Olaylar Ve Görüşler

Yeni Bir İletişim Stratejisi

17 Nisan 2015 Cuma

Siyasal iletişimde bir hedef kitle, ulaşılabilirlik; yani mesajı alımlama, yorumlama ve geri bildirimde bulunma alanı dışındaysa oraya dönük her çaba akamete uğramaya mahkûmdur.

Hedef kitle, iletişimsel olarak içe dönük; yani kapalıdır. O kitleyi domine eden, kanaatlerini belirleyen ve yönlendiren aktörler söz konusudur.
Bu kitleyi etkilemek ancak o kitlenin üzerinde söylemsel hegemonya kuran yapının, aktörlerin veya kişilerin iletişimsel olarak etki alanından kurtarılmasıyla mümkündür.
Kuşkusuz kitle tümüyle pasif bir konumda olmayabilir, ama bu noktada yerellik, yani hangi ülke, halk, sınıf ya da topluluğa ilişkin çözümleme yaptığınız belirleyicidir.

Farklı bir strateji
Türkiye’de muhalefetin ve elbette başta Cumhuriyet Halk Partisi’nin Tayyip Erdoğan karşısında farklı bir iletişim stratejisini devreye sokması gerekmektedir.
13 yıldır söylemini karşıtlıklar tanımlama, çatışma üretme; kısacası toplumsal bir yarılma yaratma üzerine kurarak iktidarını sürdürmeye çalışan Erdoğan, bu seçim sürecinde de sürekli başarılı olduğu bu taktiği devreye sokacaktır.
İnsanların duymaya tahammül etmeyeceği, kışkırtıcı, ajite edici, yani kendi kitlesi dışındaki kitleyi ve onun aktörlerini istediği söylemsel alana çağıran, orada kuran ve kendi kitlesini bunun karşısında yeniden örgütleyen, üreten bu yaklaşım bir daha devreye sokulmaktadır. Sürekli kendisiyle çelişen ama diğer yandan karşıtlarının tüylerini diken diken eden bu sağlıksız söyleme verilen her karşılık aslında tam da Erdoğan’ın istediği bir karşıt hamledir.
Bu ülkenin duyarlı insanları, sanatçıları, aydınları, farklı medya mecralarında yazan, çizen, konuşan kişiler ve muhalefet liderleri Erdoğan’ın sözlerine sürekli cevap vermekte ve onun söylemini dolaşıma sokmaktadırlar.

Erdoğan’ın yöntemi
Oysa iletişimde refüze etmek de bir yöntemdir. Yani dinlememek, izlememek, cevap vermemek, hakkında konuşmamak, görmezlikten gelmek çok daha önemli sonuçlar üretecek bir yöntemdir.
Çünkü Erdoğan bilerek ve isteyerek karşıt kitleye ve onun değerlerine saldırmaktadır.
Kuşkusuz bu bir iletişimsel yöntemdir; ama bu yöntemi kullanan kişinin sağlıklı, kabul edilebilir bir yapısının olmadığını da akıldan çıkarmamak gerekir. Erdoğan bu ülkede bir kitlenin bilinçaltına seslenmektedir.
Yani moderniteye ilişkin ne kadar değer varsa ona karşı çıkan, onu hazmedemeyen; örgütlenmiş bir kitlenin bilinçaltına seslenmektedir. Bu kitleye ilişkin ne kadar ilkel söylem ya da önyargı varsa bunu dillendirmekten çekinmemektedir. Bu yüzden karşıt kamptakiler ağır bir tahrikle harekete geçmekte; bu da Erdoğan’ın kendi kitlesini bir arada tutmasına ve bir doğrultuda hareket ettirmesine imkân sunmaktadır.

Muhatap Erdoğan olmamalı
Artık bu yöntem ve strateji bilindiğine göre buna karşı yeni bir hareket tarzı meydana getirmek zorunludur. Temel koşul ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın Erdoğan’ın muhatap alınmamasıdır. Siyasal iletişimi bir tarafa bıraktığımızda Cumhurbaşkanı konumunda olan birinin bu denli ağır; tahripkâr, tehditkâr konuşması başlı başına bir büyük sorun ve toplumsal barış için zedeleyici, ağır bir nitelik taşımaktadır. Ama bu nihayetinde iletişimsel açıdan bir sorunsaldır ve o çerçevede bir stratejiyi; ama sonuç alıcı bir stratejiyi gerekli kılmaktadır.

Toplumsal barış için
Kendisini merkeze alıp içeride ve dışarıda karşıtlıklar kurarak kendi kitlesi açısından ne denli vazgeçilmez olduğunu yıllardır anlatan birini ancak tartışmaların odağından çıkararak onu kendisiyle baş başa bırakarak; yani kendi kitlesine ve iç iletişimine mahkûm ederek refüze edebilirsiniz. Erdoğan’ın kendi kitlesine mahkûm edilmesi, onun dışarıdaki kitle ve liderlerle tartışmasını önleyici bir ortam hazırlar.
Toplumsal barış için de, toplumun akıl sağlığı için de, birlikte yaşamak için de Erdoğan’a karşı yeni bir siyasal iletişim stratejisinin oluşturulması gerekmektedir.
Nihayetinde dünyanın artık muhatap almadığı; “değerli yalnızlığı” içinde saraya mahkûm olmuş ve dışarıdaki herkesin ve her şeyin kendisine hazırlanan komplonun parçası olduğunu düşünen birini muhatap almak ona güç kazandırır.
Bir iletişim bilimci olarak; Erdoğan’ın yenilgisinin onu kendi haline bırakmaktan geçtiğini düşünüyorum. Toplumun sağlığı da bunu gerektirir. Herkes sinirlerine hâkim olup sağlam bir biçimde seçime kadar, çok zor olacak ama Erdoğan’ı tarafsız, konuşmayan bir Cumhurbaşkanı olarak hayal etmeli.  

Dr. ALİ HAYDAR FIRAT İletişim Bilimci

 

-

 

Köy Enstitüleri 75 Yaşında

Köy Enstitüleri, İslami ağırlığın olduğu, çok kültürlü, çok kimlikli ağırlıklı olarak kapalı bir yapı için tarımsal üretim yapan bir politik yapının egemenlik kurmaya çalıştığı dönemde kurulmuştur.

Köy Enstitüleri sosyal, ekonomik, politik ve pedagojik yönleriyle çok tartışılan bir konudur. Konunun çok tartışılıyor olmasının çok değişik nedenleri sıralanabilir. Belki de tartışmanın ana nedeni, Köy Enstitülerinin ilk çıkış noktasından itibaren toplumun politik olarak kutuplaşmasıdır.

Neden çok tartışılır?
Bu çıkış tarihsel gelişim içinde kimi etkilerini yitirmiş olsa da belirli bir yoğunluk da hâlâ var gibi... Aslında Köy Enstitülerinin salt politik açıdan tartışılması ya da aktif siyasete konusu edilmesi bir bakıma bu eğitim uygulamasının katkılarının da olumsuz algılanmasına kimi etkilerinin olduğu da açık. Ancak öncelikle akademisyenler ve eğitimciler olay ve süreçleri kendi mecrasında kuşkusuz teorik arka planıyla bütüncül açıklamak ve tartışmak zorundadırlar.
Köy Enstitüleri İslami ağırlığın olduğu çok kültürlü, çok kimlikli ağırlıklı olarak kapalı bir yapı için tarımsal üretim yapan bir bakıma yarı feodal imparatorluğun üzerine çağdaş uygarlığı amaçlamış bir politik yapının egemenlik kurmaya çalıştığı dönemde kurulmuştur.

Köy Enstitüleri nasıl ortaya çıktı?
Ülke on yıllar süren savaşların ardından bitkindir; halk yoksuldur ancak Mustafa Kemal’in çağdaş uygarlığa yükselme ülküsü en azından lider kadroda bir ülkü olarak egemendir. Ancak ülküyü geliştirecek ekonomik, sosyal ve insan kaynağı yok denecek kadar azdır.
Ülke ekonomik ve sosyal yapı açısından neredeyse yeni bir ortaçağ; buna karşılık amaçlanan dünya, çağdaş yeni bir dünya! Bu durumdan çıkış için çözüm, sosyal sermaye olarak insan kaynağının geliştirilmesinin pragmatik olarak öncelikle işe koyulmasıdır.

Yararcılık ve ilerlemecilik
Enstitüler bir bakıma pragmatizm (yararcılık) ve progresivizm (ilerlemecilik) anlayışının egemenlik kazandığı eğitim kurumlarıdır. Enstitü uygulamaları, iş içinde üretim odaklı eğitim program ve uygulamaları ile eldeki kaynakları akılcı kullanılmanın yanı sıra yararcı bir anlayışa dayalıdır. Kimi eleştiriler olmakla birlikte, okul ve okuldaki çoğu gereksinimlerin üretiminin öğrencilerce yapılması ve uygulamalı eğitim hem ekonomik hem sosyal hem de pedagojik olarak yararcı anlayışın bir yansımasıdır.

Demokratik nitelikler
Her eğitim kurumu gibi enstitüler de daimici (perennialist) ve esasici bir nitelik gösterirler. Her eğitim sistemi özünde bir politik tezin yansımasıdır. Bu bağlamda enstitülerin de politik izler taşıması son derece doğaldır.
Ancak demokratik olma özünde politik açıdan kurumun akademik, bilimsel nitelik taşıması ve eleştiriye açık olmasıdır. Kuşkusuz enstitüler yeni Cumhuriyetin ideolojisini aktarma işlevi yüklenmişlerdir. Ancak aynı enstitüler çağına göre önemli demokratik niteliklere sahiptirler. Eğitim kurumun politik olması özündedir, onu demokratik kılan eleştiriye açıklığı ve işleyişinde demokratik hak ve özgürlükleri içermesidir.
Sonuç olarak, enstitü deneyiminden ulusal ve uluslararası eğitim uygulamacıları yararlanmalıdır. Köy Enstitüleri uygulaması, on yıllar öncesinin bir deneyimi olmakla birlikte, iş içinde üretim ve eğitim ile yeniden yapılandırmacılık anlayışlarının iyi bir örneğidir. Bugünün eğitimcilerinin Köy Enstitüleri deneyiminden ders çıkarmaları ve günümüze uyarlanabilecek örneklerden yararlanmaları bir gerekirliktir.  

Yrd. Doç. Dr. TURAN AKMAN ERKILIÇ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları