Örsan K. Öymen

Şeriatçılık ve Kürtçülük

11 Ekim 2021 Pazartesi

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iki büyük tehdit vardır. Bunların birisi şeriatçılık, dincilik, köktendincilik, İslamcılık, irtica olarak da adlandırılan laiklik karşıtı harekettir, diğeri de Kürtçülük olarak da adlandırılan bölücü harekettir. 

Laiklik karşıtı hareketler demokrasi yerine teokrasiyi kurmayı hedefler, bölücü hareketler de üniter yapıyı yıkarak Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit eder. Laiklik karşıtı hareketler din ve mezhep üzerinden, bölücü hareketler etnik kimlik üzerinden siyaset yapar. 

Türkiye’yi bir kanser tümörü gibi saran bu iki hareket, emperyalizme hizmet eder. Türkiye’yi zayıflatmak için mücadele edenler, bu hareketleri kullanırlar. Dünyada Türkiye’nin kötülüğünü isteyen ne kadar güç varsa, bu hareketlerden birisini veya ikisini birden destekler. Emperyalizm, bir ülkenin dışarıdan değil, içeriden yıkılabileceğini bilecek kadar kurnazdır. Emperyalizmin bu kumpası, Kurtuluş Savaşı’ndan beri sürmektedir. 

Din, mezhep ve etnik kimlik, emperyalizmin en büyük silahlarıdır. O nedenle emperyalizm, sömürdüğü ülkelerde, anayasaya ve vatandaşlık bilincine düşmandır. Çünkü anayasa ve vatandaşlık birleştiricidir. Din, mezhep ve etnik kimlik ise siyasallaştığı zaman bölücü, yıkıcı ve parçalayıcıdır.

***

İsmail Kahraman adlı cumhuriyet, laiklik ve demokrasi düşmanı AKP’li zattın, halkın istemesi durumunda laiklik ilkesinin anayasadan çıkarılabileceğini söylemesi, Türkiye’nin temellerine dinamit yerleştirmektir! 

Birincisi, yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, halkın büyük çoğunluğu laiklik ilkesini savunmaktadır ve bir din devletini, teokratik bir rejimi istememektedir.

İkincisi, halkın çoğunluğu laiklik ilkesinin anayasadan çıkmasını savunacak olsa bile bu durum, laiklik ilkesinin anayasadan çıkmasını haklı çıkarmaz ve meşrulaştırmaz. 

Çünkü dünyada hiçbir anayasal demokraside, halkın çoğunluğunun demokrasinin ortadan kaldırılmasını istemesi üzerine, demokratik düzene son verilmez. 

Halkın çoğunluğu faşizm isterse faşist düzen kurulmaz; halkın çoğunluğu monarşi isterse monarşik düzen kurulmaz; halkın çoğunluğu teokrasi isterse teokratik düzen kurulmaz; halkın çoğunluğu diktatörlük isterse diktatörlük kurulmaz. Kurulursa onun adı halkın egemenliğine dayalı demokrasi olmaz. 

Halkçılık ile popülizm aynı şeyler değildir. Halkın egemenliği popülizm değildir. Faşizmin, monarşinin, teokrasinin, diktatörlüğün geçerli olduğu düzenlerde, halk egemen olamaz. Diktatör, padişah, kral, halife, papa, ruhban sınıfı egemen olur! 

Almanya’da 1933 yılında Nazilerin ve Adolf Hitler’in oyçokluğuyla iktidara gelerek faşist bir diktatörlük kurması, nasıl haklı ve meşru görülemezse, laiklik ilkesinin oyçokluğuna dayanarak kaldırılması da haklı ve meşru görülemez! 

Laiklik karşıtlığı İslamofaşizmdir. İslam dini siyasallaşmadığı sürece, laiklik ilkesiyle barışık bir biçimde, demokratik bir düzende varlığını sürdürebilir, siyasallaştığı zaman da İslamofaşizme dönüşür.

***

Son haftalarda olduğu gibi, “Kürt sorunu” söylemi üzerinden siyasi partilerin içinde bir tartışmayı açmanın da Türkiye’ye bir yararı yoktur. 

Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşların dili, onlarca yıl baskı altında kalmıştır ve asimile edilmeye çalışılmıştır. Bu, elbette yanlıştır. Ancak bu sorunların çoğunluğu çözülmüştür. Halen devam eden bazı eksikler de giderilmelidir. 

Örneğin, Kürt kökenli vatandaşların çoğunlukta olduğu illerdeki tüm okullarda seçmeli Kürtçe dersleri olmalıdır; bu illerdeki tüm üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri kurulmalıdır; arzu eden vatandaşlar köylerin, kasabaların, kentlerin Kürtçe adlarını kullanabilmelidir; HDP üzerinde uygulanan bazı hukuka aykırı baskılar ortadan kaldırılmalıdır. 

Ancak Kürt sorununun çözülmesinden, bağımsız bir ülke olarak Kürdistan’ın kurulması veya federasyon, özerklik, anadilde eğitim gibi uygulamalar anlaşılıyorsa, bunun Türkiye’nin anayasasına ve üniter yapısına aykırı olduğu açıktır. 

Dini, mezhebi, etnik kimliği, dünya görüşü ne olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes, mevcut anayasaya göre de anayasa ve yasalar önünde eşittir. Önemli olan, devletin bunu uygulaması ve vatandaşların da vatandaşlık bilincine ulaşmasıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Suriye bataklığı 16 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları