Özlem Yüzak
Özlem Yüzak ozlem.yuzak@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Türkiye tasarımı fark etti

01 Eylül 2009 Salı

Geçen hafta İstanbul’da tam anlamıyla moda rüzgârı esti. Önce İTÜ Taşkışla'da İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği ile Moda Tasarımcılar Derneği işbirliğiyle gerçekleştirilen İstanbul Moda Günleri yapıldı. O daha sona ermeden İstanbul Moda Fuarı CNR'de kapılarını açtı. Belli ki artık moda ve tasarımın önemi kavranmaya başlanmış. Zaten gençlerin moda tasarımına artan ilgisi de bunu gösteriyor. Tekstil ve hazır giyimde moda ve marka yaratmada nereden nereye geldiğimizi hem ünlü bir moda tasarımcısı hem de 2006 yılında kurulan Moda Tasarımcıları Derneği’nin başkanı olan Bahar Korçan ile konuştuk.

- Küresel rekabette özellikle ucuz Çin ve Uzakdoğu ürünleri yüzünden ciddi sorunlar yaşayan hazır giyim ve konfeksiyon sektörünün fasonculuktan farklı bir kulvara geçmesi, moda ve marka yaratması gerektiği yıllar boyunca söylenip duruldu. Aradan bu kadar yıl geçti. Şimdi resmin neresindeyiz?

- Daima krizlerin peşinden ezberlenmiş cümleler ortaya çıkar. "Moda ve marka yaratmak" cümlesi de böyle bir sürecin sonunda 90’lı yılların başında Türkiye'nin gündemine girdi. O dönem Türk tekstil, hazırgiyim ve konfeksiyon sektörü kendi kimliğini arama yolculuğundaydı. Artısı ile eksisi ile birçok şey yaşandı. Başka bir yoldan yürüyüşe başlanmıştı. Büyük çapta ihracat ve fason üretim yapılıyordu. Ancak rekabette zorlanmaya başlayınca "tasarım" sözcüğü gündeme gelmeye başladı. İHKİB ilk tasarımcı yarışmasını 1992 yılında düzenledi. Ondan önce moda tasarımcısı kelimesi bile kullanılmıyordu. Stilist deniyordu. "Modacı" sözcüğüne sinir oluyordum o zaman. Modacı diye bir şey yok, moda tasarımcısı var diye bağırıp çağırıyordum. Şimdi düşünüyorum da zaten bilmedikleri bir şeyi anlatmaya çalışıyormuşum. Ancak "moda" hâlâ Türkiye için yeni bir olgu. Hep biliyormuşuz gibi davrandık. "Markalaşmak gerek" söylemini her fırsatta tekrarlıyoruz ama bunu bu söylemin altını hiç doldurmadan yapıyoruz. Peki nedir markalaşmak? Bu soruyu yönelttiğimiz zaman içi kocaman bir boşluk olarak ortaya çıkıyor. Çünkü henüz hem sektör hem de tasarımcılar olarak bir olgunlaşma süreci geçirmek zorundaydık.
 

 

'Sektör ile tasarımcılar arasında köprü kuruluyor'

- Peki bugün hangi noktadayız?

- Bence şu an harika bir zaman. Bu organizasyon 10 yıl önce yapılmaya kalksaydı bence başarılı olmazdı. Şimdi tasarım kavramını benimsedik. Hem sektörden hem de bu işin eğitimini almak isteyen gençlerden gelen yoğun ilgi ve talep de bunu gösteriyor. Son 5 yılda sektör ile tasarımcılar arasında bir köprü kurulmaya başlandı. Şimdi bunu doğru ve verimli kullanmanın zamanı.

- Siz de buradan yola çıkarak Moda Tasarımcıları Derneği’ni oluşturdunuz.

- Evet, Nisan 2006’da. İHKİB’nin moda tasarımcılarına hep desteği oldu. Yurtdışına fuarlara gitmek, yarışmalar, teşvikler... Ancak biz bir bütün olamadığımız için hep bir şeyler kaçıyordu. Ya yanlış yönlere kayıyor ya da tam olarak yerine oturmuyordu. Moda tasarımcıları olarak ortak sorunlarımız olduğunun farkına vardık. Arzu Kapol, Hakan Yıldırım, Ümit Ünal, Özlem Süer, Hatice Gökçe, İdil Tarzi ve ben dernekleşme kararı aldık. Şimdi 92 üyemiz var. 750'ye yakın da moda tasarımı eğitimi alan öğrencilerden oluşan gönüllü üyelerimiz bulunuyor. Dernek, devlet desteklerinin tasarımcılara eşit dağıtılması, İHKİB ile tasarımcı arasındaki iliişkinin düzenlenmesi, kendimizi hem yurtiçinde hem de yurtdışında daha etkin tanıtabilme konularında çalışmalar yapıyor. Daha önce kendimizi iç pazar tüketicisine bile anlatmakta zorlanıyorduk. Örneğin içlerinde en eski marka benim. Ama Bahar Korçan nerede neyi kaça satar, bilmiyorlardı. Korkup dükkândan içeri girmeyen vardı. Bu korkuyu aşmamız gerekiyordu. Tabii bir diğer unsur da son yıllarda ortaya çıkan moda tasarımcısı patlamasına bir disiplin vermek...

- Gerçekten de moda tasarımcısı furyası başlamış gibi görünüyor...

- Evet inanılmaz bir patlama yaşanıyor. Benim bildiğim kadarıyla 2 yıllıklar dahil 19 üniversite moda tasarımı eğitimi veriyor. Çok popüler olduğu için üniversiteler hemen bu bölümü açıyorlar. Tamam da bu eğitim verecek hoca sayısı o kadar fazla değil ki...
 

 

'Türkiye'de iyi eğitim veriliyor diyemiyorum'

- Peki “Türkiye’de iyi ve doğru bir moda tasarımı eğitimi veriliyor” diyebiliyor musunuz?

- Diyemiyorum. Daha değil.

- Tasarımcıların ürünlerinden marka yaratacak hazır giyim ve konfeksiyon firmalarının iş yapış şekillerinde nasıl bir değişiklik oldu?

- Birçok firma artık tasarımcılarla çalışmaları gerektiğinin farkına vardı. Belki de tek çıkış yolu bu; tasarım ve marka ile farklılık yaratmak. Tasarım ürünü ile piyasada olduğunuzda fiyat tutturabiliyorsunuz. Bu farkındalığın yaratılmasında Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’nin de önemli payı oldu. Kimileri tasarım bölümlerini kurdular, kimileri kurma aşamasında. Ama sektörün öğrenmesi gereken bir şey daha var. Tasarımcı bölümü açmakla hemen sonuç elde edilmez. Bu bir evlilik gibidir. Süre tanımak lazım. Şu an o süreyi tanımakta problemler yaşanıyor. Özellikle kriz ortamında bunu gerçekleştirmek hayli güç. Günü kurtarma politikaları mecburen daha ön plana geçiyor.
 

‘Şanslıydım, Vitali Hakko vardı’

- Tasarımcı olmak, kendi koleksiyonunuzu ve markanızı yaratmak fikri ilk ne zaman aklınıza geldi?

- Bu çok eskiye taa ortaokul sıralarına dayanıyor. Ben sürekli bir şeyler çiziyordum. Kâğıtttan bebeklere giysiler yapıyor, giydiriyordum. Bence tasarımcı olarak doğuluyor, sonradan üzerinize yüklenebilen bir şey değil bu. İçinizdeki o taa derinlerden gelen ses çok önemli. Ben işte hep o sesi dinledim. "Ben giysi tasarlamak istiyorum" dedim ve başka bir şey istemedim. Liseyi bitirdim ve Paris’'e yaşayan teyzem vasıtasıyla orada Esmod’a kaydımı yaptırdım. Ama gidecek param yoktu. O dönemde gazetelerde bir ilan gördüm. Vakko stilist arıyordu. İş görüşmesinde, "Çizimleriniz iyi ama iş deneyiminiz yok" diye bana kapıyı gösterdiler. Ben ise "Siz bana fırsat vermezseniz kim verecek?" tarzı konuşunca durdular. Vitali Hakko beni bir daha dinledi. Sonra "Paris'e gitmiyorsun, pazartesi işe başlıyorsun" dedi. "Peki üniversite okumayacak mıyım?" diye sorduğumda "Çekirdekten öğreneceksin ve bu daha çok işine yarayacak" yanıtını aldım. Bu o dönem için doğru karardı. Şimdi eğitimini almak isteyene seçenek çok daha fazla. Ama bir tek Vitali Hakko vardı. O da benim hayatıma değdi. Bu yüzden çok şanslıyım. 8 sene Hakko’nun yanında çalıştım. Sonra 1992 yılında İHKİB’nin açtığı moda tasarımcısı yarışmasında birinciliği kazandım. Ondan sonra ise zaten kafamda şekillenmiş olan Bahar Korçan markasını yaratmak, atölyesini kurup işe başlamak için ilk adım atılmış oldu.
 

 

Bahar Korçan

Tasarım hayatına 1982’de Vakko’da stilist asistanı olarak başladı, 1992’de ITKIB Türkiye Stilistler Yarışması’nda ‘Natürel’ adlı koleksiyonuyla Türkiye birincisi oldu. Aynı koleksiyon Dusseldorf IGEDO Fuarı’nın açılış şovunda sergilendi. 1993’te Türkiye’nin ilk stil bürosunu açtı. Paris ‘CAROLE DE BONA’ Fuarı’nda sergilediği, dünyanın 3. büyük kazısı olan Çatalhöyük’ten esinlenerek hazırladığı ‘Başka Zamanın Kadınları’ 98 ilkbahar-yaz koleksiyonuyla büyük beğeni topladı. Bu defileyi izlemek amacıyla dünya moda basınından seçilmiş 60’ı aşkın uluslararası basın mensubu Türkiye’ye geldi. Defilenin geliri Çatalhöyük Derneği’ne bağışlandı. İlk kez gerçekleştirilen İstanbul Moda Günleri’nde düzenlenen 1999 Moda Ödülleri kapsamında En İyi Tasarımcı seçildi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Marmara Üniversitesi Rektörlüğü tarafından düzenlenen organizasyonda ‘Başarılı Kadın’ ödülünü aldı. Nisan 2004’te Bahar Korçan-İstanbul Mağazası Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi’nde açtı. Ağustos 2005’te 2006 Yaz Koleksiyonu HİS 3’ü anlatan kısa film çekti. Film AK Sanat Kısa Film Festivali’nde özel gösterime hak kazandı. Ocak 2005’te TGSD’nin (Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği) yönetim kuruluna seçilen ilk moda tasarımcısı oldu. 2006 Nisan ayında kurulan Moda Tasarımcıları Derneği’nin başkanlığını yürütüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları