Olaylar Ve Görüşler

Sorusu olan var mı? - Nusret Ertürk

03 Ağustos 2024 Cumartesi

Bütün ilerlemeler, merakın soruya dönüşmesiyle başlıyor. İnsanı yanıt değil, s oru aydınlatıyor. Soru sormak için önce öğrenmek gerekiyor. Ancak bazen sorular, kimilerini kızdırabilir. Örneğin, ilgililere sorulacak, “Okullardaki öğretmenlerin yüzde 10’u ilahiyat kökenli. Başka laik bir ülkede bunun bir benzeri var mıdır”, “Seçimlerden önce, ‘Öğretmen atamalarında sözlü sınav kalkacak’ demiştiniz. Niçin kaldırılmadı” soruları...

Geçen günlerde Ankara Oran Ormanı’nda onlarca kişi gibi sabah yürüyüşü yapıyordum. Orada, tanıdık tanımadık herkes birbirine “günaydın” der, söze giriş yapar. Yanımdan geçen bir kadına “günaydın” dedikten sona, aklıma bir soru düştü: “Eşinizi neden getirmediniz?” Kadın birden durdu, gülümseyen bir yüzle yanıtladı, “Siz  eşinizi neden getirmediniz?” Tam aradığım bir soru!

Ortaöğretimdeki öğretmenliğim sırasında bazı yazılı sınavlarda alışılmış türde sorular sormazdım. Öğrencilerime bir yazı verir, oradan belli sayıda anlamlı sorular sormalarını isterdim. Böylece, öğrencilerin soru sorma alışkanlığının yolu açılırdı. Ayrıca onların derste, ders dışındaki her ilgi çekici sorularını bekler, görünce ödüllendirirdim. Her öğrencinin her gün bir soru sormasına zaman ayırırdım. Yalnızca öğrencilere de değil, tanıştığım her basamaktaki velilere şunu söylerdim: Çocuğunuza, “Bugün ne öğrendin” sorusundan önce, “Bugün öğretmenine ne sordun” diye sorunuz.

“Ne olacak bu memleketin hali” sorusunu, 1910 yılında sormuş Tevfik Fikret. Bu soru, o gün bu tüm yurtseverlerin sık sık yineledikleri bir soru oldu. Başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin değerleri işlemez hale sokulunca Tevfik Fikret’e eşlik edenlerin sayısı günden güne katlanıyor.

Kafaya deli bir soru girmeye görsün! Bunca sorunumuz varken bir sorumuz bile yok mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları