Çöküş Toplumu

06 Ağustos 2014 Çarşamba

Son olarak enflasyon hedefinin üzerine bir bardak soğuk su içtik. Temmuz ayındaki gerileme beklentileri fos çıktı. Limonun, domatesin, etin, tavuğun fiyatının, toplu taşıma ücretlerinin, kullandığımız suya, elektriğe ödediğimiz paranın neden arttığı; bunda tarım ve enerji politikalarının payının ne olduğu, artık akarsuların bile özel sektöre satılacağı ve yeni sonuçlarının vatandaşa nasıl yansıyacağı önemli değil tabii. Keza gelişmekte olan ülkeler içinde yüksek borçlu ve riskli ülkeler kategorisinde olmamıza karşın Arjantin’in yaşadığı teknik iflası AKP iktidarı ve şakşakçılarının “bizde durum çok farklı, Türkiye’ye bir şey olmaz” deyip geçiştirmesinin de... AKP seçmeninin önemli bir kesiminin zaten bu konudan haberi bile yoktu. Olsa da umurunda değildi. Tabii şimdi anlatacaklarımın da...
Kamu borcunun milli gelire oranı 2013’te Arjantin’de yüzde 47, Türkiye’de yüzde 36. Ancak Türkiye’nin asıl sorunu özel sektör kaynaklı borcu. Bu yüzden toplam borçluluk düzeyinde Arjantin’i çok geride bırakıyor. Arjantin’in toplam 137 milyar dolarlık dış borcuna karşılık Türkiye’nin kamu ve özel toplam 388 milyar dolar dış borcu bulunuyor. Daha önce ekonomik büyüme itici bir güçtü Türkiye için. Üretmediği halde sürekli borçlanarak tüketti, sanal bir refah dönemi yaşadı ama artık o da yok, küçülüyoruz. Arjantin “akbaba fonların” kıskacı altında. Türkiye değil ama bu gelecekte ipini bu fonların eline vermeyeceği anlamına gelmiyor ki... İşsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlik, Suriye ve Irak’taki savaşlar, Ortadoğu’daki karmaşa dolayısıyla ihracattaki daralma...
Ekonomi işin sadece bir boyutu, üstelik artık görünür olmasına karşın hâlâ halının altına süpürülen... Ama toplumun çöküşündeki önemli dinamiklerden biri.
Evet toplum aşikâr şekilde çöküşte. Kadın bedeni üzerinden yürütülen polemiklerle, eğitim kıskacı ile, taşeronlaştırma ve emek sömürüsü ile, bilgi ve bilimsellikten uzaklaştırma ile...
12 yıllık AKP iktidarını besleyen düzen bu çünkü. Toplum çöktükçe, kangrenleştikçe AKP güçleniyor. Kimsenin sorgulamaması, hesap sormaması, önüne konulanla yetinmesi, kadercilik, biatçılık, cemaatçilik...
Kamu ulaşımını sağlamakla görevli araçlar, otobüsler arka arkaya inanılmaz kazalar yapıyorlar ve arkasından denetimsizlik ve ihmal çıkıyor. Kimse hesap sormuyor...
Altyapı yatırımlarını kuvvetlendirmek yerine ranta dayalı devasa inşaatlarla, AVM’lerle göz boyamayı yeğleyen politikaların tehlikesini yine doğal afetler gözler önüne seriyor, her yağmurda kentler neredeyse yaşanmaz hale geliyor. Kimse hesap sormuyor...
İşte bunu iyi biliyor AKP. Seçmenini istediği gibi yönetebilir, kandırabilir. Kurgu bunun üzerine inşa edilince sorun da ortadan kalkıyor. Mitinge gel, 5 lira, 10 lira bağış yap, bağış yaptığını gösteren dekontu getir AKP ilçe merkezlerine, tamam... Böyle olduğu için Kabataş’taki feci otobüs kazasını izleyen, konuştuğum takkeli, şalvarlı adam “Allah böyle emir vermiş” diyor. Böyle olduğu için Kadın Cinayetlerini Önleme Platformu’nun, Çağlayan Adliyesi’nde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında, “iffetli kadın kahkaha atmaz” dediği için suç duyurusunda bulunduğu açıklamayı tesadüfen izleyen adamlar, “Hepinizin allah belasını versin” diyebiliyorlar.
Bilgi toplumu olamadık, çöküş toplumu oluyoruz. İşin acısı, daha doğrusu trajikomik yanı, bilgi toplumunun ürettiği teknolojiyi yaşamımızın her alanına yerleştirerek, bunun için büyük paralar ödeyerek, borçlanarak, yaşamlarımızı taksitlendirerek çağdaşlıktan adım adım uzaklaşıyoruz.

Gazetecinin Ölümü
Elçin Poyrazlar çok iyi bir dış haberci. Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinin önce Brüksel, ardından Washington muhabirliğini yürüttü. Kıvrak zekâsı, çalışkanlığı ve kadın duyarlılığıyla yazdığı haber-analizlerini keyifle okuduğum Poyrazlar’ın ilk siyasi polisiye romanı Gazetecinin Ölümü’nü bir solukta bitirdim. ABD’nin kirli Ortadoğu politikaları ve silah ticaretini eksenine alan roman, Washington’da bir gazetenin yurtdışı muhabirliğini yapan kadın gazeteci Selin’in içine sürüklendiği akıl almaz siyasi komploları anlatıyor. Anlatırken de satır aralarında medya ilişkileri, habercilik, basın etiği gibi önemli izdüşümleri okurla paylaşıyor. Elçin Poyrazlar’ın ikinci kitabını merakla bekliyorum.    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pusulanın ibresi... 17 Mayıs 2024
Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları