Olaylar Ve Görüşler

Sıra ‘medresecilik’te mi? - Nazım MUTLU

05 Mayıs 2022 Perşembe

Kimi alışveriş ortamlarında zaman zaman karşılaştığımız bir satıcı önerisidir: “Ondan kalmadı elimizde, şundan verelim. Aynısı. Hatta daha iyisi!”

Dikkat edilirse Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan, bir süredir kamuoyunun ilgisini medreselere çekmeye çalışıyor. Erdoğan, geçmişteki uygulama ve söylemleriyle karşılaştırıldığında, örneğin içerik olarak aslında medreselerden farkı olmayan imam hatipler konusuna pek girmiyor artık. Ama “İmam hatipçilik yeni bitti, medresecilik verelim biraz! Aynısı, hatta daha iyisi!” der gibi. 

BİTMEYEN DÜŞMANLIK

Buradan hareketle de yeniden Cumhuriyete, onun önderlerine, tek parti dönemine ilişkin temelsiz suçlamaları yinelemeyi unutmuyor Erdoğan. Cumhuriyetin camileri, mescitleri yıkıp sattığına, ahır yaptığına ilişkin geleneksel suçlamalar bir türlü bitmiyor. Belge? Yok!

Konunun asıl düşündürücü yanıysa şudur: eğitim öğretim birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’nın çıkarıldığı 3 Mart 1924’ten bu yana gerek anayasada gerekse eğitimle ilgili yasa ve yönetmeliklerde yeri ve tanımı olmayan “medrese”, neye dayanılarak açılıyor? Belli ki bu yapılar kamuoyu önünde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. 

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı’nın son günlerde bu konuyu neden ısrarla gündeme taşıdığına ilişkin türlü olasılıklar düşünülebilir. Örneğin, son aylarda iyice derinleşen ekonomik bunalımın iktidar blokunun seçmen tabanında yarattığı hızlı erimeyi bu yolla durdurmak amaçlanmış olabilir. İşsizlik ve pahalılığa çözüm üretemeyen Saray kabinesi, belli ki bir daha gündem değiştirme çabasındadır. Yıllardır sürdürülen ve iktidarın epeyce kaymağını yediği imam hatipçilikten medreseciliğe geçilmesi, “gözbebeği” konumundaki imam hatiplerden beklenen verimin alınamaması olmalı. Veriler, bütün çabalara karşın imamhatiplerin öbür okul türleri arasındaki akademik başarı durumuyla sonlardaki yerini koruduğunu gösteriyor. Bu yüzden imam hatipçilikten ekmek çıkmıyor artık ve bu yüzden medreseciliğe geçildiği anlaşılıyor. Ya tutarsa umuduyla. 

Son bir ay içinde TBMM’den -kimi muhalif milletvekillerinin de desteğiyle- geçirilen Diyanet Akademisi yasası da başlatılan bu medresecilik akımının bir parçası durumunda. Yasasına bakıldığında Milli Eğitim Bakanlığı’nın, YÖK’ün, üniversitelerin, lisans düzeyinde din eğitimi veren yükseköğretim kurumlarıyla müftülüklerin Diyanet akademisinin “emrine amade” olacağı anlaşılıyor. Ayrıca bu Akademi, örneğin ilk ve ortaokullarda etkin çalışmalar yürütebilecek, mesleksel ve bilimsel(!) ilişkiler kurabilecek, araştırmalarda bulunabilecek, eğitim programları hazırlayıp uygulayabilecek, danışma kurulları oluşturabilecek. 

SONUÇ DEĞİŞMEYECEK

Halk diliyle söyleyecek olursak, davul MEB’in omzunda, tokmak da “medrese” izlencesiyle Diyanet’in elinde olacak.

Oysa bugüne dek yürütülen kampanyalar, 21. yüzyıl Türkiye’sinin gerçek gereksinimlerinin imamhatipçilikle karşılanamadığını gösterdi. İyi bilinmeli ki medresecilikle de karşılanamayacak. 

Yöneticilerimiz eğitim için yapılacak bir şeyler arıyorlarsa iş çok. Örneğin, çocuklarımız henüz ilkokuldayken gelecek kaygısıyla yaşamaya başladılar. Oluşan işsizlik ortamında hangi mesleğe yöneleceklerini bilemez durumdalar. Bu beklentisizliği yok edecek önlemler geliştirebilirler.

NAZIM MUTLU

EMEKLİ ÖĞRETMEN  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları