Olaylar Ve Görüşler

Üniversitelerde adrese teslim kadro sorunu - Doç. Dr. Armağan ÖZTÜRK

21 Eylül 2023 Perşembe

Gün geçmiyor ki gazetelere veya televizyonlara bir adrese teslim kadro haberi düşmesin. X üniversitesinin Y bölümü için açılan kadroya öyle koşullar konuyor ki ilan metnini okuduğunuzda aslında kimin o kadroya atanacağının önceden belli olduğunu fark ediyorsunuz. İlanlara konulan özel şartın tek bir amacı var: Ataması yapılacak kişi dışında başka başvuru olmasını önlemek. 

Üniversitelerin ilan ettiği kadroların ezici bir çoğunluğuna özel şart konulduğu dikkate alınırsa aslında kadro ilanlarının ve sonrasında yapılan değerlendirme süreçlerinin çok da nesnel bir şekilde yürütülmediği gibi bir sonuç çıkıyor. Kısaca durum şöyle: Önce hangi kadroya kimin atanacağı tespit ediliyor. Sonra o kişinin sorunsuzca atanması için ilan metni kişiye özel düzenleniyor. Ardından başvuru dosyası çoğu kez adayın da isimlerini bildiği hakemlere gönderiliyor. Hakemlerden gelen olumlu değerlendirme sonucu rektör ve yönetim kurulu en baştan itibaren o kadroya atanması beklenen hocayı bahsi geçen kadroya atıyor. 

SORUN DAHA DERİNDE

İlanların gerçekte ilan olmadığı bu çarpık düzenin dışına çıkıldığı, kadroya kimin atanacağının önceden belli olmadığı ve tüm adaylara eşit yarışma olanağı sağlandığı durumlar var mı? Şüphesiz ki evet. Ama sayıları hiç de fazla değil. Basın yayın organlarının meseleye bakışı liyakat üzerinden şekilleniyor. Haksız sayılmazlar. Kadroya kimin atanacağı önceden belli ise liyakat nasıl korunabilir ki? Ama üniversitelerdeki adrese teslim kadro sorunu bu çerçeveyi aşan derin bir dizi nedeni tartışmayı gerekli kılmakta. Yani sorun kabaca ilanlarda “Usulsüzlük yapılıyor” söyleminden daha karmaşık.

Üniversitelerde kadro atamalarıyla ilgili en temel mesele rektörün ilana çıkma yetkisi için yasal sınır konulmamış olması. Doktorasını bitirmiş Dr. öğretim üyeliğine (eski adıyla Yrd. Doç’luk) veya doçentlik unvanını aldığı için doçentlik kadrosuna atanmayı bekleyen bir öğretim üyesi için ilana çıkma süresi belli değil. Rektör ister ilana çıkar ister çıkmaz. Akademisyenlere kadro vermek tamamen rektörün keyfine bırakılmış durumda. 

‘ÖZEL ŞART’ MI KAYIRMA MI?

İkinci mesele kurum için yükseltmenin ilana bağlanmış olmasıyla ilgili. Bir akademisyen çalıştığı kurumda dahi olsa görevde yükselirken yeniden veya en baştan sınava giriyor. Bu mantığın kamuda başka bir örneği yok. Mesela bir hâkim veya bir öğretmen mesleğe kabul edilirken aslında bir kere sınava giriyor. Hâkimliğe kabul edilen kişi her görev yükseltmede yeniden hâkimlik için dosya hazırlamıyor. Oysa akademisyenler Dr. öğretim üyeliği, doçentlik ve profesörlük için, yani görevde yükselmenin her bir aşaması için ayrıca ilana başvurup, diğer adaylarla yarışıp başarılı olursa o kadroya atanıyor. İşte adrese teslim ilanların asıl nedeni bu. 

Bir üniversitede doçent olarak çalışıyorsunuz, bekleme süreniz doldu ve profesörlüğe atanmak için başvuru yapıyorsunuz. Rektörlük ilan verirken dışarıdan biri gelip o kadroya başvurmasın ve kendi personeli atansın diye özel şart koyuyor. Aslında adrese teslim kadro ilanların ağırlıklı bir kısmında rektörlüklerin amacı yarışmayı önlemek değil, üniversitedeki personelini korumak. Tabii bu yapılan işi kendiliğinden bir şekilde masum veya meşru hale getirmiyor. Ama adrese teslim ilanlar basitçe “adam kayırma” değil. Herkesin bildiği bir gerçek bu.

Peki, ne yapmak lazım? Öncelikle rektörlerin yetkileri sınırlanmalı. Kadro verme yetkisi rektörün keyfine bırakılırsa tüm öğretim üyelerinin rektöre koşulsuzca itaat ettiği bu çarpık yapı olduğu gibi devam eder. İkincisi kurum için yükseltmeler ile kurumlar arası geçiş ayrı prosedürlere bağlanmalı. Çalıştığı üniversitede yükselmek isteyen bir akademisyen ile başka bir kuruma geçmek isteyen akademisyenin durumu farklı. Tüm öğretim üyeleri her yeni kadro aldıklarında ilana başvurmalı derseniz, adrese teslim kadroyu ve özel şartı ortadan kaldıramazsınız. 

DOÇ. DR. ARMAĞAN ÖZTÜRK

ARTVİN ÇORUH ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları