil mi? Onlar da aynı görevi yapmıyorlar mı? Tüm bu uygulamalar öğretmenlerin itibarını zedelemektedir.

Öğretmen niteliğine gelecek olursak; 21. yüzyıl becerilerine sahip öğrenciler yetiştirmekten bahsediyoruz. O halde şu soruyu sormalıyız kendimize: Biz, 21. yüzyıl becerilerine sahip öğretmenlerini yetiştirebildik mi? Çünkü bu öğrencileri yetiştirebilmemiz için 21. yüzyıl becerileri ile donatılmış öğretmenlerimiz olmalıdır. İşte burada da Eğitim Fakültelerinin niteliği tartışma konusudur. 21. yüzyıl becerilerinin Türk Eğitim Sistemimize kazandırılabilmesi için öncelikle sistem içerisinde zihinsel bir değişimin şart olduğu düşüncesindeyim. Öğretmenler, bu becerileri kazanmış olarak Eğitim Fakültelerinden mezun edilmeli ve bu yönde yetiştirilmelidir. Çünkü öğrenciler, eğitim aldıkları öğretmenlerin bir nevi yansıması olarak hayatlarına yon verirler. 

Okulları birer öğrenme topluluğu şeklinde yapılandırmalıyız. Becerilerin kazandırılması sistem, okul, sınıf ve müfredat düzeyinde yapılacak çalışmalarla mümkün olacaktır. 21. yüzyıl koşul ve ihtiyaçlarına göre eğitim veren bir öğretmenin nitelikleri sadece ögˆrenme-ögˆretme surecini yönetmekle sınırlı kalmamalı. Aynı zamanda yetiştirdikleri öğrencileri toplumsal hayata da adapte etmelidirler. Öğretmen, öğrencinin sosyalleşmesinde de önemli rol oynayan bir mentör konumundadır. 

Tabi burada öğrenme ortamları, aktif öğrenme sınıfları, zenginleştirilmiş kütüphaneler, atölyeler, laboratuvarlar, dijital araç-gereçler v. s. çok önemli yer tutuyor. Tüm bu eksikliklere, zorluklara rağmen kendini geliştirmeye, hayat boyu öğrenmeye adamış, mesleğine aşık, güncel yenilikleri takip eden, değişime açık, öğrencilerinde fark yaratan çok kıymetli öğretmenlerimiz var. O değerleri de burada anmadan geçemeyeceğim. İşte bu cefakâr öğretmenlerimiz ile aydınlık bir Türkiye’ye varacağız.

Eğitimde cinsiyet eşitliğini görebiliyor muyuz? MEB’in bu konuda projeleri var mı hocam?

Kız çocuklarının nitelikli eğitim alabilmesinin temel koşullarından bir tanesi eğitim sistemi içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin varlığıdır. Oysa biz bugün Millî Eğitim Bakanlığının herhangi bir projesinde ya da eğitim programlarının içerisinde toplumsal cinsiyet eşitliğini göremiyoruz. Bu durum devlet okul kitaplarına kadar yansımış durumda. Örneğin kitaplarda, anne rolünün hep ev hanımı olduğunu görüyoruz. Çalışan anne figürü çok az, genel olarak ataerkil bir toplum resmediliyor.  Bugün uzay çağını konuşmamız gerekirken, kodlamayı, yapay zekayı konuşmamız gerekirken 30 yıl evvelki müfredatla eğitim görüyor çocuklarımız. Evrensel değerlerde bir eğitime kavuşamadık. Belirli cemaatlere ait özel okullarda bazı imam hatip ortaokulu ve liselerinde, 5. sınıftan itibaren kız-erkek ayrı olacak şekilde sınıflara ayrıldığını, kız öğrencilerin olduğu sınıflara sadece kadın öğretmen, erkek öğrenci sınıfına da sadece erkek öğretmen girdiğini görüyoruz. Öğrenciler, gezilere ya da fuarlara giderken bile karılmıyorlar. Bu durum öğrencilerde sosyal adalet kavramını yok ediyor. Okullardaki gizli müfredat da resmi müfredatı tamamlıyor. Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın en önemli koşulu müfredat ve ders kitaplarının cinsiyetçilikten ve ayrımcılıktan arındırılmasıdır. 2012 yılında hayata geçilen 4+4+4 eğitim sisteminin ve zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran bu üç kademeli eğitim uygulamasının sonuçları bizlere kız öğrencilerinin aleyhine işlediğini gösteriyor. Bu sistem kız çocuklarının okullaşmasında büyük bir tahribat yarattı. Çok sayılara sizi boğmak istemiyorum, ancak kısaca verilerden bahsedecek olursak 2012-2013 eğitim öğretim yılında ilkokuldaki okullaşma oranı 98,9 iken 2020-2021 yılında bu oran 93,2 olarak geriledi. Ortaöğretimde ise daha da gerileyerek 87,8 olmuştur. 

Bir eğitim sistemi uzun vadeli planlanmalıdır ve bunu eğitim sistemini planlarken sadece eğitimciler, öğretmenler, akademisyenler, bilim adamları ve liyakatli insanlar tarafından tasarlanmalıdır. Maalesef son yıllarda her alanda olduğu gibi cemaat ve tarikatlar perde arkasından eğitim sistemini de şekillendiriyor. 

Her gün daha fazla özel okul ve özel üniversiteler açılıyor. Bu bir eğitimde ticarileşme değil midir?

Elbette, tam da dediğiniz gibi eğitim, hızla artarak ticarileştirilmekte. Kısaca özetlersek 2002-2003 eğitim döneminde özel okullar %3 iken şimdi 2021’de bu oran %20 olmuştur, 7 kat artmıştır. İnşaat sektöründe olup hükümete yakın kişiler özel okul sermayesinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bunların dışında eğitim kökenli olup iktidar ile iyi geçinenlerin de okul zincirleri varlığını koruyor tabi. 

Zengin bir aileden geliyorsanız çocuğunuzu yüksek performans gösteren bir okula girmesini sağlayabiliyorsunuz, ya da iyi bir eğitimi olan özel okula gönderme imkânınız var. Ancak dezavantajlı bir ailenin çocuğu yüksek performanslı bir okula girmesi çok zor. Özel okul ile resmi okullar arasındaki makas özellikle salgın sürecinde daha da arttı. Şimdi bu durumda eşit eğitimden bahsedemeyiz. 

Siz de uzun yıllar özel okullarda görev yaptınız. Özel okul öğretmenleri, özlük haklarının verilmediğini ve sömürüldüğünü haykırıyor. Bu konuda ne demek istersiniz? 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çok kaliteli özel okullar ve kaliteli vakıf üniversiteleri var. Ancak bunlar bir elimizin parmakları kadar az. Özel okulların artması, devlet okullarından özel okula geçişi de hızlandırdı. Çünkü devlet sadece bir öğretmen ve bir bina veriyor. Onun dışındaki her şey veliye ait. Okuldaki hizmetli personel yetersizliğinden dolayı temizlik yeterli sağlanamıyor. Velilerin katkıları ile koşullar iyileştirilmeye çalışılıyor. Bu iyileştirme okullar arası, mahalleden mahalleye göre bile değişebiliyor. Bu olumsuzlukları yaşayan veli, ekonomik imkânı yetersiz olsa da diğer harcamalarından kısarak çocuğunu özel okula gönderiyor. 

Özel okul öğretmenlerimizden duyuyoruz, asgari ücretle, hatta altında çalıştırıldıklarını iddia ediyorlar. 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununda 2014 yılında yapılan değişiklikle özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenler, en büyük hak kaybını yaşamıştır. Çünkü 2014 yılına kadar öğretmenlerin özlük hakları korunuyordu. Bu değişiklik ile öğretmenlerin özlük hakları adaletsiz bir nitelik kazanmıştır. Öğretmenler bir prekarya olmuş ve iş güvencesi olmayan bir sürece girmiştir. MEB, özel okul öğretmenine sahip çıkmalı, maaşları, ders ücretleri, maaşlarındaki artış ve diğer ödemeleri ile devlet okullarındaki öğretmenler ile eşitlenmelidir. Özel okullarda 162 binin üzerinde öğretmen çalışıyor. Özel okul öğretmenlerimiz, Millî Eğitim Bakanlığının öğretmeni değil mi? O halde MEB, özel okul öğretmenlerinin haklarını korumakla mükelleftir.

Son olarak hocam, eğitime, okula dair ne demek istersiniz? İyi bir gelecek ve iyi bir okul için neler yapmalıyız?

Değerli Şahin Hocam, okula dair yapılacak düzenlemelerin veya iyileştirmelerin hiçbir yararı olmayacaktır. Okul, başka bir boyuta geçti. Eğitimin ne olduğunu yeniden gözden geçirmeli ve yorumlamalıyız. Zihinleri eğitirken, ruhları da eğitmeliyiz. İlk önceliğimiz iyi insan yetiştirmek olmalıdır. Bizim eleme sınavları ile kaybedecek öğrencimiz yok. Batıya karşı ülkemizin en büyük üstünlüğü insan kaynağıdır. O nedenle hiçbir çocuğumuz, gencimiz elenmemeli ve eğitimin dışına itilmemelidir. Ülkem için her bir çocuğumuz, gencimiz bir değerdir. Aydınlık yarınlar onların iyi eğitilmesi ile var olacak.

Söyleşi için çok teşekkür ediyorum hocam.

Ben de çok teşekkür ediyorum. Keyifli bir sohbetti hocam. Paylaştığım fikirlerim şahsıma aittir, kurumsal olmadığını belirtmek isterim.

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları