Olaylar Ve Görüşler

Putin’in Ankara Ziyareti...

02 Aralık 2014 Salı

Putin Ankara’ya “yeni ufuklar açmaya” geleceğini söylüyor. Peki, gerçekten Rusya-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem mi başlıyor, “Batı” ile sorunlu olan iki Avrasya ülkesi birbiriyle stratejik bir ittifaka mı gidiyor, yoksa bu ekonomik çıkarların önde tutulduğu “stratejik” gözüken ama aslında “pragmatik” bir ilişki mi? Ve daha da önemlisi mevcut durumdan kim daha çok kazanıyor?

Rusya Devlet Başkanı Putin, Türkiye ile Rusya arasında 2010’da oluşturulan Üst Düzey İşbirliği Konseyi toplantısının beşincisine katılmak üzere dün Ankara’ya geldi. Bilindiği üzere Kiev’i 2014 kışında yaşanan iktidar değişimi sonrası kaybeden Rusya, buna Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı çatışmaları destekleyerek cevap verdi. Bu durum son yıllarda Batı ile Rusya arasında belirginleşen gerilimi yüksek düzeye çıkardı. Önce ABD ile başlayan, sonra Avrupa ülkelerinin de katıldığı yaptırımlar Rusya’yı küresel ekonomiden izole etmeyi amaçlarken Rusya da kendisine yaptırım uygulayan ülkelere karşı ticari misillemeden çekinmedi.
Ambargolar nedeniyle Rusya’dan yıllık sermaye kaçışı 100 milyar doları geçti, ülkenin rezervleri yaklaşık 200 milyar dolar kadar gerileyerek 400 milyar dolara indi. Rusya ekonomisinin can damarı olan petrol fiyatlarındaki düşüşün de etkisiyle birlikte ruble yılbaşından bu yana dolar karşısında yüzde 50 değer yitirdi, ülke resesyona girdi. Ekonomik yaptırımlar siyasi gerginlikleri de tetiklerken Batı ile Rusya arasında “Yeni Soğuk Savaş” söylemleri dillendirilmeye başlandı. ABD tarafından liderliği yapılan tek kutuplu dünya düzenine karşı Putin yönetimi artık çok kutuplu bir düzenin varlığını ve bunun için de Moskova’nın Çin’in yanında yeni bir güç merkezi olduğu iddiasını gündeme getirerek politikasından geri adım atmama kararı aldı. Öte yandan, Batı ile Türkiye ilişkilerinde de son zamanlarda sarsıntılar meydana geldi. AB’ye üyelik süreci tıkanan Ankara, IŞİD özelinde Ortadoğu’da ABD ile de ciddi görüş ayrılıkları yaşarken ülkenin politik gündemi içeride giderek kırılganlaşmaya başladı.

Yeni bir dönem mi?
Rusya ve Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu böylesine kritik bir dönemde dikkatler Putin’in Ankara ziyaretine odaklanıyor. Öyle ki Putin Ankara’ya “yeni ufuklar açmaya” geleceğini söylüyor. Peki gerçekten Rusya-Türkiye ilişkilerinde yeni bir dönem mi başlıyor, “Batı” ile sorunlu olan iki Avrasya ülkesi birbiriyle stratejik bir ittifaka mı gidiyor, yoksa bu ekonomik çıkarların önde tutulduğu “stratejik” gözüken ama aslında “pragmatik” bir ilişki mi? Ve daha da önemlisi mevcut durumdan kim daha çok kazanıyor?
Bölge siyasetinde Rusya ile Türkiye’nin pozisyonları Balkanlar’dan Kafkaslar’a birçok sorun bölgesinde ayrışırken buna son 4 yıldır Suriye de eklendi. Moskova için Türkiye siyasi olarak bir hasım ve stratejik müttefik olmaktan çok uzak. Bunun yerine Rusya, Türkiye ile ilişkilerinde iktisadi meselelere yoğunlaşıyor: NATO üyesi Türkiye’yi kendi etki alanına alamayacağını bilen Moskova, Ankara’daki iç siyasi gelişmeler ve bunların Washington’la ilişkilere yansımasını takip ederek kendi çıkarlarını artırmak için fırsat yaratıyor. Türkiye’yle ilişkilerinde Rusya için en büyük ekonomik çıkar alanı ise hiç kuşkusuz Türkiye’nin önemli bir enerji pazarı olması. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 33 milyar dolarken bunun büyük bölümünü (26 milyar dolar) Rusya’nın enerji ihracatı oluşturuyor. Bu hacmi 100 milyar dolara çıkarma hedefi yer alırken bunun, Rusya’nın Türkiye’ye enerji ihracatını artırması anlamına geldiğini unutmamak gerekiyor. Türkiye’nin son yıllarda içine düştüğü iç bunalımı ve kamu otoritesi boşluğunu iyi değerlendiren Rusya kazanımlarını her geçen gün artırıyor.
Enerji denince akla ilk olarak doğalgaz geliyor. Amerika’da “shale gaz” (kaya gazı) ve dünyada artan LNG arzı nedeniyle Avrupa gaz piyasasında yapısal değişiklikler yaşanırken bu gelişmelerden Gazprom olumsuz etkileniyor. Son yıllarda Avrupalı tüketiciler Rusya’ya olan bağımlılıklarını hacimsel olarak azaltıp kaynak çeşitliliğini sağlıyor.
Türkiye ile Rusya gaz ticareti ise Avrupa’nınkinin aksine bir seyir izliyor. Türkiye 2014 yılında Rusya’dan gaz ithalatını miktar olarak artıran yegâne ülke ve sene sonunda Gazprom’un Türkiye satışının 29 milyar metreküple rekor kırması bekleniyor. Üstelik Avrupa gaz piyasasında artan rekabetle gaz fiyatları petrol ürünlerine bağlanmaktan kurtulurken ithalatçı ülkelerin lehine olan bu durum, Gazprom’un ikinci en büyük müşterisi Türkiye tarafından değerlendirilemiyor. Türkiye giderek Avrupa gaz piyasasından kopuyor. Rus gazına yüzde 60 oranında bağımlı olan Türkiye dış politikada Rusya karşıtı tutumunun ceremesini yine doğalgazda ödüyor: Gazprom, Türkiye gaz piyasasındaki serbestleşmeden büyük yarar sağlıyor.

‘Gazpromlaşma’
Kontrat devirleri sayesinde salt satıcı olmaktan çıkıp çeşitli şirketlere farklı oranda paydaş olmak suretiyle Türkiye iç piyasasında da etkinlik kazanıyor. Bunun sonucunda Türkiye enerji piyasalarında IMF telkiniyle 2001’de başlayan serbestleşme ironik bir şekilde giderek “Gazpromlaşma” sonucunu doğuruyor. Üstelik 2011 sonunda Güney Akım’ın Karadeniz’deki kendi münhasır ekonomik bölgesinden geçişi için inşaat izni veren Türkiye, Mavi Akım boru hattının 16 milyar metreküp kapasitesinin 19’a çıkarılmasını istiyor. Yine 2011’de Gazprom’un tüm Avrupalı müşterilerine sağladığı ortalama yüzde 12’lik fiyat indirimini alan Botaş, Gazprom’la tekrar fiyat pazarlığına oturuyor ama artık Rus gazı için Botaş ve özel sektör olmak üzere iki ayrı Gazprom fiyatı bulunuyor. Doğalgazın yanında, madenlerde yaşanan kazalardan sonra kömür dışalımına odaklanan Türkiye’nin bunu Rusya’dan yaptığı ithalatı artırmakla karşılaması için görüşmeler yapılıyor. Akkuyu’da Ruslarca inşa edilmesi planlanan nükleer santralın 4800 MW kurulu güçte olması ve yarısına Türkiye’nin alım garantisi (12.35 cent/kws) vermesi düşünüldüğünde Moskova için Türkiye, son yıllarda “Batı” ile kriz yaşanırken kazançlı bir pazar olarak görünüyor. Türkiye’de kamu otoritesinin zayıflaması ülkeyi dış etkilere fazlasıyla açık bırakırken Rusya da bu durumu ıskalamıyor, “ganimetten” koparabildiğini koparıyor.

Erdoğan, Putin’den çok Yeltsin’e benziyor!
Tabii yukarıdaki manzaranın temel nedeni Türkiye’de devletin zayıflaması, ülkedeki iktidarın kaotik bir ortamda yaşamına devam etmesi ve Türkiye’nin dış dünyaya karşı ulusal çıkarlarını savunabilecek kapasitede bir yönetimden yoksun olması. Hal böyle olunca kamuoyunda fazlasıyla yapılan Putin-Erdoğan benzetmesinde taşlar pek yerli yerine oturmuyor çünkü uyguladığı politikalar açısından Erdoğan, Putin’den çok Yeltsin dönemini hatırlatıyor. Zira 90’lı yıllar Yeltsin devrinde özelleştirmelere ağırlık verilmiş, bu sayede “oligark” diye adlandırılan küçük bir zümre orantısız oranda zenginleşmişti.
Dış politikada darbe üstüne darbe yenmiş, ülke varlıkları yabancıların eline geçmiş, yolsuzluk ekonomisinden ötürü sosyal adalet yerle yeksan olmuş, bunlar gerçekleştirilirken “otoriter” bir siyaset anlayışı benimsenmiş ama bir taraftan da Çeçen ayrılıkçılarla barış müzakereleri yürütülmüştü. Putin ise birçok alanda Yeltsin döneminin tam zıddı politikalar uyguladı: Ekonomide “devlet kapitalizmi” modeliyle kamulaştırmalara ağırlık verildi, ülkenin stratejik sektörlerinden yabancı sermaye temizlendi. Dış politikada yayılmacı politikalar izlendi ve iç güvenlikte ayrılıkçı kesimlere nefes aldırılmadı. Bu açıklamalardan sonra Erdoğan’ın içinde yetiştiği siyasi partiyle yollarını ayırıp başkanlığa gelerek “devleti toz duman eden” Yeltsin’e mi, yoksa başarılı bürokratik kariyerden sonra başkanlığa yükselip “devleti yeniden inşa eden” Putin’e mi benzediğini siz değerlendirin. Ancak benim bildiğim Putin’in Türkiye’ye her gelişinde karşısında aslında çok iyi tanıdığı Yeltsinvari bir yönetim bulduğu, bu nedenle eli boş dönmediği ve stratejik ittifak söylemleri gölgesinde ülkesinin ekonomik çıkarlarını pekiştirdiği gerçeğidir. Bu nedenle, 1 Aralık 2014’te de yapılan şaşaalı basın toplantılarının ardından yukarıda bahsedilen vaziyetin değişeceğine dair bir işaret bulunmamaktadır.

*ODTÜ Avrasya Çalışmalarıvozdemir@ metu.edu.tr
Enerji Piyasaları ve Politikaları Enstitüsü Başkanı www.eppen.org

 Dr. VOLKAN ÖZDEMİR*



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları