Aspendos ve Ötekiler (3)

09 Ekim 2015 Cuma

Aspendos Tiyatrosu’ndaki “restorasyon” tartışmalarına geçmeden önce tiyatro ile kentin bazı özelliklerine göz atalım.
Aspendos’un özelliği için kentin antik sikkelerini ele alalım. İÖ 5. yy sonlarında Aspendos sikkelerinin bir yüzünde çıplak iki güreşçi, arka yüzünde sapan atan çıplak bir sporcu görülür. Bu sikkeler, iki yüzyıl boyunca aynı içerikle basılmışlardı.
Anlaşılan Aspendos, günümüzden 2500 yıl, tiyatronun yapılışından da 6 yüzyıl önce, güreş bu antik kent için sanki günümüzün Kırkpınar’ı idi. Önceki iki yazımızda 1930’da Aspendos tiyatrosunu gezen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüne yer vermiştik:
“Bu tiyatroyu restore ediniz. Ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz. Güreşler düzenleyiniz. Fakat ne kapısına kilit vuracaksınız, ne de girenlerden para alacaksınız. İsteyenler temsil verebilecekler. Sanatın ve sporun her dalına açık olacak.”
Bazı okurların, Atatürk’ün neden “güreş” önerdiği sorularının yanıtı, bu sikkelerin ışığında daha iyi anlaşılıyor!

***

Aspendos Tiyatrosu’nun önemli bir özelliğini ise uluslararası flüt sanatçımız Şefika Kutluer şöyle açıkladı:
“Orada, Avrupa Birliği Oda Orkestrası ile 5 bin kişiye bir konser verdim. Flüt gibi zarif bir nefesli sazın sesini; açık havada ve mikrofonsuz olarak, en ön sırada dinleyen ile en arka sırada dinleyen aynı biçimde duyuyordu. Çünkü tiyatronun ‘akustiği (ses düzeni)’ olağanüstü idi… Bu düzeni ne yazık ki Türkiye’de pek çok kapalı salonlarda bulamıyoruz!”
Kutluer, Süleymaniye’yi yapan Mimar Sinan ile bağlantılı bir öyküyü de anımsattı:
“Mimar Sinan, Süleymaniye Camisi’nin kubbesini yaparken nargile içiyormuş! İşçiler Kanuni Sultan Süleyman’a Sinan çalışmıyor diye şikâyet etmişler. Kanuni, camiye gittiğinde Mimar Sinan’ı kubbede nargile içerken görmüş.
“Neden çalışmıyorsun” diye soran Kanuni’ye, büyük usta “Kubbenin ses düzenini (akustiğini) hesaplıyorum. Nargilenin çıkardığı sesin yansıması ile bu hesabı yapıyorum!” demiş…
Aspendos Tiyatrosu ve Süleymaniye yapıldığında günümüzdeki “akustik (ses düzeni)” denilen “bilim dalı” yoktu! Ama ülkemizde bu alandaki çağdaş yapılarda, nedense bu “bilime” dikkat edilmiyor, hatta bazı salonlarda yerlere halı serilip duvarlara paneller konularak ses düzeni bozuluyor!

***

Gelelim Aspendos Tiyatrosu’ndaki “restorasyon” tartışmasına… Türkçe olmayan bu sözcük, çok yanlış algılanıyor. Bu yanlışlığı açıklayabilmek için yabancı sözcükleri kullanacağım.
“Repair (tamir-onarma)” bozulan bir şeyin, örneğin musluğun onarılması için kullanılır.
“Restorasyon (korumak için onarma)” Aspendos Tiyatrosu’nun “estetiğini ve tarihini korumak” için yapılan “onarım” gibi…
“Renovasyon (yenileme)” ise çatının yağmurda evin içine su sızdırmasını önlemek için kiremitlerle “yenilenmesi” gibi bir örnek verilebilir.
Ne var ki bu kavramlar ülkemizde birbirine karıştırılıyor.

***

Tarihsel mirasın “restorasyonu (onarılarak korunması)” konusunda 1965’te Türkiye’nin de imzaladığı Venedik Tüzüğü’nün 9. maddesini anımsayalım:
“Madde 9- Restorasyon (onarım) uzmanlık gerektiren bir iştir. Amacı, kültür varlığının estetik ve tarihi değerini korumak ve ortaya çıkarmaktır. Onarım kendine temel olarak aldığı özgün malzeme ile güvenilir belgelere saygıyla bağlıdır. Faraziyenin başladığı yerde onarım durmalıdır. (…)”
Demek ki restorasyon, “uzmanlık” gerektiriyormuş. Kültür varlığının “estetiğini ve tarihsel değerini” korumalıymış! “Faraziyeye (varsayımların ya da olsa olsa gibi yöntemlere)” bu konuda yer verilmemeliymiş!
Bu açılardan irdelememizi sürdüreceğiz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kadın cinayetleri... 18 Ekim 2024
İran-İsrail... 11 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları