Olaylar Ve Görüşler

Siyasal İslam Bir Ütopyadır! - İsmail ÖZCAN

25 Eylül 2020 Cuma

Siyasal İslam, başta Kuran ve hadisler olmak üzere İslami kaynaklardan çıkarılmış hüküm ve kurallarla din adına devleti ve toplumu yönetmek amacıyla iktidarı ele geçirme ideolojisidir. Bu ideoloji özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana yaklaşık 50 yıldır her zaman gündemde olmuş, Müslüman ülkelerdeki siyasal hareketlerin bir bölümü hep bu adla anılmıştır.

Hem ülkemizdeki hem de diğer Müslüman ülkelerdeki laikler, solcular ve bilumum seküler çevreler, en baştan beri toplumsal pozisyonları gereği bu ideolojinin karşısında yer almış; onu demokrasi, laiklik, özgürlük ve çoğulculuk karşıtı; tekilci, dayatmacı bir ideoloji olarak nitelemiştir.

Siyasal İslam, içinde bulunduğumuz bu zamanda Müslüman bilginlerden, aydın ve akademisyenlerden de ciddi eleştiriler almaya başlamıştır. Bu eleştirilerin en önemlisi ise İslamın sözü edildiği şekilde ve kapsamda dünya işlerini yönetmek gibi bir amacının ve o amaca uygun hüküm ve kurallarının olmadığıdır.

ELEŞTİRİNİN Ö

Bu eleştirilerde söylenmek istenen şudur: Din, zamanın hızla değiştiği, baş döndürücü olayların ve gelişmelerin yaşandığı, sayısız sorunların oluştuğu bir dünyada akla, bilime ve insani tecrübeye alan açmıştır.  İslam, dünyayı ve devleti yönetmek amacıyla hükümler ve kurallar koymuş olsaydı bunların yoruma gerek duyulmayacak şekilde delaletlerinin açık seçik olması gerekirdi. Oysa mevcut hükümlerde böyle bir netlik olmadığı için en baştan beri derin ihtilafların yaşanması, çok sayıda mezhebin ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur.

Peygamber ve ilk iki halifeden sonraki hiçbir dönemde Müslümanlar arasında ne dinsel ne de yönetim alanında tam bir birlik, tam bir uzlaşma sağlanamamış olması da bunu göstermektedir. Bu yüzen İslam tarihi boyunca Müslümanlar arasında ayrılıklar, ihtilaflar, en önemlisi de kanlı savaşlar hiç eksik olmamıştır. Günümüze kadar hiçbir Müslüman devlet de sadece din kurallarıyla devleti ve toplumu yönetmiş değildir. En büyük ve en uzun ömürlü Müslüman devlet olan Osmanlı İmparatorluğu bile çok büyük ölçüde örfi hukuka dayanarak devlete ve topluma yön vermiştir.  

GİDİŞATIN YÖBELLİ

Görüldüğü üzere tarihte hiç uygulama şansı olmamış bir ideolojinin; toplumsal farklılıkların zirveye ulaştığı, laik ve çoğulcu yaklaşımların kaçınılmaz olduğu günümüz dünyasında ve sonrasında laikliği dışlayan tekil bir sistem olarak uygulama şansı hiç yoktur.

Çünkü bundan sonra toplumların yönü ve gidişatı tekilci dinsel ve ideolojik sistemlere doğru değil, laik, demokrat, çoğulcu sistemlere doğrudur. Bugün geçmiş yüzyıllarda olduğu gibi hiçbir devletin yönetiminde 2. sınıf vatandaşlık, 2. sınıf tabiiyet (uyrukluk) kabul edilmemektedir. Müslüman bir devlet olan Osmanlı’da Müslümanlar 1. sınıf, gayrimüslimler 2. sınıf tebaa olarak kabul görmekteydi.

Gayrimüslimler, “zimmidenen, Müslümanlardan bir derece aşağıdaki bir statüde muamele gören bir toplum kesimiydi. Zimmilik çok iyi uygulanmış, zimmîler herhangi bir haksızlığa ve adaletsizliğe maruz kalmamışlardı, ama Müslümanlarla eşit değillerdi. Günümüzün modern toplumlarında bu eşitsizliği kabul edecek dinsel, mezhepsel ve etnik hiçbir azınlık yoktur.

Gerçek bir demokrat ve özgürlükçü bir yazar olan Âmin Maalouf, “Ölümcül Kimlikler” adıyla dilimize çevrilmiş önemli kitabında geçmişte işlevsel olmuş zimmilik ve hoşgörüyü bugün için asla yeterli görmediğini söylüyor. Çok haklı olarak Ben hoş görülmek istemiyorum, eşit kabul edilmek istiyorum” diyor. Bu, kim olursa olsun günümüzde çağdaş her bireyin talebidir.

Zamanımızda, doğası gereği çoğulculuğa karşı olan dinsel politik hareketlerin normal koşullarda iktidar olmaları, olsalar bile iktidarda kalmaları mümkün değildir.

İSMAİL ÖZCAN
EĞİTİMCİ/YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları