Öztin Akgüç

Zor geçecek yıla girerken

04 Ocak 2023 Çarşamba

Cumhuriyetin 100. yılına, ne yazık ki coşkuyla, güvenle, iyimser olarak giremiyoruz. Onuncu yılın coşkusu, güveni, özverisi, meydan okuyuşu 100. yılda yok. O coşkuyu, güveni, ileri bakışı, bağımsız, özgür, onurlu yaşamak isteyen, yurtsever insanlar yaratmıştı. Cumhuriyetin kurucularına, görev alanlarına, mücadele edenlere başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ödenmemiş minnet borcumuz var.

Abartmalı değil, ekonomik, siyasal, dış ilişkiler açısından zor geçecek bir yıla giriyoruz. Abartılı iyimser senaryoları bırakıp gerçekçi olmak gerekir. Sonuç, gerçekçi senaryolardan da daha kötü olabilir.

İktisadın bilim olduğu, neden-sonuç ilişkisi, olaylar arasında illiyet bağı görmezden geliniyor. Sözde, palyatif dahi sayılamayacak önlemlerle, rakamlar eğretilerek, gerçeği yansıtmayan tablolar düzenlenerek sorunlar çözülüyor izlenimi, görüntüsü verilmeye çalışılıyor.

Talimatla, politika faizi tek haneye iniyor ama piyasada faiz, politika faizini katlayarak sürüyor. TÜİK enflasyonu yavaşlatıyor ama pazarda, raflarda, elektrik, gaz, ulaşım fiyatlarında düşüş olmuyor. Ekonomi büyüyor ama üretim, istihdam, üretken yatırımlar artmıyor. GSMH açısından dünya 16’ncılığına kadar yükselmiş Türkiye, ilk 20 büyük ekonominin dışında kalıyor. Lafla menzile yol alınamıyor.

Devletin özel; kendine özgü geliri yoktur. Vatandaştan vergi ve benzeri isimler altında sağladığı geliri, kamu hizmeti olarak dağıtır. “Devlet versin, devlet olmasın.” İyi de kimden alarak size versin, almasın da kamu hizmetleri nasıl görülsün? Şeffaf olmak, her gider artışının kaynağını, her gelir azalışının da nasıl karşılanacağını açıklamak gerekir. Kaynağı belirsiz harcamalar, sonuçta borçla, enflasyonla karşılanır. Türkiye’nin dış borcu 450 milyar USD. Sadece merkezi yönetimin iç borcu 3.5 trilyon TL’nin üstündedir. 2023 yıl sonunda 4 trilyon TL’ye ulaşması beklenir. Enflasyon en temkinli tahminle yüzde 100’ün üstündedir. Trilyon USD diğerinde doğalgaz rezervi bulgusu, uluslararası finansal piyasaları ikna ederse Türkiye’nin kredi değerliliği artar, borçlarını ödeyememe temerrüt risk faizi CDS düşer, Türkiye’ye portföy ve doğrudan yatırım şeklinde yabancı sermaye gelir, TL değerlenir. Henüz piyasalarda bu yönde olumlu kanı oluşmuş değil.

Seçim yılı oluşu, toplumu da geriyor. Ülkede politika çoğu kez kamu zararına, kamu hizmeti olarak değil, kişisel egoları tatmin, kompleksleri gidermek, yandaşa destek amacıyla yapılıyor. İktidarda kalmak için de baskıya gider ayak, yandaşa kaynak aktarmaya, güç gösterisi yapılmaya, hep karşı tarafın suçlanmasına başlanıyor. Daha doğrusu bu eğilimler güçleniyor. Destekleyecek yalaka ve şarlatanlar da bulunuyor. 

DP dönemini kamu görevlisi olarak yaşadım. Bugünkü davranışlar, uygulamalar 1960 dönemini anımsatıyor. 1960 sonrası partiler arası iktidarın el değiştirmesi normale dönmüş, seçimi yitiren taraf Demirel’in ifadesiyle “Vatandaş bize muhalefet görevi verdi” derken, bugünkü tutum ne yazık ki bu rahatlığı vermiyor.

Bugünlere gelişimizde vatandaşın önemli bir bölümünün, reaya, ümmet duygusundan kurtulamaması, TC vatandaşlığını içselleştirememesi, egemenliğin kendinde olduğu bilincine varamaması, arkadan gitmeyi, inisiyatif göstermeme tercihi önemli bir etken. Bu etken en etkili ve edebi şekilde Nâzım Hikmet tarafından şiirleştirilmiştir.

“Ve bu dünyada, bu zulüm/ senin sayende./ Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek/ ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin,/ -demeğe de dilim varmıyor ama- / kabahatin çoğu senin canım kardeşim!”

Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele’ye başlarken memleketi “Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyordu. Başarıya yüreklilikle, güçlüğü, tehditleri göze alarak, özveriyle çalışılarak ulaşılır. İnayetle bağımsızlık, egemenlik, özgürlük, kalkınma olmaz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları